ELİMDE KALANLAR – 2 Mayıs 2025/ Cuma
Aslında her şeyi biliyoruz, yalnızca anımsamaya ihtiyacımız var. Belki bunun için okuyoruz, bunun için konuşuyoruz, bunun için uyuyoruz. Hatırlamak için.
İki gün önce başladığım roman ilerledikçe kendime döndüm. Konuşuyorum. Kitap, gençlik yıllarımı anımsattı. Evet biliyordum neler olabileceğini sevgili yurdumda. Ben ne istediğimi biliyor, bana sınırlanan geleceği de tercih etmiyordum. İlk kez başka bir şeyin farkına vardım. İlk kez bir başka düşündüm. Roman beni uyandırdı ya da doğrusu şu; anımsattı bildiklerimi. Herkes için geçerli olduğunu düşünüyorum. Okumak anımsamak için. Ama genellikle hüzünle, bir arayışla anımsama olur bu. Oysa başka düşünmeli. Ölümü düşündüm yine. Akşam geç saatte telefonum çaldı. Bu saatlerdeki aramalar pek masum değildir. Korktum. Tanıdık biri iki ay önce oğlunu kaybetmiş. En son ne zaman görüşmüştüm? Hatırlayamadım. Az önce not defterimde buldum tarihi, ölümünden beş gün önce velisiyle görüşmüşüm. İnternet haberlerine baktım ama onunla ilgili bir şey bulamadım. Neden öldüğünü düşündüm. Genç bir delikanlıydı, yakışıklıydı, eğitimliydi… Belki işsizdi, belki onu kimse anlamıyordu, belki depresyondaydı, belki yaşamak istediği dünya bu dünya değildi. Ben de bunları yaşamadım mı? Değişen bir şey olmamış ve neredeyse yarım yüzyıl geçmiş aradan.
Aslında her şeyi biliyoruz. Ama unutturulmak istenir ya, bunun için yaratılan mekanlar bir mahpusu anımsatır. Ama aslında anımsamayız. Dağ başında, çarşıdan, meydanlardan uzak bir apartmanlardan oluşan sitede yaşamak zorunda kalırız. Yalnızca yaşamak yani nefes almak için bunu kabulleniriz. Kısıtlandırılmış yaşamımız bizi mutsuz eder ama nedenini bilemeyiz. Kendimizi nankör olmakla suçlarız. Daha ne istiyorsun? Ev dedin, var, sakin ortam dedin o da var… Yalıtılmış hayatlar. Ne istediğimizi de unuttuk gitti. Gençler biliyor ne istediklerini, bir zamanlar bizim de genç olduğumuzda bildiğimiz gibi. Adalet, eşitlik, özgürlük… İlk başta gelenler. Şimdi çocuklarımız bizim yaşadıklarımızı yaşamak istemiyor. Biz de aile büyüklerimizin yaşadıklarını yaşamak istemiyorduk. Gerçekleri nasıl göremediklerine şaşırıyor, sinirleniyordum.
Her gün kaygıyla bekliyorum. Ya bir şey olursa? Ya birisiyle tartışır da… Korkuyorum. Haberlerde dinlediğim her şey beni daha da korkutuyor. Lanet olsun yine dört ayak üstüne düştü diyorum bazen ki gerçekten de öyle oluyor bu hallerimizden sorumlu olanlar. Mutsuz muyum? Depresyonda mıyım? Bu dünyada herkes kadarım.
Dedim ki kimse mutlu değil. Dedim ki herkesin sorunu aynı. Dedim ki artık yeni bir yaş dönemine girdik ve sorguluyoruz. Dedim ki aslında her şeyi biliyoruz. Dedim ki artık anımsıyoruz. Korkuyoruz, aynı düzen gençlere de kurulmuş. Kendimizden geçtik de onlardan…
Burnumum direği sızladı. Çay demledim. Eme yanıma geldi. Kedilerimle ilgili kitaplar okumak istiyorum. Kedilerle ilgili bütün kitapları aldım. En çok kedi Murr’un Dünya Görüşü kitabını merak ediyorum. Çünkü kitabın yazarı kedisinin ölümünden bir yıl sonra ölüyor. Kedisine öyle bağlıymış ki acısına dayanamamış sanırım. Kimse beni anlamıyor, diye düşünülür. Bunu düşündüren belli başlı şey, sürekli “Ne demek istiyorsun?” sorusu olur. “Seni anlamıyorum.” da cabası. Kediler de köpekler de bu sözleri kullanmazlar. Anladıklarını düşünür, paylaştığım için de ağırlığım azalır.
Bipolarların yazdıklarını da sosyal medyadaki paylaşımlarından takip etmeye başladım. Şu dönemlerde depresyon ön planda. Ataklar da görünmekte. Uykusuzluk en büyük düşman ataklara. Uyku da ayrı bir uç nokta. Öyle düşünüyorum ki, bipoları ben anlatmalıyım. Bunun üzerine iki film izledim. Birinde adam bipolardı ve avukat olan kadın onu sevmişti sanırım, ne yazık ki sürekli ağlayan da -sanki o hastaymış gibi- kadındı. Bir arkadaşımın ablası hakkında söyledikleri beni korkuttu. Aynı zamanda bir şeyi de anımsattı. Rüyalarının artık gerçek olduğuna inanıyordu. Gerçeklik algısı bozulmuştu. Bunun için yapılacak tek şey, daha çok uyanık kalmak ve sosyalleşmek. Son yıllarda ben de bir rüya görüyor, gördüğüme de neredeyse inanıyordum. Aile bireylerine bunu anlattım; sakın ola böyle bir şey söylersem doğru olmadığını bilin.
Uzun süren sessizliğim sırasında öykü, günlük, kitap okuma sonrası yazılar vs. yazılarım oldu. Bunları şimdiye kadar paylaşmadım. Belki bir gün paylaşırım. Kitaplarla ilgili yazdığım bazı yazılar sanırım yayımlanacak. Moby Dick ve Don Quijote üzerine yazdıklarım yani… Bu nedenle de burada yer almadılar. Yakın okumalar çok ilginç gidiyor. Ama her kitabı bu şekilde okumak olanaksız.
Bugün arkadaşımı ağırladım. Evin halinden memnun değilim. Çok eşya var, dedim. Bir türlü azaltamıyorum. Kitap dışında bir şey almıyorum ama eskiler… Kitaplarıma baktı; “Bunların hepsini okuyor musun?” diye sordu. Güldüm. “Son günlerde ben de aynı şeyi sormaya başladım. Okusam ne yazar, sonra hatırlamıyorum ki.” Okuduklarını, yaşadıklarını hafızaya yerleştirmek bu kadar mı zor? “Okurken mutlu oluyorsan yeter.” dedi.
Bir yanıt bırakın