MEKTUPLAR -13-

MEKTUPLAR -13-

23 Ağustos 2018

Sevgili Lili,

Sana yazmayı istediğim, önceden yazmaya çalışıp yarım bıraktıklarım var. Dün bir kadın daha aramızdan ayrıldı. O yaşadıklarını taşıyamadı ve hayatına kendisi son verdi. Arkadaşımın arkadaşını kendime yakın buldum. Onu anlamak için fazla çaba göstermeme gerek kalmadı. Çünkü anlayabilecek kadar bu konuda donanımlıyım. Sustum. Artık konuşmam onu geri döndürmeyecek. Anlatmaya çalışsam yine anlaşılır olmayacağım. O anlattı da kim anladı ki bir de ben anlatayım. Bir mağarada durmadan karanlığa doğru yürümeye benzer ve bir yerinde de kayığa biner, kürek çekmeyi düşünmez, akıntıya bırakırsın kendini.  Metafor kullandığımı söyleyeceksin ve gerçek olmadığını düşüneceksin. Uçurumlar nasıl gerçekçe, kayalıkların arasında mağaraların olduğunu biliyorsundur. Böyle zamanlarda uçmayı öğrenmek gerekiyor, üstelik de kanatsız. Düş olduğunu düşünür yaşamayanlar. Hayır bu dibe vurmaya benzemiyor inan. Biliyor musun, Eme bugüne kadar tırnaklarını hiç çıkarmadı. Ben ondan daha iyi tırnaklarımı kullanıyorum. İyi tırmanıcıyımdır. Geçelim bunları.

Şimdi internetten bugün öldürülen bir kadın var mı diye baktım. Evet ölümler var. Cinayet haberleri var ama öldürülenler kadın değil. Belki önceki haberlerden anlatılanları…

Bana anlatılanları olduğu gibi, en ince ayrıntısına kadar yazmak istemiyorum. Neden yazayım ki? Cinayeti işlemeyen birisinin cinayeti anlatmasına benzer bu. Bunun yerine sadece yalnızlığımızı anlatmaya çalışıyorum, yalnızlığımız da anlaşılmayışımızdan kaynaklanıyor. Anlayan?.. Bize anlatmaya çalışan hayatta kalabilen kadınları biz anlıyor muyuz ki?

*

Güzel haberlerim de var. Bugün dört kadın güzel bir balıkçıda toplandık. Birbirimizden öğrendiğimiz ne çok şey var. Bir türlü sonuç bulmayan çabalarımız için yeni taktikler öğreniyoruz. Ben susmayı tercih ediyorum artık. Bir de birkaç haftadır oldukça bencilleştim, kendimi düşünüyor, hayır diyorum. Öyle ya güzel şeyleri paylaştıkça olumsuzluklara karşı güçlü oluruz. Yaşananlara, şaşırmamayı da öğreniriz. En önemlisi hayır, diyebilmek, ben artık bu kelimeyi, kullanıyorum.  Bunun arkana bakmamanın bir başka yolu olduğunu deneyimledikten sonra hayır demeyi öğrendim. Bugün hayır diyecek bir şey yaşadım. Demek ki böyle bir yaşam da olasıymış. Ne güzel.

Ardı ardına gelen otomatik silah gibi patlayan haberler paylaşıldı mı hatırlamıyorum işte. Şaşırtmıyor yaşananlar artık. Alıştım mı ne? Uyuştum.

Bugün mekan güzeldi. Zaman zaman rüzgâr esiyor tenimize dokunuyordu, serinletmese de serinleme olasılığını düşünmek iyi geliyordu. Saatin beş olmasını bekliyor, saate bakıyordum. Beşten sonra rüzgâr çıkıyor buralarda.

*

Bugün gergin bekleyişlerin üstesinden nasıl gelineceğini de öğrendim. Bugünün işini yarına bırakmamak. Konuşmak ve konuyu noktalamak. Zamanın gelmesini beklemek işkence, beklemeyi sevmiyorum.  Satranç oyununa benzetiyorum. Oyunu bırakmak en iyisi. Hamleleri bekleyecek yaşları sanırım artık arkamızda bıraktık. Kin, nefret ve olumsuz duygular. Ah Lili, çok geç öğrendiğimi biliyordum. Olsun, diyorum, olsun.

*

Emo’ya bir arkadaş almayı düşünüyordum ama alışması zaman alacak. Bu nedenle onunla oynamaya daha fazla zaman ayırıyorum. Hayır demeyeceğim tek canlı o olmalı. Emo ya da Eme işte, şimdi yanımdaki sandalyede top gibi yuvarlanmış uyuyor. Klasik müzik çalıyor. Bu müziği çok seviyor, geceleri de onun için açık bırakıyorum, sabaha kadar çalıyor.

*

Sana bir hikaye yazacaktım. Belki bir başka gün. Bu hikaye unutulacak gibi değil. Ama bugünü unutabilirim. Şimdi yazmazsam unutabilirim. Güzel olan an’lar unutulur hemen. Hatta yazmak için masaya oturup kalemi eline aldığında unuttuğunu fark edersin. Güzel bir gündü, demenin dışında, güzel olanın ne olduğunu yazabilmeliydim oysa. Deniz, balık, güneş, bulutlar, ağaçlar, köpek, kediler… Bunları anlatırken araya giren gülümseten konuşmalar.  Bu konuşmalar bulunduğumuz mekandan kaynaklanıyor. Dinlendiriyor. Dinginleştiriyor. Denizi seyrettik, deniz fenerine baktık, sonra bahçe içindeki balık restoranına gittik. Ağaçların arasında, çiçeklerinde olduğu, köpeklerin kedilerin olduğu bir mekandı. Hamak da vardı karşımızda. Bir at arabasından çiçeklerle bezenmiş bir tekerini görüyorduk. Ağaçların gövdelerini, rengarenk iplerden örülmüş işlemeler sarılmıştı. Güneş ve bulutlar ağaçların yaprakları arasında başımızın üzerindeydi,  masamızda balık. Adım adım dolaşacaktı köyü ama sohbeti bölmek istemedik.

Klasik müziğe söz olmaz, notalar şiir gibidir. Şu anda müziğin değil, bugünün cümlelerini kuruyorum. Şimdi susma zamanı şimdi ve notalara bırakıp kendimi akışta kalıp gitme zamanı.

Bulutlara küçük bir kayıkla çıkmak ve…

Sevgiler.

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*