MEKTUPLAR -14-

MEKTUPLAR -14-

25 Ağustos 2018

Sevgili Lili,

Seninle konuştuktan sonra çok düşündüm. Ben başkalarını yazamıyorum. Sen yaz, dene, diyorsun. Yazamıyorum Lili. Evet ne yazarsam yazayım bir kurgu olacak. Sana bu yazdıklarım da öyle değil mi? Her ne kadar ben yazıyor olsam da…

Yazar öldü ya, dedim sana. Bunun ne olduğunu yaşayarak öğrendim. Söyledim. Ben kendimi bile anlatırken birçok şeyi anlatmıyorum sana. Gün içinde hatta uykuda bile çalışan zihnimiz her şeyi, insanlığın her durumunu, düşüncesini  içeriyor. Biz sadece rutin olanı ve unutmadıklarımızın bir kısmını anlatıyoruz. Ansızın gelen, işte bu anlatılmalı dediğim ne çok şeyi unuttum, not almadığım için. O anlar çok önemli, bir şimşek çakımı.  Yağmursuz günde şimşek olur mu?

Bu durumda bir başkasını nasıl anlatabilirim ki? Çekirdek olacak diğer insanlar hakkında bildiklerim. O çekirdek ki hayatın gerçekleri değimiz yaşanmışlığı içerecek. Herkes kendinden bir şeyler bulacak. Nasıl derim, bu sen değilsin dostum! Bana anlatılanların dışında bir yüz, bir düşünce, bir duygu, bir davranış… Bugün tanıdığım genç bir kadın öldürüldü. Hatta dört kadın. Aslında biri altı aylık kız bebekti. “Saçımdan çekti, başıma bir el silah attı. Sonra belime ve… Tam beş kurşun isabet etti. Sonra diğerlerini vurdu. Altı aylık bebeğimi de… Silahında mermi bitince kaçtı, mermisi olsa kaç kişiyi daha vuracağı belli değildi. Benim öldüğümü abime –annem babam yok ben çok küçükken öldüler- bir gün sonra arayarak söylediler. Hastane morgundan beni almaya geldiklerinde kocam yanımda olmadı.”

O genç kadını tanıyorum Lili. Ona kuaförde iş bulmayı düşünmüş ve işi öğrendikten sonra dükkan açtığımı hayal etmiştim.

Ben onu nasıl anlatabilirim ki? Tanıdığım ilk gençlik yıllarını nasıl anlatabilirim? İşte yazar olarak öldüğümün kanıtı bu.

Yazamıyorum. Kimi anlatsam aynı.

Sana sabaha karşı yazıyorum. Gündüz yazsam yazılarım başka olurdu. Yani ne kadar gerçekçi olduğum kuşkulu.

Sana bir hikaye anlatmayı deneyeceğim. Hem de şimdi.

*

Annemin, 1970’li yıllarda henüz çok genç bir kadından nedeni bilinmeyen bir hastalıktan öldüğünü söylüyorlar. Bazen  hastane kayıtlarına baktırmayı ve onun ölüm nedenini öğrenmeyi çok istiyorum. Ama o yıllardaki kayıtlara ulaşamayacaklarını düşündüğümden bunu yapamıyorum.

Beni anneannem büyüttü. Onu çok seviyordum. Ekonomik durumu iyi değildi. Bakkaldaki kocaman bir tepsi içinde, üstü tülbentle örtülü helvayı gördüğümde ağzım sulanırdı. Şimdi aklıma geldi ya, yine sulandı bak.

Anneannem uzun yıllar yaşadı. Okudum, işe başladım. Ona baktım. Babamı hiç görmedim. İkinci evliliği yaptıktan sonra haber de almadık. İki kardeşim olmuş, onları da büyürken görmedim.

*

Bu hikâye değil de anlatı oldu. Belki bir gün kırarım bu tedirginliğimi.

*

Yaşı ilerleyen bir kadın geç saatlerde hasta kedilerini Tuzla’daki kedi evinden alıp kliniğe geliyordu. Kedi evi diyorum, çünkü ev kedilere ayrılmıştı. İki odalı gecekonduydu. Kırktan fazla kedi vardı. Onların mamalarını taşıyor, kumlarını temizliyor, hasta olanları taşıyor… Sonunda bir gün eve gittiğinde camların kırıldığını gördü, evde birkaç kedi kalmıştı. Kediler kaçmış.  Ağladı. Oturup ağladı. Eşinden habersiz gece gündüz onlara zaman ayırıyordu.

Başka birçok hikâye var. Ben sadece bunu yazdım. O kadını anlamaya çok çalıştım. Anlamadım Lili. Bunu yapmak için koşullarını nasıl zorladığını, birçok imalara ve eleştirilere nasıl katlandığını, kediler için çevredeki hayvan sevmeyenlerle nasıl kavga ettiğini… Dinledim onu ama anlamadım. Büyük konuşmamanın ne olduğunu da şimdi anlıyorum. Eğer bir gün bir sokak kedisine bakarsam, arkası gelir. Başka kediler olur, birçok olurlar. Ne yapacağımı bilemem. Ama bildiğim bir şey vardır o da hayvanları seven kadınların verdiği mücadele. İşte bildiğim bu olduğu için ben de aynı şeyleri yaparım. Bu büyük konuşmak değil, bir tercih meselesi. Başka bir yolun olmaması.

Beni anlıyor musun? Verdiğimiz tepkiler kalıcı oluyor ve sonra bu bildiğimiz oluyor ve onu yapıyoruz.

*

Tül perdeleri yıkamak istedim. Kabul etmedi. Sonra ona, arkadaşımın tül perdeleri yıkamak istediğini ama kabul etmediğimi söyledim. Bunu söylediğimde mutlu oldu. Düşünebiliyor musun? Ben sadece onun yolundan gittim ama o başka şeyler düşündü.

Çoğu zaman kendimi böyle böyle öğrendiğim şeyleri düşünürken buluyorum.

Mesleğimin ilk yıllarında bildiklerimi, yaşadıklarımı yaptım Lili. Bir de o anda gördüklerimi yaptım. Bana ne yapmam gerektiği söylendiğinde başka bir şey bilediğim için yaptım. Bir gün yaşlı bir meslektaşım konuşurken- sol tarafında oturuyordum- herkese çocuklara nasıl tokat attığını göstermek istedi. Sol elini bir savurdu, gözümde patladı tokadı. Kör oldum sandım Lili. O gün beni eve göndermediler biliyor musun? Çocukların ne kadar çok canları yandığını yaşayarak öğrendim. Küçükken mutlaka yemişizdir de unutmuş oluruz. Öyle işte.

Bir gün genç bir adamla konuşuyordum. İlk okul yıllarında ailesinden ve öğretmeninden nasıl dayak yediğini anlattıktan sonra “İyi ki dövmüşler yoksa adam olamazdım” dedi. Hiçbir şey söyleyemedim. Anlatırken aynı duyguları yaşadığından habersizdi, gözü kaşı oynuyor, geriliyordu. Neyse ki şimdiki zamanda çocuklara dokunmak bile yasak.

Parmak sallamadan konuşmayı öğrendim. Gördüklerimi uygulamamak için reflekslerimi kontrol etmeyi öğrendim. Ne tekme attım, ne yırtık toplarını alıp alttım, ne de sırayı tekmeledim, ne de tokat attım ama…

Çok kötü bir şey yaptım Lili. İtiraf etmeli miyim bilmiyorum. Ben çocuklara şiddet uygulamamaları öğrettim. Bu nedenle çok dayak yediler. Herkesten dayak yediler. Bunu biliyorum. Ben şiddetin olduğu bir yerde çocuklara kendilerini korumalarını öğretmedim. Konuşmayı öğrettim. Ah Lili, evdeki kedinin sanki tırnaklarını söktüm. O şimdi dışarıda nasıl yaşayabilir ki? Kendini nasıl koruyabilir? Çocuklar…

Hayvanları sevdim, çocukları sevdim. Sevmek nasıl bir şey Lili?

*

Lili, genç kadın öldü. Altı aylık bebek öldü. İki kadın daha öldü. Bugün dört kadın daha öldürüldü. Mermiler, bedenlerinden çıkarılmadan gömüldüler.

Birçok anlatılar zihnime üşüşüyor ama mektubuma son vermek istiyorum. Sadece sen istedin diye biraz denizin içlerine doğru yürüdüm. Yani anlatmaya başladım.

Dışarıda ardı ardına silah sesleri geldi. Tek bir silahtan çıkıyor mermiler. Bunu seslerinden biliyorum. Karşılık bulmayan atışlar. Birkaç gündür bu sesleri işitiyorum. Kim kimi kovalıyor bilmiyorum.

Martılar henüz uyanmadı. Oysa bu saatlerde çığlıkları başlardı. Onları beklemeyeceğim.

Günaydın Lili.

Sevgiler.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*