GÜNLÜKLER- 6 Kasım 2019
Yazmayacağım dedim kendi kendime. Unut gitsin. Düşün ki çaba ve umut ve bekleyiş olduğu sürece anlaşılacaksın. Bekle.
Neyi beklemeli?
Elbette anlaşılmayı beklemek. Nasıl ki anlamaya çalışıyorsun ve sessizliğini bozmuyorsun. Herkes aynı yolun yolcusu ise anlaşılacaksın. Senin geçtiğin yollardan…
Nerde?..
Unuttum ve yeni bir sayfa açtım demiştim ama unutmamışım. Karşılaştığım olaylar anımsatıyor ister istemez. Yazarlarımızı çalıştığım okullarda ağırlamıştım. Herkes aynı duyguyla ağırlıyor, diye düşündüm. Olmuyor, yaşadıklarımdan dersler çıkarıyor, başka başka şeyler düşünüyorum. Umutsuzluk bu olsa gerek.
İlk tayin olduğum okul. Ne çok düşlemiştim, okula bir yazar davet etmeyi. Altı yıl, dile kolay. Yalnızca düşte kalmıştı. Üstelik de bu düş beni yazar yapmıştı. Çocuklara da yazılar yazdırdım. Sonunda Küçük Ressamlar ve Yazarlar adını verdiğim bir dosya hazırlamıştım. Basılmasını sağlayamadım. O yıllarda ücretle basan yerlerin olduğunu bilmiyordum. Yoktu. Bulsam bastırırdım. Düşte kaldı. Ama çok kitap taşıdım çocuklarıma. Yıllarca taşıdım. Üstelik ben alıyordum kitapları. Kadıköy’e iniyor kitabevlerini dolaşıyordum. Çocuk kitapları tozlu raflarında beni bekliyordu. Bir lira, iki lira… Sudan ucuz. Bütün ucuz kitapları topluyor, kasaya gidiyordum. Fiyatlarının düzeltilmediğini söylüyorlar, ık mık ediyorlar ama üzerindeki fiyattan da satmak zorunda kalıyorlardı. İkinci gidişimde etiketlerin değiştiğini görüyordum. Başka kitabevlerine gidiyordum. Raflar tozlu, kitaplar tozlu ama açılmamış, bütün kitapları topluyordum. Böyle böyle herkes etiketleri değiştirmeye başladı. Ama bir hayli kitabım olmuştu. Beş yıl okuyabilecekleri kitaplar. İyi fiyattan da kitaplar alıyordum. Okunmazsa olmazlardan ya da yeni yeni isimleri bilinen yazarlardan. Onlar yeni baskı olduğu için fiyatları da yüksek oluyordu. Okul binasına girmeye korkanlar varken, sınıfımın penceresiz havasız bir sınıfken… Necdet Neydim de destekledi beni. Bir gün telefon açmış ağlamıştım. Bir öğrencim ağaca çıkmış ve ağacın altındaki öğrencilerin üstüne işemişti. Bu davranışından dolayı ben suçlanmıştım. Bunu nasıl yazabileceğimi sormuştum. Nasıl anlatılır? Bunu normal karşılamıştı ve gülmüştü. Sonra parmak sallayan öğretmen olmamam için destek vermişti.
İkinci çalıştığım okul daha iyiydi. Müdürüm destekliyordu. İşte düş gerçek oldu. Nur İçözü okuluma geldi. Her çağırışımda geldi. Nurettin İğci geldi. Betül Avunç geldi. Para yok elbette. Çocuklarımın ellerine bozuk paraları dağıtıyorum. Başka öğrencilerden de bazılarına veriyordum. Kitaplar imzalanıyor. Düş gerçek oldu. Ya diğer düşüm?.. O da gerçek oldu. Çocuklarımın yazdığı günlükler kitap olarak basıldı. Basımında destek veren Ceylan Yayınlarına ne kadar teşekkür etsem azdır. Mukaddes Çelik büyük bir çaba gösterdi ve beni yüreklendirdi. Çocuklarım TÜYAP Kitap Fuarında panel düzenlediler. Konuşmacı oldular. Dinleyicileri de çoktu, salon tamamen doluydu. Çocuklarım beş yıl yazdılar ve her yıl kitabımız basıldı. Özel okullara gittik, yarışmalarda derece aldığımız için. Çok iyi ağırlandık. Küçük Prens kitabını üzerinden felsefe yapan Nuran Direk’in çalışmalarına davet edildik. Her yıl fuara gittik ve imzalı kitaplar aldık. İki düş de gerçek olmuştu. Hatta resim yarışmalarında da dereceler aldı çocuklarım. Rengarenk boyadılar. Onlarla birlikte ben de yazdığım iki dosya ile yarışmalarda derece aldım. Çocuklarım için yazmıştım. Bu nedenle gerçekten güzel dosya olmuşlardı. Bir de kısa film yarışmasına katıldık. “Arkadaşlarım” adını verdik kısa filmimize. Filmin hazırlanması için o zaman için çok para verdim. Neredeyse indirim yapması için yalvardım adama. Bu düşün gerçekleşmesi ona bağlıydı ve çok para istiyordu. Bu düş de gerçek oldu.
Üçüncü çalıştığım okul… Bütün olanaklar vardı. Yani daha iyiydi çok iyi olmasa da. Maddi eksikleri tamamlıyordum. Nur İçözü ve Çiğdem Gündeş’i ağırladık. Nasıl mutlu olmaz insan. Fakat artık yazar Yazarlar Okullarda Projesi kapsamında ilçede okula davet edilebilecek yazarlarla sınırlı kalıyorduk. İşte bu arada ben de başka okullara davet edildim. İlçemdeki okullara gittim. Bunun için beni destekleyen müdürlerim, müdür yardımcılarım ve öğretmenlerim oldu. Ne kadar teşekkür etsem azdır.
Zaman nereye doğru ilerliyor. Önceden yetersiz bulduğum bu çalışmalar şimdi hemen hemen olanaksız. Neden?..
Bir kurul oluşturuluyor ve yazarların kitapları okunuyor ve uygun olup olmadıklarına karar veriliyor. İlk başta yazar kitaplarını uygun olduğunu belirtiyor elbette. Kurul üyeleri kitapların uygun bulması da yeterli olmuyor, yazar araştırılıyor. Yazarın uygun olup olmadığını…
Herkesi kendim gibi düşünüyorum.
Öğretmenler büyük özveriyle çocuklarına yazılar yazdırıyor, kitaplar ücretli olarak bastırılıyordu. Ama ben kitaplarımızın basımı için tek kuruş ödemedim. Ceylan Yayınevine desteklerinden dolayı ne yapsam azdır. Benim kitaplarımı da bastılar elbette.
Belki de adını anmadan yapamayacağım yazar Aytül Akal olmalı. Cumhuriyet kitap ekindeki çocuk kitapları tanıtımlarına kitaplar göndermeye başlamıştım. Tanıtımlarını benim yapmamı istedi ve bu işin ne kadar zor olduğunu anladım. Çocuk kitaplarını çocuklara tanıtmak kadar zor bir şey yok. Bir de öğretmen ve öğrencilere göre de olacak yazılarınız. Kitaplar çocukların gelişime uygun olması da dikkate alınacak. Gizli kalan sözcük “sakıncalı”.
Çocuklara da kitap tanıtımları yazdırmaya başlamıştım. Değişik bir çalışma oldu ve bir dergide yayımlanmaya başladı.
Öğretmenleri incitmedim, değer verdim. Onları anlamaya çalıştım. Çocuklarını yazarlarla buluşturmaya çalışan bu değerli öğretmenleri desteklemeye yemin etmiştim neredeyse. Her okula parasız da olsalar gidecektim. Kitaplarımı dağıtacaktım. Ceylan Yayınevi bunda da destek verdi. Kitaplarım ucuzdu. Benim gibi öğretmenleri destekleyecektim.
Ya sonra?..
Kocaman bir hüsran. Sakıncasız kitaplar yazmak yeterli değil artık. İzini sürdüğün yazarların başucu kitapların… Sosyal medyada paylaşımların… Ne acı birbirimizden korkar olduk. Kitap basımı paraya bakar oldu. Çocuklar da yazar oldu.
Benim yazarlarım. Neyse ki hâlâ okullara gidiyorlar. Bildiklerini unutup gidiyorlar, umutla yazmaya devam ediyorlar. Umut.
Yazmayı bırakma zamanım mı geliyor ne? Yeni bir iş yeni bir umut olabilir. Yeni bir sayfa. En azından deneye deneye öğreninceye kadar umutsuzluğa doğru yol alıncaya kadar zaman geçer. Bilmeden başlarsın yeni baştan yani.
Unutmak olanaksız. Biliyorum artık. Sessizliğe devam. Bugünlük bu kadar umutsuzluk yeter. Yazılacak, yaşananlardan yazılacak ve alınacak ne kadar çok ders var. Yazmalı mı yazmamalı mı?
Okur okuduğundan ne anlıyor? Ah gel de yazma…
Sakıncalı…
Tıp!
Bir yanıt bırakın