MEKTUPLAR -29-

MEKTUPLAR -29-

21 Ekim 2018

Sevgili Lili,

Yatar yatmaz  güzel bir rüyayla uyumuş kalmışım. Ne kadar sürdü anımsayamadım elbette, çünkü yine rüya görüyordum. Ama bu defa rüyayı kuran bendim. Rüyanın büyüsü bozuldu, ben işin içine girince. Yatakta doğruldum, telefona uzandım. Baktım saat geç olmuş. Artık gün başlamıştı.

İkinci kitabın sayfalarını hızla çeviriyorum. Böyle giderse bugün sabaha karşı bitirmiş olacağım. Yine sonu nasıl bitecek diye merak etmiyorum. Her sayfasında bir şekilde son var, bana yetiyor.  Memleketimden insan manzaralarını izliyorum. Birçoğu tanıdık geliyor. İroni de olmasa bugüne bakmakta zorlanırdım. Yıllar sonra nasıl yazılacağını bilemem ama yıllar önce olsaydı ironi içermezdi. Yazar henüz boynuna ipi geçirmemişti. Yazmanın acı verdiği düşüncesiyle yazardım ben de, üçüncü tekil şahısla. Şimdi birinci tekil şahısla yazıyorum. Yazar yok, herkes ancak en iyi bildiğini yazar yani kendisini. Sahi kendimizi ne kadar tanıyoruz? Gün içindeki inişli çıkışlı yaşantılarımızla nasıl bir sona doğru ilerliyoruz? Kaç sonlar yazıyoruz bir gün içinde? Okumadan yaşayamayacakmışım gibi bir his var içimde. Yazmasam olur ama okumadan olmaz gibi.

Okumanın bir anımsama olabileceğini hiç düşünmemiştim. Son zamanlarda okuduklarım ise sürekli bana bir şeyler anımsatıyor. Memleketimin hikâyeleri ne de olsa ve bir şekilde benim de içinde bulunduğum zaman ve mekan. Her ne kadar karakterlerin isimleri değişik de olsa bazı şeylerin değişmediğini görüyorsun işte.

Yaşı ilerlemiş, başını omuzlarının arasına gömmüş  “Çocukluğumuzda yaşadığımız travmalardanmış bütün her şey, bunu yeni öğreniyorum” demişti adam ve ben ne söyleyeceğimi bilememiştim. Gözlerimi kaçırdım, dalgın bakışlardan. Cümlenin önü ve sonu yoktu. Memleketi düşünürken kendimize ne ara dönmüştük, anlamamıştım. Konuyu değiştirmeye çalışmadım, sustum. Üzeri küllenen koru uyandırmanın zamanı değildi. Dokunan bir daha elini kurtaramazdı. Deştikçe, yeni baştan kurup değişecek birçok gerçeklik yaratacaktık. Son, her ne olursa olsun, her ne yaşanmış olursa olsun aynı son olacaktı. Son zamanlarda nostalji boşuna hortlamamıştı ya. Birilerinin oyunuydu bu da. Ne güzel yaşıyorduk, acısıyla, tatlısıyla ve bütün duygularıyla ve birlikteydik. Ya kadınlar?.. Onlar her zaman yeni gerçeklerin görüntüsünde yeni baştan yüzleşirdi. Son, yıllar sonra yazılardı; yılların acısını çıkarmak. “Bir eğlenceye giderken yanınıza eşinizi mi, arkadaşlarınızı mı alırsınız?”

Hayat ciddiye alınacak kadar uzun değil demek ki. Yazarken, kurarken de öyle mi? Ya da geçmişi düşünürken?.. Çocukluk, filmi ağlayarak izleyenleri izleyerek geçmedi mi? Saklamaya çalışılan ama saklanamayan gözyaşları. Hâlâ birisi burnunu çekse ağladığını düşünürüm, eğer grip değilse.

Bir çocuk geçmişi düşünmez, geleceği düşünürmüş bu yüzdenmiş hayal kurması, yeni anladım. Yeni anladım on yaşına girince,  onlara kim olduklarını öğretmeye çalıştıkça dikte ettirdikçe sonunda hayal kurmaktan vazgeçtiklerini.

Okuduğum kitapta sayfalar  hızla ilerliyor ve derken sayfalarının arasında kalıyor dünyası. Böylesi daha iyi, diye düşünüyorum. Gündüz düşü. Gece düşleri,  kendi dünyalarımıza ait, kendi kurgularımıza.

İnanmayacaksın ama bugün yaşadığımız dünya ile ilgili bir şey düşünmedim. Okuduğum kitabı filmini  çekiyordum çünkü. Kedi dışında yani, filmde koltuğuna oturmuş beyazperdeye bakıyordu. Yakında o da konuşacak.

*

Lili, romanın bitmesine sayfalar kaldı ve ben devam etmeyeceğim. Sana sonunu yazmak için, bitmesini beklemeden  son sayfalarından sonu okumayacağım. Bir aşk masalıyla örülmemiş olsaydı, Adalet’in gazetelerin üçüncü sayfalarından kesip günlüklerine yapıştırdığı haberlerin öykülerini okuyamazdım belki de. Birçok cümle kurdum ve hepsini sildim. Söyleyecek sözüm yok.

İnsan kendisiyle yüzleşemiyorsa eğer dışarıda bıraktığı gerçeklerle de yüzleşemez.

Yatacağım, kalkacağım. Her şey kaldığı yerden başlayacak. Kimini iş bekliyor olacak, kimini sevgilisi, kimini çocuğunu, kimini ölümü… Yok canım karamsarlık değil bu, sadece gerçek. Sen de yarın işe gideceksin ya, öyle işte. Beni bekleyen de kedi olmalı yoksa tersi mi, her neyse işte.  Nasıl iyi son değil mi?

Günaydın.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*