KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER – 01 Aralık 2023 / Cuma
02.10.1981 Milliyet Gazetesinin 7. sayfasında yer alan haberi okudum. Başlık şöyle. “Fatih’te bir bar fedaisi kimseye kötülük etmek istemediğini ileri sürerek intihar etti.”
“Hoş geldin, canım. Başlayalım mı?” diyerek kapıda karşıladım Buket’i. Salona geçtik; ona sehpadaki birkaç kitaptan en küçük olanını uzattım: “Bütün Öyküleri”
“Nasıl? Tomris Uyar’ın bütün öyküleri bu kitapta mı?” Küçücük ama dokuz yüz yirmi dokuz sayfa. “Gazetedeki haberi neden okudun bana?” “Düşkırıcı, adlı öykünün çekirdeği çünkü. Öyküde de gazete haberi verilmiş.”
Buket, elindeki kitabı incelemeye başladı. “Sehpadaki kitaplar onun kitapları ve söyleşilerinin yer aldığı iki dergi.”
“Hıım,” dedi Buket. Bilgisayarı açtım. Bir video başlattım. Tomris Uyar karşımızdaydı. Kendim için birkaç videodan bölümler almıştım. Sesini işitiyorduk. Kendisini anlatıyordu. On dakikalıktı.
“Onu göremediğim için çok üzülüyorum. Aynı ortamda olup onu görememiş olmam beni çok üzüyor.”
Ölümünden önce Yazma Atölyesi açmıştı ve yalnızca bir dönem verdi. İkincisi açılmadı. Ben bir başka atölyeye katılmıştım. Üniversitenin verdiği atölyelerdi. Boş derslikleri dolaşıp onu tek başına çalışırken bulacağımı düşlerdim. Ölümünden bir yıl önce yazmayı bırakmıştı. Atölyeyi de bırakmış olmalıydı. Kanser tedavisi görüyordu.
Buket, kitapları inceliyor. Ben de dergileri karıştırıyorum. “Geç kaldım birçok şeye. Bak burada ne söylemiş,” diyerek onun söyleşilerinden yazdıklarımı uzattım. “Sen okusana,” dedi. “Olmaz.” “Neden?” “İçimden seslendirirken benimle konuştuğunu hissediyorum. İç sesimi dinliyor; düşüncelerimi okuyor. Yüksek sesle okursam büyü bozulur.”
“Ben yüksek sesle okuyayım mı?” dedikten sonra okumaya başladı.
“Karar vermeden yazmaya başlamam. Sanatın kurgu olduğuna inanırım. Her yerde yazabilirim. Bir odam olsa… Çok sevinirdim. Hiçbir zaman benim bir odam olmadı çalışmak için.” (Tomris Uyar)
“Düşkırıcı öyküsünü de yüksek sesle okur musun?”
Kitabı aldı. Sessizce dinledim. Karadut ve Eme de bizi dinliyordu. Öykü son bulduğunda uzun sürdü sessizliğimiz. “O bir masal kahramanıydı. Böyle söylemiş bir söyleşisinde,” dedim.
Kitaplar kitaplar kitaplar. Birden yattıkları yerden kalktı Eme ve Karadut. Kulaklarını diktiler. Ne olduğunu anlamadan çalışma odasının kapısı açıldı. “Kimse yok mu?” diye seslendi bir kadın. Sesi hemen tanıdım. “Tomris Uyar bu!” Kalktım. Salon kapısında göründü. “Siz de kimsiniz? Ben neredeyim?” diye sordu. Ona öldüğünü söylemedim. Hasta olduğunu da… “Ben ve arkadaşım sizin öykülerinizi okuyorduk,” diye açıklama yaptım. “Peki buraya nasıl geldim?” “Anason kokusunu alıyor musunuz?” “Anladım ama hiç böyle sarhoş olmamıştım.”
Ona en güzel köşeyi işaret ederek oturmasını rica ettim. “Kahve mi çay mı içersiniz?” “Zahmet olmazsa çay,” dedi. Mutfaktan üçümüze çay koyup geldim. Bir de kül tablası. Çantasını açtı, bir sigara yaktı. “Uzun zamandır içmemişim gibi,” diyerek bir nefes çekti.
Çok heyecanlıydık. Yazarken de heyecanlanıyorum. Onun dışında hiçbir şey ilgilendirmiyor beni. Sadece onun sesini duymak istiyorum. Sessizliği bozan o oldu. “Çalışma odandaki kaktüse su vermiyorsunuz, değil mi?” “Evet,” dedim. “Ben su vererek çürüttüğüm kaktüsleri… Sakın çok su verme sen,” dedi. “Nerede olduğumu görüyorum, sizi görüyorum ama bana kendinizi tanıtmanız gerekiyor.”
Adlarımızı ve mesleklerimizi söyledik. Bu ona yeterli gelmedi. “Kimsiniz siz?” diye sordu tekrar. “Sizin okurlarınız,” dedi Buket. “Yazıyor musunuz?” “Yazar değiliz, sadece yazarız. Günlük tutmayı seviyoruz,” dedim. “Durmadan içinize sondaj yapamazsınız,” dedi ve gülümsedi. Anlatacak her şey bitince ne yapacağımızı merak edeceğini söyledi. “İyi okurlar olduğumuzu düşünüyoruz. Okumak güzeldir,” dedi Buket.
Evet anlamına gelen başını salladı. Ben öyle anladım. “Romancının kendisine yol göstermesini bekliyor, ya da kendisiyle benzer sıkıntıları yaşamış roman kişileriyle özdeşleşme hevesinde,” dedi. Yani okur için bunu düşünüyor. Yazan kişinin neden yazdığını düşünüyordu sanırım. Yoksa onu işitiyor muydum? Düzeyin düştüğünü düşünüyor. Bir an öce ünlenme tutkusu, diyor içinden; o ün neye yarayacaksa! Geçiyor aklından ama bunu yüksek sesle söylemiyor. “Yazdıklarınızı yayımlayacak mısınız?” “Ben kendim için yazıyorum,” diye yanıt veriyor Buket. Bana bakıyor Tomris Uyar. “Ben kendi bloğumda günlüklerimi yayımlıyorum,” dedim.
“Hangi yazarları okuyorsunuz?”
Buket başucu kitaplarını saydıktan sonra ben söyledim. “Öykünün öyküsünü yazıyorum birazda. Nasıl yazdığımı falan.” “Öykü yazarlarının serüvenlerini merak etmiyorum, serüvenlerinden ne damıttığını merak ediyorum.” “Elimde beş on öykü vardır. Her yıl bir tane yazıyorum ama şimdi onları bulup çıkarmam olanaksız. Kim bilir neredeler.”
“Okura ‘Ben de buna benzer bir şey yaşamıştım, dedirtecek bir dokusu var mı?”
“Bilmiyorum.”
“Bir yazar kimin için yazar?” diye sordu. Yanıt alamayınca kalktı, “Bir odam olsa, derdim ya, çok sevinirdim.” Şimdi odaya geçeceğini söyledi. “Çay ister misiniz?” diye sordum. Evet, dedi.
Buket sordu. “Daha ferahlatan yazılar yazmayı düşünüyor musunuz?”
“Yaşadığım ülkede ferahlatıcı yazılar yazabileceğime inanmıyorum. Bayağılıklar, yolsuzluklar, kırımlar her an gözümün önündeyken. Oyalayıcı bir şey yazmaktansa kopkoyu bir karamsarlığı yeğlerim.”
“Ama okur olarak biraz soluk almak istiyorum.”
Bir şey söylemedi. Kalktı. Salondan çıktı.
Karadut ile Eme onun peşine takıldılar. Çalışma odasının kapısı kapandı. Kapı önünde kaldı bizimkiler. Kapı açıldı.
Kitaplar, kediler ve kalemler.
“Kaktüslere sakın çok su verme sen.”
(Adam Öykü /Kasım Aralık 1996/ Sayı 7: Tomris Uyar’la Dünden Bugüne. Feridun Andaç-Tomris Uyar)
Tomris Uyar Bütün Öyküleri YKY Delta:19/ 2.Baskı/ 2017 / Gecegezen Kızlar kitabı Düşkırıcı öyküsü s.572)
Bir yanıt bırakın