OLTANIN BİR UCUNDA BEN DİĞER UCUNDA YEM
Babam atıyor oltasını denize.
-İşte attın mı, böyle atacaksın denize oltayı, diyor.
Bakakalıyorum oltaya. Babam arada bir oltayı çekiştiriyor. Var mı kolyozu ağzına atan bir balık, diye yokluyor.
-Haydi, sen de at oltanı.
Bir fırlatıyorum oltayı. Kolyozu deniz çekiyor. Battıkça batıyor yem. Bekliyorum babam gibi. Bir ucunda ben, diğer ucunda yem.
Balık oltaya gelecek. Kolyozu alınca ağzına olta iğnesi ağzında kalacak. Böyle diyor babam. Balık yemi ağzına alınca çekip gitmek isteyecek. Oradan uzaklaşmayı, suda asılı kalan diğer kolyozların peşine düşmeyi düşleyecek. Balık aklı işte, diyor babam. Bir yem yemeye görsün, sanır ki diğerlerini de kolayca indirecek mideye. Sonra uzaklaşmak isteyince…Uzaklaşmak isteyecek; ama iğne ağzında olduğundan bir yere gidemeyecek. Çekiştirecek oltayı.
-O çekiştirince oltayı, anlayacaksın ki oltanın ucunda balık. Artık iş sana düşecek. Misinayı toplayacaksın.
Babam oltayı çekiştiriyor. Gücüyle yarışacak büyük bir balığın düşünü kuruyor.
-Bak göreceksin, en büyük balığı ben yakalayacağım, diyor.
Ay düşmüş denize. Pırıl pırıl parlıyor denizin üstünde. Ara sıra dalgalanan deniz ayı bölüyor ikiye. Kıyıdan uzaklaşan birkaç teknenin fenerleri parlıyor. Yavaş yavaş bize yaklaşıyor.
-Balığa çıkma saati geldi de geçti bile, diyor babam. En erkenci biziz.
Beş altı kayığız. Az sonra çoğalacağız. Deniz koyu mavi derken kızarıyor. Denizin altını düşlüyorum. Rengarenk mercanlar, yosunlar kayalıkların arasında kovuklar ve irili ufaklı balık sürüleri. Balıkların pulları ıslak ve parlak. Acaba suyun üstüne çıkınca ne yapacaklar? Kayıktaki su kovasına bakıyorum. Deniz gibi olur mu bunca su? Su rengini gösteremeyecek kadar az oysa. Balık bu suda ne kadar yaşar? Olta iğnesini alınca ağzından yarası kaç günde iyileşir?
-Ben balığımı eve gidince akvaryuma koyacağım, diyorum.
-Olur, diyor babam.
Akvaryumun dibini yosunlar, otlar, taşlar, midye kabuklarıyla dolduracağım. Suyu da bol olacak. Mavi olacak. Tıpkı deniz gibi. Onu kolyozla doyuracağım.
-İki tane tutarsam birbirlerine arkadaş olurlar, diyorum.
-Tutabilirsen, diyor babam.
Acaba babam tuttuğu balığı benim için ayırır mı?
-Senin tuttuğunu alırım.
-Bakarız. Hele bir tutalım. Eskiden oltayla balık avına çok çıkardım. Eli boş hiç dönmedim. Şansım hep yaver gitti. Bakalım eskisi gibi şanslı mıyım?
Balıkları kayalıkların arasında yüzerken düşlüyorum. Mavinin her tonunun pullarına yansıyor olmalı. Suyun içinde ayna gibi parlıyor pulları. Balıklar kendi yüzlerini diğerinin üzerinde görüyor olmalı. Pullarının üzerine denizin bütün canlıları yansıyor olmalı. Acaba denizde bir balık olsam, ne yaparım bunca balıkçıya karşı? Nasıl korurum kendimi kolyozun arasına sinmiş iğneden?
-Vay bee, diye bağırıyor karşı kayıktaki balıkçı Nusret Amca.
-Ne oldu?
-Dümdüz etti iğneyi. Baba bir balık olmalı. Vay bee!
-O benim olmalı, diyor babam.
Fenerin altında yüzü ışıyor babamın. Gülümsüyor. Yüz çizgileri kayboluyor, gençleşiyor. Sanki o balığı tutmuş gibi. Oltamı çekiştiriyorum. Ben çekiyorum, deniz çekiyor oltamı. Bir balık ucunda olmalı. O mu beni çekecek, ben mi onu çekeceğim? Babam görüyor beni.
-Haydi çek bakalım oltayı. Belki de denizlerin en baba yiğidi senin oltanın ucundadır. O çekmeden seni, sen çek onu.
Babamın bir eli benim oltamda. Oltanın ucu denizin üzerinde görünüyor.
-Çok dibe inmiş olmalı, diyor babam.
Çıka çıka bir yosun parçası çıkıyor denizden.
-Baba balık derinlerde olmalı. Hâlâ şansımız var, diyor babam.
Bakıyorum suya. Hiçbir şey göremiyorum. Denizin dibinde büyük bir saray düşlüyorum, gözlerimle görmek istiyorum. Büyük bir kovuk. Kovukta mercanlar, inciler, minik süngerlerden yastıklar. Oltaya gelemeyecek kadar küçük, oltanın ucundaki yemden bile küçük balıklarla birlikte yaşayan o baba balığı görür gibi oluyorum. Her iğneyi dümdüz eden baba bir balık, kocaman. Ya diğerleri? Neden dümdüz edemiyorlar iğneyi? Çok mu küçük bedenleri ya da?.. Ya da ne?
Kayıklar çoğalıyor denizin üstünde. Dalgalar usul usul kayıklara vuruyor. Gök sallanıyor. Yıldızlar hamağa uzanmış, yatıyor. Annemin ninnilerini anımsıyorum.
Oltamı denize atmıyorum. Diğer kayıkçılara bakıyorum. Birkaç balık yakalamışlar. Babamsa bir tane bile yakalayamamış. Ben de… Babamı bu yüzden çok seviyorum. Dürüst adam. Cömert. Cesur. Kibirli değil. Gözü tok. Çalıştığı yerde herkes onu sever. Cahit Bey, derler ona. Bir sorunu olan babama gelip danışır. Son kararlarını babama danıştıktan sonra alırlar. Memur babam. Büyüklerine karşı saygılı. Hep şanslı. Baba balığı o yakalamalı. Bir tane de ben yakalarsam, akvaryumu onlar için deniz yapacağım.
Herkes sessiz. Sessizliği severmiş balıklar. Yalnızca rüzgârın tatlı tatlı esenini severmiş. Küçük balık büyük balığa yem olurmuş. Yine de balığın nesli tükenmezmiş. Toplu halde bıraktıkları yumurtalardan yüzlerce balık çıkarmış. Bütün balıklara yetermiş yeni doğanlar. Kendilerini yem olmaktan koruyanlar, en akıllı olanları hayatta kalmayı başarırmış.
En büyük kovukta bir balık düşlüyorum. Küçük balıkların babası. Tıpkı benim babam gibi. Koruyan kollayan, seven bir balık.
-Oltanı atmayı düşünmüyor musun, diye soruyor babam. Bir insana balık vermek yerine balık tutmasını öğretmek gerek.
Baba balık da bunu öğretmiş olmalı. Acaba kaç balık var onun gibi oltanın ucundaki kolyozu alıp iğneyi dümdüz eden?
Oltayı denize atmak istemiyorum. O balığı yakalamak istemiyorum. Sayıları az olmalı. Var mı babam gibisi? Hep böyle söylerler; bu devirde… Ama ya yakalanırsa?.. Ya bir oltaya yem olursa…
Oltanın bir ucunda babam, diğer ucunda yem. Oltayı bir güç çekiştiriyor. Babam oltayı sudan çıkarıyor. Baba bir balık. Kocaman mı kocaman. Babam iğneyi alıyor ağzından. Atıyor onu kayığın tahta döşemesine. İri iri açılıyor gözleri balığın.
Denizin dibindeki sarayda onu bekleyen biri, birileri var mıdır, benim babamı beklediğim gibi. Eli kolu torbası dolu dolu dönen bir baba balık…
Kuyruğuyla kayığın döşemesine vuruyor baba balık. Bakıyorum. Yüzgeçleri büyüyor, kanatları uzuyor. Sanki az sonra kanatlanıp uçacak, karanlığa karışacak. Onu kimseler bulamayacak. Ben bile…
Suya eğiliyor, bakıyorum. Baba balığın arkasından suyun üzerine çıkıyor mu balıklar?
Bir yanıt bırakın