KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER  – 19 Aralık 2023 / Salı

KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER  – 19 Aralık 2023 / Salı

Gece elektrikler kesildi. Koltukta uzanmış kitap okuyordu. Yerimden kalktım. Kör olsaydım bundan daha kolay yönümü bulamazdım. Tek sorun bizimkilerin ayak altında dolanmalarıydı. Yavaş adımlarla pencereye yöneldi. Dışarıya baktım. Karanlığın içindeki yere düşen yamuk gölgeler şimdi ayağa kapkaranlık dikilmişlerdi. Kimisi kolları ve tek bacakları olan kocaman yaratıklar olarak görünüyordu. Apartmanların gri beton duvarları korkunç bir şekilde gökyüzüne uzanıyordu. Daha fazla korkmamak için biraz da hayaletlerin her an gelebileceğini aklımdan çıkarmak için pencereden uzaklaştım. Masaya ulaştım ve bilgisayarı açtım. Şarjı bir iki saat giderdi. İçerisi aydınlandı, ben de internetten okumaya karar vermiştim ki son anda anımsadım. Kendi sokağımızdaki elektrikler kesildiğinde internet bağlantısı kesilmiyordu. Ama yan sokağın elektrikleri kesildiğinde bağlantı kesiliyordu. Şimdi iki sokakta da kesinti olduğuna göre istediğimi yapamayacaktım. Bilgisayarıma indirdiğim sayfaları okumak içimden gelmedi. Bugün yeterince okuma yapmıştım. Öyleyse yazabilirdim.

Bugün Buket’le akşama yakın saatlerde parkta buluştuk. Birer çay içer tost yeriz, diye düşündüm. Evet, birer çay ve tost aldık. Yemek saatimiz yaklaşmıştı ve midelerimiz kazınıyordu. Bir saat otururuz demiştim. Evet bir saat sonra kalktık. Marketten yoğurt ayran alırım dedim. Evet aldım. Eve gidince yemek yaparım. Yemeği hazırlayana kadar parkta yediğimiz tost açlığımı erteler diye bir kehanette bulunmuştum. Hayır, yapmadım. Hayır eve dönünce salona geçtim ve elime bir kitap aldım. Bazen her şeyi bildiğimi ve tercih edenin ben olduğuma inanırdım.  Ne hikâye ama.

Buket’le kitaplar üzerine sohbetimiz pek olmadı. Yalnız “Dün gece kitap bitinceye kadar okudum. Çok merak ettim sonunu ama daha çok anlatımı hoşuma gitti. Elimden bırakamadım.” Kitabın adını söyledim. “İnan bana dün gece çöküşteydim. Roman bana çok iyi geldi. Her şeyi unutturdu ve sürükleyici etkisi altına aldı beni.” Yılbaşında ne yapacağımı sordu. Hiçbir düşüncem yoktu. “Bütün yıl kitap okumak için saat yirmi dörtte kitap okuyor olabilirim.” “Ne bu? İnanç mı?” “Bilmem. Annem çocukluğumuzdan beri böyle söylerdi. Öyle de kalmış bu bilgi.” Gece saat yirmi dördü gösterdiğinde gençlerin seslerini dinlemek güzeldir. Bu yıl da aynı coşkuyla bağırırlar mı?

“Her şeyi unutuyorum,” dedim. Bir hafta önce arkadaşıma sorduğum soruyu tekrar sordum. “Seninle bunu konuşmuştuk,” dedi. Özür diledim, hatırlamıyorum. Yine hatırlamadım. Sorumun yanıtını yeniden verdi. “Okuduklarımı da unutacağım, neden okuyorum ki?” Sorumun yanıtını çok önceleri basit bir cümleyle vermiştim. Okurken ve kitabın son sayfasını da okuduktan sonra bana verdiği zevk için okunur. Buket okulda işlerinin yoğun olması nedeniyle okuyamadığını söyledi. O da okuduğu kitapları birkaç yıl sonra unutuyormuş. “Şimdi unutma sorununu neredeyse herkes yaşıyor. Gündem öyle yoğun ki birini tam sindiremeden ikinci yumruğu midemize öyle yiyoruz ki… Günlük hayatımızı belirleyen oldu.

Ayla aradı. Kadın arkadaşının son davranışı onu üzmüştü. Yanıt vermek, açıklamak istemiş ama sonra vazgeçmiş. “Neden?” diye sordum. “Sonra konuşma tartışmaya dönecekti. Tartışmak istemiyorum.” Ona hak verdim, “Ben de öyle yapıyorum. Anlıyorum.”  “Seninle hiç bu tarzda kırıcı konuşmadık,” dedi. Bir süre düşündüm, aramızdaki yaş farkı kadar artık benim çalışmıyor olmam beni değiştirmişti. “Aynı kulvarda değiliz Ayla. Bu nedenle seninle tartışmıyoruz. Eğer çalışıyor olsaydım, hırs yapacak ve tartışmaktan kaçınmayacak, hatta seni yargılayacaktım.” “Uyuz gibiler,” dedi “Sen uyuz değilsin.” “Uyuz muyum?” Güldü. “Öyle söylemek istemedim.” Güldüm. Ben gülünce o da güldü.

Veteriner kliniğini aradım. Kedileri getirmek istediğimi, genel bir muayene yapılmasının iyi olacağını düşündüğümü söyledim. Gerek olmadığını söyledi. “Aşıları geldi mi?” “Şubatta olacaktı sanırım.” Telefonda konuşurken kedilerin seslerini duydum. Her biri başka bir şey söylüyordu. “Ne söylediklerini anlıyor musun?” diye sordum. “Kimi kafese kapatıldığı için küfrediyor, kimi sahiplerine sesleniyor, kimi sevilmek için bağırıyor, kimi de acıktığı için, bazıları da ağrıları olduğundan…” “İşin çok zor. Bizimkilerin seslerine hiç benzemiyor duyduklarım. Acaba onlar ne diyor?” “Oyna diyorlardır.” “Bir gün seni de yazacağım,” dedim. “Yaz bakalım da görelim,” dedi. “Ne yazacağımı hiç merak etmiyor musun?” “Etmiyorum.” “Hayvan sahiplerinin anlattıkları hikâyeleri unuttum.” “Aklında kalanlar yeter.” “Ben baktığın hayvanları anlatacağım. Bir gün onların dilini anlayacağımı umut ediyorum. Senin anladığın gibi yani.” Yazmak diye geçirdim içimden. Bir yıl yazmamak. Sadece okumak. Ya sonra ne olacak? Hayvanların dilini öğrenenince ne olacak? Neyse ki kediler, köpekler, martılar, kirpiler, salyangozlar yazdıklarım. Eti yene hayvanların dillerini öğrenmek istemiyorum. Etleri için beslendiklerini bilen, fırınlarda pişirileceklerini öğrenen hayvanların konuşmaları ne olabilir ki? Korkulu bekleyiş mi? Yoksa an’ı yaşamakla mı idare ediyorlar, kendilerini kandırıyorlar?  “Doktor:..” sustum; kısa bir cümle olmalıydı soru cümlem. Düşündüm. “Öldürülen hayvanların dillerini de biliyor musun?”

 

2 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*