ELİMDE KALANLAR     6 Mayıs 2025 / Salı

ELİMDE KALANLAR     6 Mayıs 2025 / Salı

Bir romanı yarım bıraktım. Öyle kasvetliydi ki elimden bıraktıktan sonra, okumak için kitabı tekrar elime alamadım. Başka kitaplara başladım. Bipolarları anlatan iki kitap. Elbette bunun iyi geldiğini söylemeyeceğim. Ama düşündürdü. Bir saat okumaktan uzaklaştım, kedileri sevdim ve dedim ki, bu iki kitabı neden okuyorum? Okur yolculuğum gayet normal gidiyordu. Anlıyorum, anımsıyorum… Okuma atölyelerinin katkısını görebiliyorum. Onları anladığımı düşünüyorum. İşin kötü tarafı bu iki kitap kurgu kitap değil; yaşanmış, gerçek olaylar anlatılmakta. Altını çizdiğim birçok satırlar oldu. Bunlar üzerine ne yazabilirim? Herkesin okuyabileceği şeyler yazmak… Sanırım herkesin okuyabileceği şeyler yazamayacağım. Çünkü gerçekler çok acı, depresif, kasvetli… Yazmalı mı? İşte burada tıkanıyorum. Düşünce son buluyor. Yok varsaymayı tercih ediyor. İlerlemiyor. Kendimi iki yüzlü hissediyorum. Yazmayarak yani… Ama yazarak da öyle olmayacak mı? Dün akşam arkadaşımla yazıştıktan sonra, aslında uzun zamandır depresyonda olduğumu fark ettim. Bipolar konusuna her çekildiğimde kendimi içinde buluyorum. Onunla hastalık konusunda yazışmayacaktık ama döndük dolandık ve ekonomik zorlukların yanı sıra baş edemeyeceğimiz bir hastalığımız olduğu duvarına çarptık. Bunu da atlatacağız. Hangi hasarlar bırakacak kim bilir. Bizi kim işe alır ki? Hastalığımızı saklamak zorundayız. Korkulacak insanlar… Kendini saklamak güdüsüyle  doğallıktan uzaklaşmış yüzler, sözler, susuşlar. Yaşadıklarını, yaşatılanları kabulleniş… Öğrenilmiş çaresizlik.

Ara vermeliyim. Karanlığa gömülmemek için. Yazmaya başlamadan önce kendime inandırmıştım. Kasvetli ve depresif olmayacak yazdıkların. Gülümsemiştim. Hayat devam ediyor. Hayat, kötüler kazanıp dünyayı yok edene kadar da devam edecek. Bu demek oluyor ki iyiler kazanmayı sürdürüyor fark ettirmeden.

Mesajlara baktım. Ayırt etmeksizin, kimseye yanıt vermediğim için suçluluk duymuyorum. Belki yazma cesaretinden başlamalı. Bu cesareti nereden buldun?

*

Duygular. Çözümleme. Belki de bu yapabileceğimin en iyisi. Roman yazmak kolay değil. Yazar her karakteri anlıyor olmalı. Onun ruh haline giriyor olmalı. Melville sanırım biraz da anlatıcı olan İshmail’di. Hayatta kaldı ki yaşananları anlatsın. Ishmail hayatı, doğayı seviyordu. Öfke, Tanrı’nın cezasız bırakmayacağı, insanoğlunun bir duygusuydu. Ishmail öfkesini doğayı betimleyerek ve hayran kalarak bastırdı ve hayatta kaldı. Belki de bana göre Beyaz Balina’dan yana oldu. Ben yazarların ruh hallerine girmek istemiyorum. Roman yazamayacağım. Karakterlerin ruh hallerinin çözümlenmesi için yazmak. Güçlü kalemlere bırakayım. Sadece kısa kısa anlatılarla yetineyim.

*

Zaman zaman kilitlenmeler yaşanır. Şaşkınlık anlarıdır çoğu kez. Konuşamazsın, doğru kelimeyi bulamazsın. Şaşırırsın cümleleri kuramazsın.  Bipolar için bu sık sık karşılaşılan bir durumdur. Anında yanıt vermek zordur. İstenmeyen bir söz sarf etmesi, sonunda da hasta damgası yemesine neden olabilir. Dışlanma kaygısının dışında işsiz kalma kaygısı da taşır. Bir asansöre biniyorsunuz ve sizin bipolar olduğunuzu bilen bir kadın diyor ki “Onunla asansörde yalnız olmaktan korkarım.” Ambulansa biniyorsunuz, kalp krizi geçirmişsiniz yani ağır hastasınız ve erkek görevli diyor ki “Bipolarmış, istersen ben gideyim.” “Gerek yok.” diyor kadın görevli.  “Kendine dikkat et.”

Hastaneden çıkıyorsunuz. Bir psikiyatra gidiyorsunuz. “Duygularınız nedir?” diye soruyor. Ölmek istemişsiniz. Tedavi için hastaneye yatmışsınız. Siz olayı anlatıyorsunuz. “Duygunuzu sordum.” “Duygum, yaşadıklarım işte.” Ölmek istemek hangi duyguya karşılık gelir? Sonra kovuluyorsunuz. Dışarı çıkınca sizin yanınızda olan yakınınıza soruyorsunuz. “Ne sordu? Duygu nedir?” Şaşkınsınız. Ne? “Unut şimdi. Sonra konuşuruz.” Bir bipoların birçok şeyi unuttuğunu, sıradan insanların bildiklerini bile unuttuğunu düşünemiyorsunuz. Şimdi kaç duyguyu sayabilirsiniz? Bazen de her şeyi bilir; bağlantıları kurar, hisseder… Budur iki kutuplu olmak. Bunun ne kadar yorucu olduğunu ancak yaşayan bilir. Bu gece manilerdeki uçma hissinin bir süre sonra düşme hissine döndüğünü düşündüm. Uyuşturucuya  alışırsınız ve artık ölmek üzere olduğunuzu bilirsiniz. Son dozu alırsınız. Yazdıklarımı yaşadım hep. Bipolar duygudurum bozukluğundan kaynaklı olduğuna inanıyorum. Korkularını yaşamak, yazdıklarını yaşamak… Şu “Son dozu alırsınız.” cümlesini hiç beğenmedim. Korkuttu. Silmeyeceğim. Durumu anlatmak için en anlaşılır  cümle olduğu kanısındayım.

Yazmak kadar okumak da iyi gelmeli insana. Geçenlerde okuduğum roman bana çok farklı bir okuma deneyimi sağladı. Şaşırdım. Soluksuz okudum, anlattığı mutluluk veren olaylar değildi ama kurgu olduğunu bildiğim için ve kendimle ya da çevremde hiç karşılaşmadığım için çok dokunmadı. Şaşırdım yalnızca. Dil, anlatı, olaylar beni etkiledi. Olabilir bir dünyada yaşanmış olabilirdi.

Eğer daldan dala atlamışsam, atakta olduğuma işarettir.  Yazdıklarımı tekrar tekrar okudum, anlatabildim gibi geldi.

*

Kararımı verdim. Artık kabullenme zamanı geldi de geçti bile. Mesajlara yanıt vermemeye devam edeceğim. Yazıları yorumlu ya da yorumsuz günlüklerimde yazacağım. Şu iki kitabı okumaya devam edeceğim. Günümüzde kalabalık yalnızlıktan söz ediliyor ve yeni yeni yalnızlık övgüleri yaygınlaşıyor. Bu da toplumu yeni uyutma yöntemi olsa gerek. Böl ve yönet. Eskiden büyük aileler vardı, kadınlar için çok zordu koşullar. Erkekler için de saygı gereği zorluklar oluyordu. Halen var mı bilmiyorum ama büyüklerin yanında çocuklarını sevemeyen ebeveynler vardı. Kadınlar susmak zorundaydı, düşünemiyorum genç kadınların tülbentlerindeki oyalarla bir şeyler anlatmaya çalışmasını, onlara söz hakkının tanınmamasını… Her şeye rağmen insanlar birlikte olabilecek mi? Kırk metrekarelik daireler insanları kafese koymak değil de nedir ki? Herkes kendi depresyonu yaşıyor, dışarı çıkınca da zombiler gibi… Zombi oldum şimdi de. Şu aralar mevsim değişikliği nedeniyle depresyonlar çok görülüyormuş. Bir bahane var işte: Mevsimler. Mevsimlere direnenlerde de korku olmalı.

Bugün de bitti.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*