NOT /Öykü

NOT

“Bütün cümleler gülümseme kipiyle çekimlenmiştir.”

Yusuf KIZIL

 

Not: Bütün cümleler gülümseme kipiyle çekimlenmiştir.

 

Kapının önünde buldum; küçük bir kağıt parçasına el yazısıyla yazılmıştı.  Yazının altında notu bırakanın adı, adresi, telefonu yoktu. Yalnızca… gülümseme kipi…

Elimde pembe kağıt eve girdim. Kağıdı çalışma masama bıraktım. “…gülümseme kipi..”ne takılmıştım. Pembe kağıdın yanına, bugün dışarıdayken üzerine not aldığım kağıdı çantamdan çıkarıp koydum. Benim beyaz kağıda aldığım not kırmızı kalemle alınmıştı. Hiç de farkında değildim kırmızı kalem kullandığımın. Pembe kağıt ve kırmızı boya kalemimden dökülen…

“Masamın başına geçtim. Yazmak istediklerim var. Tek kişilik yatak.

Evde hiç çift kişilik yatak bulundurmuyorum da uzatmıyorum kelimeleri de.”

*

“Cümleler uzasa da kelimeleri değil  uzanan. Sen kocaman bir sayfaya sığdırmaya çalışıyorsun sevgini, o ise kelimelere sığdırmaya. Sen bütününe bakıyorsun, o ise kendisi gibi bölünmüş parçalarının arasından bir parça arıyor. Küçük bir kelimeye sığdırabileceğine…”

*

Kafam hala meşgul. O notu kimin bıraktığını anımsadım anımsayacağım. Masa başından kalkıyorum. Sigaram bitmiş. Bakkala gidip bir karton sigara alacağım. Kapının önündeyim. Ziline basmak istiyorum. İçeriden daktilonun sesi geliyor. Nottaki yazının sana ait olduğundan artık hiç şüphe duymuyorum. Ziline basmak istiyorum.  Rahatsız etmekten korkuyorum. Merdivenlerden aşağıya iniyor, dışarı çıkıyorum.

Hiç aklımdan çıkaramıyorum, pembe kağıt üzerine bırakılan notu.  Yorucu bir günün sonu.

Sigaramı aldıktan sonra eve giriyorum. Masamın başına oturuyorum. Bir sayfa ancak yazabilmişim. Kalkıyorum. Uzanmak için bir yatak arıyorum. Bütün odalarda tek kişilik yataklardan var. Seviyorum tek kişilik yatakları. Uzanıyorum bir tanesine. Olmuyor yatak yatak dolaşıyorum evin içinde.

Masamın başındayım yine. Yazdıklarımı okuyorum ve yavaş yavaş yazmaya devam ediyorum.

*

“…küçük bir kelimeye sığdırabileceği… Sığdıracağına  inanıyor gerçekten. O bir gün kapısında bir  not bulacağından…”

*

Masadan kalkıyorum. Aklıma yine o pembe kağıt geliyor. Öyküde kullanamayacağım bir kelime. Oysa üzerine yazılan not, aradığım kelime olmalıydı, diye düşünüyorum. Yazmak istemiyorum. Uzun bir tatil düşlediğim. Bir bitirebilsem şu iki öyküyü.

Müzik dinlemek işe yaramıyor. Şarkı dinlemek de. Tek Kişilik Yatak’a dönmek zorunda hissediyorum kendimi. Tek kişilik yatakları seviyor muyum ne?

*

“Karşı dairenin kapısının açıldığını duyuyor. Ayak sesleri onunla birlikte merdivenlerden aşağıya doğru gidiyor. Sesi işitilmez oluyor.

Salonun orta yerine dağıtmış, iş yerinden eve getirdiği kağıtlar, evraklar masanın alamayacağı kadar çok büyük kağıtlar.”

 

*

Ben sıkıştırılmış kelimelerle sığdıramazken, o daktilo başında sayfalara uzun uzun cümlelerle  sığdırmaya çalışıyor olmalı. Ben virgülden de başka bir işaret bulmaya  çalışırken… Sanırım o sık sık nokta kullanıyor. Benim hayatımdaki noktalar, onun kağıtlarına yansıyor. Kim bilir belki de kendi  hayatından koyduğu noktalardır. Eğer öyleyse… Öyleyse eğer yani ben kullanmaktan kaçınıyorsam yazılarımda… Demek ki ben…

*

“Kağıtların biri masadan yere iniyor, diğeri yerden alınıp masaya koyuluyor. Masadan yere bırakılan her dosya, her kağıt  bir nokta gibi. Noktadan sonra büyük harf ile başlıyor ve kocaman büyük bir dosyayı yerden alıp masasına koyuyor. Sonra üzerine yumulup çalışıyor. Nokta ve büyük harf.

Yaşamındaki gibi başlangıçlar ve bitişler. Yaşamın kendisi gibi; gündüzler geceler. Hiç bitmeyecek görünen kalın dosyalar, nerede bitirilecekleri belli olmadan bitiveriyorlar. Görevlerin yerine getirilmiş olmasından duyduğu bir rahatlık.

Gecenin geç saatine kadar bakabildiği ve açılmamak üzere kapattığı bir çok dosyalar oluyor.”

*

Sayfayı bitiriyorum. Yeni bir sayfadayım. Ne zaman bitirdiğimi hiç  fark etmiyorum. Karşı dairenin ışıkları kapanmış. Daktilo sesleri kesilmiş. Tek kişilik yatağıma yatıyorum. Sevgilim geliyor yatıyor yanıma. Yatıyoruz tek kişilik yatağımıza.

Sabah uyandığımda onu uyur buluyorum yanımda. Sessizce  kalkıyorum. Masa başına oturuyorum. Kapı zili çalıyor çok geçmeden. Açıyorum. Bir ekmek bir de gazete alıyorum. Kahvaltı yapmadan evden çıkacağım.

Evden çıkarken kapıda buluyorum bir başka not. Kapı arasına sıkıştırılmış.  Yine pembe kağıt. Yine aynı el yazısıyla yazılmış bir not:

“Hoşçakal.”

Dışarıda güzel bir bahar havası, güzel bir güneş var. İçimde biraz aşk var. Ama biraz kalmış çok değil. Eğer varsan sen, ne güzel olur. Ulaşabilirsem sana. Ne güzel. O zaman aşk büyük aşk olur. Çok da iyi olur.

Eve geliyorum. Kapıda oyalanıyorum biraz. İçeriye girmeden önce…Çantamdan bir beyaz kağıt çıkarıyor, elimle yırtıyorum kağıdı. Çantamdan çıkardığım kalın siyah uçlu kalemle, kağıdın bir yüzüne yazıyorum:

“Cümlem bütün kelimeleriyle birlikte gülümseme kipiyle çekilmiştir.”

Arka yüzünü çeviriyorum kağıdın,  kalemin ucu kağıdın tüm beyazını yalayacak şekilde  yazıyorum:

“Güle güle.”    Masama oturuyor yazıyorum; Tek Kişilik Yatak.  Gecenin geç saatine kadar bakabildiği ve açılmamak üzere kapattığı bir çok dosyalar oluyor. Bitiriyor işini. Dosyaların en altına bir not iliştiriyor:

Not: Bütün cümleler gülümseme kipiyle çekimlenmiştir. Güle güle.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*