KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER – 20 Aralık 2023 / Çarşamba
Bütün gün bilgisayar başında alışveriş yaparken aradı Ayla. Zaman zaman alışveriş çılgınlığım tutuyor. “Yine mi?” dedi. “Bunu iki ayda bir yapıyorsun. Bir sorun olmalı. İşe yarayacak bir şey almıyorsun ki.” Düşündüm. İlaçların dozlarını artırdıktan ve sonra yeniden toparlandıktan sonra böyle oluyordu. Kendimi nasıl tutacağımı bilmiyorum. “İkinci kez arıyorlar. Kapatmam gerekiyor. Seni ararım,” dedi ve beni kendimle baş başa bıraktı. Arayacak diye bekledim. Yirmi dakika falan. Aramadı. İki saat oldu, aramadı. Ben de önceden öğrendiğim şeyi uygulamaya karar verdim.
Beni dün aradığında erkek arkadaşından söz etmişti. “Ben mükemmel değilim, mükemmel bir insan aramıyorum. Anlaşabileceğim birisini arıyorum,” dedi. “Belki anlaşırsınız. Belli mi olur, biraz zaman tanımalısın kendine. Belki de birlikte yaşlanırsınız,” dedim. Söyledikten sonra saçmaladığımı fark ettim. Neyse ki daha ileriye gitmedim. Aşk var, diyebilirdim. Oysa her ikisinin de gerçekleri gördüğünü biliyorum.
Telefondan Ayla’nın fotoğrafını açtım, yerde bağdaş kurup oturdum. Avuçlarım yere dönük olarak fotoğrafın üzerine tuttum. Gözlerimi kapadım. Enerji göndermeye başladım. Onu düşündüm. Beni ara, mesajları ilettim. Telefonum çaldı.
Telefonu kapattım ve tekrar denedim. Beni ara. Sormam gereken sorular var. Beni ara. Çalmadı. Bizimkiler koltukta oturmuş, gözlerini bana dikmişlerdi. Gözlerimi kapadım. Başka bir şey için denemeye karar verdim. Ayla uzakta olduğu için enerjiyi alamıyor olabilirdi. Ellerimi bizimkilere uzattım. Gel! Gel! Onları yanıma gelmiş düşledim. Yoruldum aynı şeyleri düşünmekten. Benden iyi bir enerji verici olmaz.
Beni arayan annemdi. Ne yaptığımı sorduğunda açıkça söyledim. “Enerji gönderiyorum Ayla’ya, beni arasın diye.” “Belki aramaması gerekiyor. Doğru olan bu. Boşuna olanı olacağı değiştirmeye çalışma. Bekle,” dedi. “Sana hırka alayım mı? Çok güzel bir hırka gördüm tam sana göre.” “Ben aldım. Alma sakın.”
Akşamüzerine kadar Ayla’nın aramasını bekledim. Enerji işe yaramadı. Zaten yıllar önce de yaramamıştı. Ben aranmak istediğimde o gün telefonum hiç çalmazdı. Kimse aramazdı. Sonra mutfağa geçip akşam yemeği yapmaya başladım. Biraz pirinç. Biraz ıslatılıp yumuşatılmış fasulye, salata ve annemin çorbasından. Yemekten sonra yarın için hazırlık yaptım. Atölye için önce kitabı bitirdim, ardından izlenecek filmi izledim.
İnternetten dergileri okudum. Önümüzdeki ay okunacak kitabı sipariş ettim. Acaba yazarak düşlesem Ayla beni arar mı? Yıllar önce yazdıklarımı yaşıyordum ya, öyle inanıyordum. Şimdi ancak yaşadıklarımı yazıyorum. Arkadaşlar ocak ayında imza ve söyleşi için bir okula gidecekler. Ben gidemeyeceğim. O gün şehir dışında olacağım. Bugün iki gündür aldığım ilaçlar beni bir tuhaf yaptı. Güzel bir duygu aslında; boş vermişlik. İzlediğim film de boştu zaten. Yetmiş yıl önce yazılmış çocuk kitabının çevirisini neden basmış olabilirler? Çok güzel değil, ama yaratıcı. Çünkü o yıllarda sadece telgraf, mektup ve radyo vardı. Birçok şey bilinmiyordu. Filmi ise günümüze uyarlanmış şekliydi.
Dışarı alışverişe çıkmıştım. Karşı kaldırımda biri bana seslendi. Baktım; Kamila. Gelsene, diyor. “Eve gideceğim, sonra gelirim.” Uzaktan konuşmayalım, gel.” “Geleceğim zaten ama sonra. Gideyim, sonra…” “Gelmeden önce ara,” dedi elini kulağına götürüp. Güzellik merkezine her ay gideceğim diyorum ama iki ay oldu halen ekmeye çalışıyorum. Oradan çıktığımda kendimden çok memnun kalıyorum. Bir iki laflamamız bile güzel. Ona eğer isterse kahve falı bakacağım. İçimden geldi. Sokaktaki dükkanlara girdim çıktım, alışverişimi tamamlayıp eve döndüm. Kendime çay koydum.
Kedi dili öğrenmek için zaman ayıracaktım ama olmadı. İnternetten onlar için yaş mama aldım. Karadut, balığıyla onu oynatmam için koltuğa çıkıp miyavladı. Daha doğrusu rica etti. Lütfen benimle oynar mısın? Onu oynatırken Eme de katıldı oyunumuza. Biraz zaman geçirdim.
Hep düşünüyorum neden yazdığımı. Biraz umut biraz amaç. Hepsi de yalancıktan. Biraz umut vermeyi, biraz bir amaç olmasından umut ediyorum. Yemiyor bunu gençler. Benim de yemediğimin farkındalar. Konuştuklarında birbirimizi anlıyoruz. Onlar için yapabileceğim bir şey yok. Yalan dışında. Zaten bu günlükler de gerçek değil ki.
“Hayvanların dili olsa, onların anlattıklarından yüzümüz kızarır sanırım,” dedi arkadaşım dünkü günlüğümü okuyunca. Bunun üzerine ben de dışarı çıkıp sokağımızdaki kasaptan tavuk aldım. Yıllar öncesini daha dün gibi hatırlıyorum. Keskin’de büyük tavuk çiftliğinde birkaç ay veteriner olarak çalışmıştım. Klinikte çalışırken, kan kokusu ve hayvan kokusu yüzünden bir süre eve et girmemişti. Kasaplık etler üzerine her konuşmada da ne eti yediğimizi bilmediğimizi konuşuyorduk. Kedi eti olabilir mi? Olmayacak bir şeyin, olacağına inanır mı insan? İnanır sanırım. Olacak ile olmayacak arasında gidip gelir.
Bitti.
Bir yanıt bırakın