YARATICI OKUMAK YAZMAK      05 Ağustos 2024 / Pazartesi

 

YARATICI OKUMAK YAZMAK      05 Ağustos 2024 / Pazartesi

Bu akşam Gülkız Turan’ın son dersini de tamamladık. Vüsat O Bener’in “Havva” öyküsünü inceledik. Öyküyü daha önce okumamız istenmişti, okudum. Dikkatli bir okuma yapmaya çalıştım ama dersin sonunda çok yetersiz kaldığımı fark ettim. İşin güzel yanı tam olarak ifade edemesem de dikkatimi çeken yerler olmuş, sorular sormuştum. Yazar öyle güzel işlemiş ki her cümlenin bir görevi vardı. Anlatmıyor, gösteriyordu. Zorlanmamın nedeni de sanırım kuşak farkından, o yılları bilmediğimden kaynaklandığını anladım. Okumak yazmaktan daha zevkli. Fakat burada zevkli demem bana biraz tuhaf geliyor. Bu öykü bir dramı anlatıyor. Miras romanı için de benzer kelimeler kullanılmıştı. Müthiş güzel demek gibi bir şey. Katılımcıların öykülerini inceledi. Notlar aldım. Kuramsal kitaplardan çok öykü ve roman okumamızın yazmak isteyenler için daha önemli olduğuna dikkat çekildi. Kitaplardaki anlatıcıyı başka bir karakterin anlatımıyla yeniden yazsak nasıl olur? Karlar Kraliçesi’ni düşündüm. Karlar Kraliçesi anlatsaydı masalı, nasıl anlatırdı acaba? Sanırım antikahraman olurdu. Ya Gerda’yı ve Kay’ı nasıl anlatırdı? Bu masal çocuklara değil de yetişkinlere anlatılmak istense? Bana oldukça ilginç geldi. Denemeye değer. Eylül ayında açılacak atölyeleri sordum. Devam etmek istiyorum, özellikle öykü incelemelerini izlemek incelemek. Öyküler kısa olduğu için üzerinde yavaş yavaş çalışmak kolay olur belki. Belki hızlı çözümleyerek, hızlı okumayı da öğrenebilirim.

Çocuk kitapları üzerine nasıl tanıtım yazıları yazacağımı düşündüm. Eleştirmen olmak istemiyorum. Okur yolculuğum olarak yazmak istiyorum. Bir çocuk okur olarak nasıl yazardım? Bir zamanlar çocuklara, kitaplar üzerine yazmaları için destek olurdum. Ah nasıl da unuttum her şeyi. Sil baştan başlamak zorunda kalmamın nedeni ne olabilir?  İyi öyle olsun bakalım. Başka çaresi olmadığına göre. Belki ileride çocuk öyküsü atölyesi yaparım: Okumak ve yazmak.

Nihayet Franco Moretti’nin “Uzak Okuma” makalelerinin yer aldığı kitabı bitirdim.   Altını çizdim. Bir ara bunları defterime aktarmaya çalışacağım. Özellikle “Roman: Tarih ve Kuram” bölümünde altı çizili satırlar oldukça fazla, çünkü okurun okumak üzerine önemli notlar almasını sağlıyor.

Birinci tekil anlatıcıyı bir kenara koyma zamanı geliyor sanırım. Beril’i sadece gördüklerim ve konuşmalarımız çerçevesine sığdırmak yeterli gelmiyor. İç seslerini, daldan dala atlamalarını, başkalarının onu yargılamaları vs. anlatılması gerekiyor. Yani onun ve başkalarının sesine kulak verilmesi gerekiyor. Diğer türlü bipolarlığı anlatmak oldukça zor. Bütün her şeyi kendi deneyim ve düşüncelerimden yola çıkıp anlatmak bile yeterli değil. Ben yeterli bulmuyorum. Üçüncü tekil anlatıcıda zorlanacağımdan eminim. Başkalarının iç dünyalarına girmeyi hiç istemedim; yanlış anlaşılmalara neden olmamak için. Ama madem kendi üzerime alarak anlatma cesareti gösterdim, bir başkası için de aynı şeyi yapabilmeliyim. Sonuçta her şey kurgudan ibaret. Beril, Beril olmaktan çıkıyor. Bir kadın karakter okura çok yakın birisini anımsatabilir. Okurun yolculuğu da böyle bir yol değil mi zaten? Ben gerçek Beril’i anlattıktan sonra Beril artık değişecek ve aynı şeyleri yaşamayacak. Onu anlattığım gerçek olabilir mi?

İnternetten okumalar üzerine yapılan atölyeleri inceledim. Öyküler ilgimi çekti. Okunan kitaplara baktım. Bende yok hemen hemen. Yok almayacağım. Başlayacağım bir atölye var zaten. Raflarda uyuklayan öykü kitaplarımı inceledim. Çok kitap var. Usta yazarların öykü kitapları. Şimdi yeniden satırları çizerek okuma zamanı. Karalanmış, notlar alınmış kitapların sahaflarda yer almayacağını biliyorum. Kütüphanemden de çıkarmaya kıyamayacağımdır.

Bugün bir sohbette dinlemek üzerine konuştuk. Anladığımızı söyleyemeyiz ama dinlediğimizi bir şekilde göstermemiz gerekiyor. Etkin dinleme. Miras bana bunu anlamamı sağladı. Bir aile ziyaretinde bir olay karşısında nasıl tepki göstermeniz gerekiyor? Çift arasında gelişen tartışmaya katılmak doğru mu? Sessiz kalmak onların üzerinde nasıl bir tepki yaratıyor? Yazdıkça yazdıkça anlatacak bir şeylerin olduğunu anlıyoruz. Peki gençleri nasıl dinliyoruz. Benim kuşağımın onları anlaması gerçekten zor. Tek kanallı siyah beyaz televizyondan çıkmış ve  cep telefonlarına ve internete uyum sağlamaya çalışmış bir kuşak olarak nasıl olacak bu? Onların üzerinde öyle çok uyaran var ki, zihinlerinin nasıl şekillendirildiğini anlamamız olanaksız.  Bizim kuşak idealist yetiştirildik ve başarısızlıklarımız karşısında depresyona giriyorduk. Hayatımız çalışmak üzerineydi. Kadın olarak ev işlerinden fazla yakınmıyorduk. Elbette gönüllü olarak işleri üzerimize almamıştık, yakınmalarımız çok oluyordu. Yine de bize kalıyordu bu işler. Şimdiki gençler eğer çalışıyorlarsa emekliliklerini düşlüyorlar ve ölüme kadar çalışmak zorunda olmaları onları bezdiriyor. Verimli  olamadıkları düşünülüyor ve bazı şirketler elli yaş üzeri insanlara iş teklifinde bulunuyormuş. Çalışmayan gençler de çalışmaya hiç gönüllü değiller. İdealist çalışkan gençlerimiz de yurt dışına çıkıyor.

Öğretmen karakterleri olan çocuk ve yetişkin kitapları internetten araştırdım. Çok az kitap var. Kendi deneyimlerimi en azından çocuklar için nasıl anlatabileceğimi düşündüm. Birazcık fantastik ögelerin olduğu küçük bir kurgu çıkarabildim. Elbette yazmayacağım. Belki başkaları yazar, keşke yazsalar. Günümüz eğitim sisteminin çocukların üzerindeki baskıları nasıl azaltabiliriz? Mary Poppins bana yol gösterici oldu. Eski çeviri çocuk kitaplarının içinde çok değerli kitaplar var. Bu eserler kendilerinden sonra gelen yazarların kitaplarına yol gösterici olmuş. İşte yeni bir konu daha. Gerçek hayatın rutini, baskısı, şiddeti karşısında fantastik ögelerin olduğu farklı bir dünyayı düşlemelerini sağlamak. Yalnızca fantastik yazmak değil, gerçek ve fantastik iç içe olanından. Mary Poppins ve Koralin aklıma ilk gelenler. Düşünüyorum; bu dönem okuduğumuz çocuk kitaplarından verebileceğim bir örnek yok. Çözümlemeyi başaramamış da olabilirim. Çocuk kitapları tanıtımlarını sayfamda yayınlayacağımı yazsam, kitap gönderen olur mu ki? Yok olmaz, onca kitabı şimdiki okuma hızımla okuyup yetiştirmem oldukça zor. Haftada beş kitap? İşte yapılabilecek çok şey var. Gerçi bir dergimiz de var, Eksi 18 Edebiyat Topluluğu’nun çıkardığı internette yayımlanan Kıpırtı Çocuk Dergisi var. Kendi olanaklarımızla kitaplara ulaşıyor ve tanıtımlarını yapıyoruz. Kitaplar çok pahalı, onlarca kitabı satın almak oldukça zor.

İşte ip uçlarını yazdım. Ama aldığım atölyelerdeki çalışmalar üzerine hiç yazmayacağım. Sonuçta bunun bir bedeli var ve bana ait dersler değil.

Bu ay Gülkız Turan’ın her ay ücretsiz olarak  yaptığı kitap incelemesinde Teoman’ın romanı okunacak. Rock Yıldızı.

Tatile giriyorum. Umarım yani.

Bitti.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*