YARATICI OKUMAK YAZMAK    15 Eylül 2024 / Pazar

YARATICI OKUMAK YAZMAK    15 Eylül 2024 / Pazar

Kapı çaldığında beklediğim sanal marketten verdiğim siparişti. Ama karşımda Beril’i görünce şaşırdım. Beni şaşırtan onu görmekten çok görüntüsüydü. Gözaltları morarmış ve şişti. Üzerine kolsuz bir ev elbisesi geçirmiş, terlikli ve… Yüzüne baktım. Saçlarını taramamış hatta kim bilir kaç gündür tarak yüzü görmemişti. Dudak kenarları tüm bıkkınlığıyla aşağıya eğilmişti. Mutsuzdu.

“Nerelerdesin? Ben de seni arayacaktım,” dedim ama pek inandırıcı çıkmadı sözcükler ağzımdan. “Haydi gir içeri. Ayakkabılarını içeride çıkarırsın.”

İçeri girdi. Kapıyı kapadık ve bana sarılmasıyla ağlamaya başlaması bir oldu. Omuzlarını titrete titrete ağlıyordu. “Canımsın inan. Haydi gir içeri,” dedim.

Salona geçtik. Kediler kapı zilinin çalmasıyla birlikte kaçıp saklanmışlardı. Tekli koltuğa oturmak üzereydi ki “O koltuk kedilerin koltuğu. Tüy olur üzerin. Şuraya geç,” dedim. Ona masadaki havlu peçeteden bir parça koparıp uzattım. Gözlerini sildi önce sonra burnunu… Bir süre sessizce oturduk.

“Senin için ne yapabilirim? Neler oldu anlatmak istere misin?”

Başını salladı. “Ama önce bana para verebilir misin, onu söyle.”

“Ne kadar?”

“Çok,” diyerek yeniden ağlamaya başladı.

“Hallederiz, sorun değil.”

“Maniye girdiğimi anlamadım. Sadece can sıkıntısından alışveriş yapıyorum sandım. İçimde patlamalar vardı. Deli gibi para harcadım.”

“Neler aldın?”

“İnternetten giyecek şeyler işte, rengarenk şeyler işte. Fular, şal, takılar, elbise, tişört…”

“Tamam sayma, anladım. Sonra ne yaptın?”

“Aldığım her şeyi makasla kesmek ve yeniden almak istedim. İşte o zaman anladım maniye girdiğimi. İlaç dozumu artırdım.”

“Doktora gittin mi? Danıştın değil mi?”

“Evet telefon açtım.”

“Hiç manide değilmiş gibisin.”

“O kadar ilaçları alsaydın sen de böyle düşerdin pat diye.”

“Şimdi kaç paraya ihtiyacın var, onu söyle.”

Söyledi. İnternet üzerinden hesabına havale yaptım. Biraz rahatladı.

“İnan borcumu ödeyeceğim. Ne kadar teşekkür etsem azdır. Senden başka para isteyecek kimsem yok.”

“Sen iyi ol yeter. Bir de alışverişten uzak dur.”

“Mutluydum. Sadece kolye alacaktım. Daha önce beğenmiş, almak istemiştim. Kolyeyi aldım. Sonra ona uygun küpe ve yüzük aldım. Ardından da onlarla güzel olacak giysiler işte…”

“Onları giyip gelseydin keşke. Seni öyle görmek beni mutlu ederdi.”

“Aldıklarım için pişmanım. Bir süre giymem sanırım. Bundan sonra alışveriş yapmak istersem önce ilaçlarımı alacağım.”

“Çok iyi. Giysilerini de kesmeden ilaçlarını aldığın için seni kutluyorum.”

“Acaba bazılarını iade edebilir miyim?”

“Pahalı olanları edebilirsin bence.”

Burnunu çekti. “Çok açım. En son dün sabah yedim; iki dilim ekmek o da.”

“Haydi mutfağa gel. Bir şeyler hazırlayalım. Kahvaltı ederiz değil mi? Çay da demleriz.”

Gülümsedi.

Ekmek bayattı. Nerden baksan iki gün olmuştu alalı. Güzel bir yumurtalı ekmek kızarttık. Kahvaltılıkları masaya koyduk. Mutfak mis gibi yumurta ve çay koktu.

Havalar soğuyor. Mevsim değişikliklerinde böyle bir atak beklenir hep. Ya depresyon olur ya da mani. Gerçi Berin’in yaşadığı hipomani olmalı. Elbiseleri parçalamadan önce durumu fark edip ilaçlarını aldığı için hipomaniyle atlatmış. Ben de bir hafta oldu, ilaç dozlarımı yükselttiğim. Haftaya doktora randevu aldım.

Bana nasıl olduğumu sordu. “Mevsim değişikliğinde oluyor ya, sende de etkisi oldu mu?”

“Evet.”

“Nasıl fark ettin?”

“Kitap okuyamıyordum. Neredeyse bir aydır tatildeyim ya.”

“Tatille ne ilgisi var?”

“Çok mutluydum ve ucunu kaçırmıştım mutluluğun.” Söylese miydim? Söyledim. “Alışveriş yaptım ben de.”

“Desene benimki de normal. Neler aldın?”

“Kitap aldım elbette. Başka ne alacağım? İnternetten birçok kitap inceledim. Gölgeye taktım bu aralar. Bir şeyler okudum ama tam olarak anlatamayacağım. Haftaya doktora randevum var. Onunla konuşmayı ve bana kitap önermesini isteyeceğim.”

“Aldıklarının arasında bir iki vardır mutlaka. Senin gözünden kitap kaçmaz.”

“Evet iki kitap var. Başka kitaplara rastlamadım.”

“Okuyunca bana da anlatır mısın? Gölgeyle önemli bir şeyinin peşine takıldığından eminim.”

“Evet. Son yazdığım öyküde gölgeden söz ediyordum. Sonra onun psikolojide karşılığı olduğunu öğrendim. İşin ilginç yanı bundan sonra tabii. Ben karanlık ve boşluktan korkuyordum ya…”

“Eee…”

“Meğerse o karanlığın ve boşluğun içinde korktuğumuz, yüzleşmek istemediğimiz yüzlerimiz varmış. Yıllardır söyledim. Bu hastalıkta depresyona girdiğimde  karanlık ve boşluktan söz ediyorum. Neyse boş ver bunu. Ben sana kitaplarımı göstereyim. Bu arada birkaç atölyeye kayıt yaptırdım.” Güldüm, göz kırptım. “Kitaplar okunması gereken kitaplar ama yanlarında başka kitapları da eş zamanlı okuyacağım.” “Yok daha neler? İşin gücün yok bütün gün kitap mı okuyacaksın?” “Çocukluğumdan bugüne kadar okur yolculuğumu yazdım bir dergi için. Orada okumayı ve yazmayı dans etmek olarak gördüğümü açıklamıştım. Çok sonra yazdığım dönemin hipomani döneminde yazdığımı anladım. Düşünsene üçüncü sayfa haberlerle yazılan öyküleri okurken dans ettiğimi düşünecekler. Ben çocuk romanları için söylemiştim. Bilmiyorum. Neden böyle düşündüğümü bilmiyorum.” “Al sana bir soru daha. Çözmek için uğraşır durursun artık. Altı ayını alır artık.” “Evet. Bugüne kadar yazanların yazarken acı çektiklerini okudum genellikle. Üçüncü sayfa haberleri, diye düşündüm. Yazan kişinin o insanı yazarak anlamaya çalışması ve okurlarında okuyarak anlamaya çalışması için kaleme alınıp okunduğuna karar verdim. Yazan kişi anlatırken, okur kişiler de dinlemeyi öğreniyor.”

“Bir adım atmışsın işte.”

“Çocuk kitapları, özellikle de klasikler bana çok iyi geliyor. Yazarlar tamamen tarafsız. Çok iyi anlatıyorlar ve dinletiyorlar. Bu arada Moby Dick’i okuma atölyesine kayıt oldum. Sekiz hafta okumasını yapacağız.”

“Çok ilginç.”

“Heyecan verici. Şu anda düşünmek bile yerimde ritim tutmama neden oluyor.”

“Dans, dans, dans…”

“Bu akşam bende kalır mısın? Şimdi parka gideriz, çay içeriz, yürüyüş yaparız. Sonra akşam yemeğimizi hazırlarız. Sonra da kitap okuruz.”

“Olur ama üzerime bir şey almamıştım. Ben üşüdüm. Üzerime bir şeyler verebilir misin? Bir de ilaçlarım yanımda değil.”

“İkisini de veririm.”

“Yorgan kullanıyor musun?”

O uyumuş olmalı. Kalkıp yanıma gelmediğine göre uyumuştur uyumuştur.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*