SIRADAN BİR GÜN -3-
Sıradan bir gün nasıl olabilir ki? Can sıkıcı. Bu kelimeyi yazmamak için hep direndim. İtiraf etmek zor geldi ya da üzerime yapışıp kalacak diye korktum. Ne de olsa ben, düşündüklerimden ibaretim. Düşündüklerim yaptıklarımın aynası olabilirdi ama değil.
Kızlarla buluşmak için bir gün ayarlamaya çalışıyoruz. İki hafta sonrasına ancak toplanabileceğiz. İki hafta nedir ki? Onca koşuşturma içindeyken herkese uygun bir tarih bulmak kolay değil. Ben de anlatılacak hikaye yok. Onlardan dinleyeceğim. Haberler onlarda. Bende anlatacak bir hikaye olmaması kötü. Bu onları şaşırtacak. Belki hayal kırıklığı. Ne anlatacağım ben şimdi bilemedim. Sıkıcı günde de anlatılacak çok şey olmalı. Sıkıcılığın içinde neler gizli kim bilir. Belki ben bilirim.
Kaç gündür hava yağmurluydu, güneş pek görünmedi. Hava hep erken karardı. Lodos da vardı. İşte bahanesi. Ya da şöyle söylemeliyim; savunmada kalandan yana olmak yordu. Kendimi savunmama bile zaman bulamadım. Yoruldum. Yani sanırım.
Süreklilik duygusunun koptuğu yer, geldiğim nokta. Nokta. Büyük harfle başlamalı şimdi. Geçenlerde arkadaşlarımla birlikteydim. Yemek tarifleri verdik, çocukların eğitimi derken… Yeniden bir araya gelmek için belirsiz tarih verdik. Bir gün. Eve geldiğimde kedi ve kitaplar masanın üzerindeydi. Bugün ve şimdi olduğu gibi. Benim şimdi gitmem gerekiyor sevgili sıkıcı gün. Sonra devam ederiz sıkılmaya.
*
Öykü yazmadım yine. Bir gün yazacağım.
Bir gün sokağa çıkacağım, kentin labirent sokaklarında belki birini bulurum. Sait Faik bir olaya tanık olur da gider kalem alır, yazmayacaktır oysa. Kalemi açar, ucunu öper ve yazar; “Yazmasam deli olacaktım.” Benim aradığım da tersine. Bir bulsam, bir tanık olsam küçücük bir ışıltıya; yazmadan duramayacağım.
Bugün çıkmayacağım sokağa. Belki yarın da. Gökyüzünü kapladı günlerdir, gri bulutlar. Sadece gökyüzünü mü? Kentteki bütün renkler silindi. Çıkacağım. Güneş çıkınca belki günışığının biri düşer bir yüreciğe. Ben de görürüm.
Düşündüm de…
*
Düşünüyorum da. Ben böyle düşünüyorum…
Artık bunu ben düşünmüyormuşum. Düşünülmüş. Ben, bir zamanlar kaybolmuş gibi tekrar buluvermişim. Ne güzel. Yeniden yeniden okumalarımda ne güzel diyorum. Bir başka dünyada yalnız değiliz.
Benim canım mı sıkılıyordu?
*
Canım sıkıldıkça sıkılmamayı öğreniyorum. Canı sıkılan evdekilermiş. Kitaplar, terlikler, tabaklar, kaşıklar, koltuklar, halılar ve en önemli ikisi de çiçekler ve kedi. Belki pencere de özlemiştir, tül perdenin aralanmasını ve içeriye bakmayı.
Dışarıda renkler kayboldu, içerisi rengarenk; atlıkarınca.
Şimdi ne olacak?
Dilimde bir şiirden dizeler. Ellerimi nereye koyacağımı bilemem. Rafa uzanıyorum, gözümü kapatıyorum, bir kitap alıyorum.
Şimdi?
Yok yazmayacağım. Sıradanlığını yitirdi gün.
Bir yanıt bırakın