GÜNLÜKLER – 7 Kasım 2019
Bugün fuardaydım. Stantta dört kadın arkadaştık. Yeni projeler üretmeden duramadık. İyi de kim için, kime?..
Stanta gelen onuncu sınıfta okuyan genç kız beni çok etkiledi. Sanırım yaş grubumu yükseltmek istiyorum. Onun için… Pazartesi günü de gelmiş, benimle sohbet etmiş. Onunla konuştum ama kitap bakımından destek çıkmadım. Ne yapacağımı şaşırdım. Hızla düşünceler usumdan geçiyor ama ben karar veremiyorum. Cumartesi de gelecekmiş. Ben gelmiyorum, dedim. O zaman ben de gelmem, dedi. Ona kitap vermeyi düşündüm ama yapamadım. Yanlış anlar mı? Ellerindeki torbalara baktım. Neler okuyorsun, görebilir miyim, dedim. Gösterdi. Hep test kitapları. Sadece bir torbada, İş Bankası Yayınlarından alınmış iki kitap vardı. Bu kitaplar da ders kitabı olarak alınmış. O anlattı, ben dinledim. O bir öykü kahramanıydı. Eğer öyküyü ben yazarsam, düşledikleri gerçek olacaktı. Başarılar diledim ona. Çalıştığı sürece kazanır insan. Ama bu para eder mi bilmem. Çünkü biz büyürken efendim başarmak için çalışırdık ve başarının sonunda da para olduğunu bilirdik. Şimdi ben çalışıyorum, başarıyorum da beş kuruş ediyor mu karşılığı? Bana önereceğiniz kitap var mı, diye sordu. Stanta baktım. Karar veremedim. Ben onun yaşında olsaydım buradan alacağım kitap sayısı en az dört olurdu. Bir kitap önerdim ve indirimli olarak aldı. Umarım seneye yeniden gelir. Neler yaptığını dinlerim. İyi haberlerini alırım. Gülümsemesi bile yeter.
Yanında iki oğluyla bir baba yaklaştı stanta. Kitapların fiyatlarını sordu. İndirimli kitaplardan aldı. Küçük oğul hiç sesini çıkarmadı. Baba ne derse o oldu. Kitabını kucağına aldı… Bir sonraki fuara heyecanla geleceği meçhul. Onun için de pek bir şey yapmadım. Ne kötüyüm artık. Neden ki? Neden olacak, elbette dün akşamki düşüncelerimden. Bir şeyleri değiştiremeyeceğine ve yaptıklarını da yanlış anlayacaklarına inanınca bir şey yapmazmış insan. Küçük oğulcuğun dudağına zoraki bir gülümseme oturtabildim. Neyse ki bugün son gün, bir daha gelmeyeceğim.
Tadı tuzu kalmamış fuarların. Belki de okur olmak güzeldi. Yazarlarımızdan alacağımız imzalı kitaplar için koşa koşa gider, elimiz kolumuz dolu dönerdik. Valizleriyle gelen okurlar da olurdu. Her yaş grubundan okurlar… Şimdi ise gelenler genellikle gençler. Her yayınevinde iki üç yazar olurdu, ya şimdi… Gençleri karşılayan yazarları yok.
Dolaştım. Birkaç kitap aldım.
Eve iki buçuk saatte döndüm. İlk işim kendime kahve yapmak oldu. Yazar arkadaşımı aradım. Okurlar üzerine konuştuk. Sonra yazarlar ve yayıncılar. Bu arada öğretmenler konuşulmadan olmaz. Çocuk kitapları yazıyorsan öğretmenleri de anlaman gerekiyor. Çocuk kitapları yazarlarını küçük okurlarla buluşturan onlar. Bu nedenle destek olmak gerekiyor. Bir zamanlar öğretmen olarak yaşadığım sıkıntıları nasıl unuturum? Okula bir yazar davet etmek çok zor. Önce yazarı araştıracaksın, kitaplarını okuyacaksın. Sonra ona ulaşacaksın. Durumunu açıklayacaksın. Kitap sayımız az olacak ama gelebilir misiniz? Çocukların yazarlarla tanışması çok önemli. Evet diyecek. Randevu alacaksın. Okulu hazırlayacaksın. Paraları toplayacaksın. Kesin açık olacak, parayı sen tamamlayacaksın. Kitapları dağıtacaksın. Yazar gelmeden kitapların okunmasını sağlayacaksın. Kitap hakkında önce sen konuşacaksın. Okuduklarını anlamışlar mı? Değiştirmek istediğiniz yer neresi? Hangi bölümü sevdiniz? Siz kahramanın yerinde olsaydınız ne yapardınız? Sorular uzayıp gidecek. Yazar geldiğinde her şey hazır olacak. Yazarı karşılayacaksın. Salon dolacak. Çocuklar sessiz kalacak. Dinleyecek, konuşma sırası geldiğinde konuşacak. Sonra hatıra olarak fotoğraflar çekilecek. Fotoğraflara bir daha hiç bakılmayacak da olsa çekilecek. Sosyal medyada paylaşmak için.
Bugün bir yazarı bu şekilde okula davet etmek lüks oluyor. Çünkü yazarın kitapları alınmadan önce okula davet etmek istediklerini söylüyorlar. Ardından kitaplarınızı göndermenizi istiyorlar. Hiç okula yazar davet etmedilerse, izin almanızı da isteyebiliyorlar. Sonra ne oluyor? Hüsran. Uygun bulunmadı, diye bir iletiyle son. Kitaplarınızı şuradan alabilirsiniz. Ben de herkesi kendim gibi bilmeye devam edeyim. Yoksa bu işi yapamam. Yazarlar para kazanmadığı gibi yayınevleri kitapların basımı için para alıyor. Bunu hemen hemen herkes biliyor. Özellikle çocuk kitaplarının basımında büyük bir artış var. Yazma atölyeleri de sizi destekliyor. Bu arada üzerinde çok konuşulan bir konu çocuk kitapları. Yazarlar ne yazıyor? Ne anlatıyor? Nasıl anlatıyor? Suya sabuna karışıyor mu? Kahramanı elindeki ısırılmış ekmeği arkadaşıyla paylaşıyor mu? Şiddet var mı? Kız çocuklarının ebeveynleri için kız karakterler nasıl verilmiş, bu önemli. Erkek çocuklarının ebeveynleri için de elbette erkek karakterler önemli. Sürekli eleştiri sürekli eleştiri. Birçok kitap okunmamıştır ama bir yerden duyulmuş, üzerine yazılmış yazılar okunmuştur. Bu kadar yeterli geliyor, kitap hakkında konuşmaları ve yargılamaları için.
Öğretmenlik çok saygın bir meslekti. Köy Enstitüleri mezunları çok değerli insanlardı. Kendilerini her konuda yetiştirmişlerdi. Öğretmenler her işi yapıyordu. En iyi edebiyatçılar onlardı. Ben onların eserleriyle büyüdüm. Ortaokulda başladık kitaplarını okumaya. Çocuk kitaplarından sonra okurduk. Gençlik eserleri yoktu. Kitabın kahramanları üzerine konuşurduk. Etkilenme başka bir şeydi. Ekmeği ısırıp paylaşmaları değildi eleştirimiz. Bu insanların ve bizim yaşamlarımızın ortak yazgısını çözerdik. Birbirimizi yemezdik, birbirimize girmezdik. Önemli olan yazarın yaşamı değildi. Yazarın kurduğu dünyadaki gerçeklik önemliydi. Kendimizi aramazdık okuduklarımızda. Bulmak için de okumazdık. Öğretilen bu değildi. Ben de hata yaptım sanırım. Karakterleri çocuklarım yaptım. Ben mi başlattım, yoksa bu akıma mı kapıldım? Başkasını anlamaktı önemli olan. Anlamak ve elini uzatmak, birlikte bir şeyler yapmak.
Öğretmenlerin öyküler, masallar anlatması kadar yazması da çok önemli. Meslek eski saygınlığına kavuşmalı.
Çocuk kitapları yazarları elbette öğretmenlerin arasından çıkacak. Onlardan başka kim çocukları en iyi tanıyabilir ki? Ebeveynlerin bile kendi çocuklarını, öğretmenlerin çocuklarını tanıdıkları kadar, tanımadıklarını düşünürüm çoğu kez. Çoğu kez de yanılmamışımdır. Elbette öğretmen yazacak kitapları. Öğrencileriyle birlikte okuyor, paylaşıyor… Ondan daha iyi kim yapabilir ki? Kitaplardan okuyarak çocuklar tanınmaz. Her biri farklıdır. Biriciktir. Sadece bir eksiklik yani fazlalık var, o da çok duygusal olmak. İşin içinden çıkamıyor. Velinin yaptığını mı yazsın, başka birisinin yaptığını mı… Hepsi kendi çocuğu gibi… Neyse ki şimdi böyle değil. Duygusallık gittikçe azalıyor. Bunun iyi olduğunu düşünmüyorum çünkü sevgi bağları da veliler nedeniyle zayıflıyor. Sürekli eleştirilen öğretmenler oluyor. Öğretmenlerime bir şey söyleyemeyeceğim. Fakat herkes aynı değil elbette. Bu herkes olmayanlar nerede kaldı? Yani kaldı mı? Kalmıştır ve elbette bir gün karşıma çıkacaktır.
Yazarlarının kitaplarını kitabevlerinde bulamayacağı için internetten alacak, okuyacak, seçecek ve yazarını arayacaktır. Kitaplar okunacak, çocuklarla paylaşım saati çok güzel geçecektir.
Mayıs ayında beş sınıfa girdim. Öyle çok eğlendim ki. Öğretmenlerime ne kadar teşekkür etsem azdır. Bunu iyi ki anımsadım. Yola devam.
Bugün fuardaki genç kızın gülümsemesi beni bir ay idare eder. Seneye de gelse… Ne güzel olur. Düş kuruyorum işte. Gelirse düş gerçek olur.
Bir yanıt bırakın