KİTAPLAR SAYFALAR HİKÂYELER – 11 Kasım 2024 / Pazartesi
Bu saatte de insanın canı sıkılır mı? Sıkılırmış demek ki. Bir labirentin içinde hissettim kendimi. Ya da bir ağın içinde. Ağ da nereden çıktı şimdi? Moby Dick’ten olmalı. Romanın henüz başlarındayım. Henüz kaptan Ahab ile tanışmadım. İsmail’i-ki romanın anlatıcısıdır- tanıyorum henüz, bir de onun yeni tanıştığı denizcilerin ve yamyam bulduğu siyahi adamı… Yavaş okumaktan memnunum. Yoksa mideme giren kramplar yüzünden mide koruyucuları ardı ardına almak zorunda kalacaktım. Kim anlayabilir yerliler adı verilen insanların beyazlar tarafından yerliliklerinden kurtarıp, kendilerini eğiteceklerinin ne anlama geldiğini… Bugün ne yapmalı bu klasik eserlerin karşısında… Şu koca düğüm olmuş hayatın -yumağın- iplerinin çözülmesi için… Bir labirent, okudukça kendimi bulduğum yer. Herkes birbirinin paltosundan çıkmış. Bugün olsa olsa bir başka dünya olabileceği inancıyla fantastiğe sarılma zamanı mı yoksa. Yoksa distopyaya sığınma zamanı mı? Bilimkurgu nerede kalır? Bu da distopya… İşin tuhafı on üç yaşa hitap eden romanlarda çocuklar birer kahraman olup dünyayı kurtarırlarken… Nerede yer alıyor yetişkinleri…
Barthlebiy adlı roman… Melville’enin diğer kısa romanı ya da novellası da diyebiliriz sanırım. “Yapmamayı tercih ederim.” Pasif direnişi kahramanımızın. Çok değerli diğer kahramanımız da vicdan sahibi ya bir iş veren olarak, elinden geleni yaptığına inandırır bizi. Yapmamayı tercih ettiğim neler var, neler. Hepsini hallettiğimi sanıyordum. Hani şu Moby Dick’i ve Melville’e Selam Olsun kitabını da bitirince yazmamayı da tercih edebilirim. Bilmiyorum. Bir de Barthleby ve Şükelası kitabından çok etkilendim. Merakla okuyorum. Neden yapmamayı tercih ediyorum, diyorlar? Şimdi o değerli çevirmen ve yazar olan aydın insanımız neden bırakmıştır her şeyi anlayabilirim belki. İnzivaya çekilmesini… Başka yazarlarımızı… Nasıl ki kanser hastalarını anlamıyorlar, kendisini adamış fantastik kahramanları da anlamıyorlar.
Bir roman yazılmalı, yeni çağın Don Kişot’unu. Sosyal medyayla ve distopyayla savaşan aydınlarımızı… Kanı deli ya da yaramaz kalanlar gün gelecek, tek kişilik kayıklarının küreklerine sarılacak.
Bir mide koruyucu aldım. Bir de küçük haplardan… Labirentin içinde ekmek bulunan çıkmaz sokaklara uğramalı. İçeri girenin daha doğrusu içeri alınanın bir daha çıkamayacağı küçük odalarda… Yakında Bitmeyecek Öykü’yü okuyacağız. Anımsadığım kadarıyla metaforlarla örülü bir roman, alegorik bir roman. Geleceği öngören romanlar yıllar önce yazılmış, yolculukları her zaman içeriden geçiyor. Normal olmayan davranışlar yeniden belirlenmeli ve bu hastalığın adı koyulup normalin dışında kalanlar hastalar olarak kendi labirentlerine bırakılmalı.
Neyse işte. Derken derken sanırım hocamızın dediği gibi olacak. Kitaplar okunup değerlendirildikçe geri dönüşü olmayan bir son, bir değişim olacak. Belki yapmamayı tercih ederiz. Belki de instagram ya da başka sosyal medyadan buluşup küçük gruplar olarak kendi kazanımızın altında yakılan ateşin alevleriyle ısınan sütümüzden, taze ve üzerinde mis kokulu taze ekmeklere has enfes tereyağları üretiriz. “Yapmamayı tercih ederim.” 1850’li yılardan kalan ünlü cümle. Isıtılıp ısıtılıp kazandaki sütümüzden, halen yağ çıkarıyoruz. Ahab hasta. Travma travma… Ne zaman biter anladım, ders çıkardığında ve artık geleceği distopik değil ütopik görebildiğinde. Fantastik edebiyat iyi ki var. İyi ki var ustalar ve iyi edebiyat… Ne çok şeyden vazgeçtiklerini kim anlayabiliyor…
Kasım ayında okuduğumuz ilk gençlik romanı fantastik romandı. Çok ilginç ki yazar bu dünya ile fantastik dünyanın sınırlarını çok çok ince çizmiş yani geçirgen bir yapısı var. Yani gerçek diye algılanabilir. Ama unutmamalı ki her yazı bir kurgudur. Bu yazdığım da bir kurgudan başka nedir ki. Demiştim ki, bir hafta fiyat değişir mi? Değişirmiş meğer. İş yerinden ayrılamıyormuş, yoksa yapacak çok şey varmış ama işte yapamıyormuş. Açık açık açık demiyor “Yapmamayı tercih ederim.” Ama başkaları onun adına yapsın. İşin en kötüsü çiftçiden zeytinyağı yüz kırk liraya alınıyor. Ama zeytinyağı satmıyorlar. Fiyatın yükselmesini bekleyecekler. Ama işin asıl ilginci yüz kırk liradan bile alamayan fabrikalar çok; neden diye soruyorsun. Param yok, diyor. “Yapmamayı tercih ederim.” deyip ürünü tarlada mı bıraksam ne? Gerçi bu yılın ürünü toplandı. Tarlalar sürülmeye başlandı. Yeni ürün dikilecek.
Gel de hayal kurma. Fantastiğinden. O da olmasa, dünya gibi bir başka dünyanın olabileceğini düşünemeyeceğim. Bir de mitoloji… Dünyayı yeniden kuracak olan o güçlü insanlar…
İnsanlar, kendilerini mafyadan nasıl koruyacak?
Hay aksi adım ona Moby Dick’i düşünecektim.
Bu saatte de insanın canı sıkılır mı? Sıkılırmış demek ki. Bir labirentin içinde hissettim kendimi. Ya da bir ağın içinde. Ağ da nereden çıktı şimdi? Moby Dick’ten olmalı. Romanın henüz başlarındayım. Henüz kaptan Ahab ile tanışmadım. İsmail’i-ki romanın anlatıcısıdır- tanıyorum henüz, bir de onun yeni tanıştığı denizcilerin ve yamyam bulduğu siyahi adamı… Yavaş okumaktan memnunum. Yoksa mideme giren kramplar yüzünden mide koruyucuları ardı ardına almak zorunda kalacaktım. Kim anlayabilir yerliler adı verilen insanların beyazlar tarafından yerliliklerinden kurtarıp, kendilerini eğiteceklerinin ne anlama geldiğini… Bugün ne yapmalı bu klasik eserlerin karşısında… Şu koca düğüm olmuş hayatın -yumağın- iplerinin çözülmesi için… Bir labirent, okudukça kendimi bulduğum yer. Herkes birbirinin paltosundan çıkmış. Bugün olsa olsa bir başka dünya olabileceği inancıyla fantastiğe sarılma zamanı mı yoksa. Yoksa distopyaya sığınma zamanı mı? Bilimkurgu nerede kalır? Bu da distopya… İşin tuhafı on üç yaşa hitap eden romanlarda çocuklar birer kahraman olup dünyayı kurtarırlarken… Nerede yer alıyor yetişkinleri…
Barthlebiy adlı roman… Melville’enin diğer kısa romanı ya da novellası da diyebiliriz sanırım. “Yapmamayı tercih ederim.” Pasif direnişi kahramanımızın. Çok değerli diğer kahramanımız da vicdan sahibi ya bir iş veren olarak, elinden geleni yaptığına inandırır bizi. Yapmamayı tercih ettiğim neler var, neler. Hepsini hallettiğimi sanıyordum. Hani şu Moby Dick’i ve Melville’e Selam Olsun kitabını da bitirince yazmamayı da tercih edebilirim. Bilmiyorum. Bir de Barthleby ve Şükelası kitabından çok etkilendim. Merakla okuyorum. Neden yapmamayı tercih ediyorum, diyorlar? Şimdi o değerli çevirmen ve yazar olan aydın insanımız neden bırakmıştır her şeyi anlayabilirim belki. İnzivaya çekilmesini… Başka yazarlarımızı… Nasıl ki kanser hastalarını anlamıyorlar, kendisini adamış fantastik kahramanları da anlamıyorlar.
Bir roman yazılmalı, yeni çağın Don Kişot’unu. Sosyal medyayla ve distopyayla savaşan aydınlarımızı… Kanı deli ya da yaramaz kalanlar gün gelecek, tek kişilik kayıklarının küreklerine sarılacak.
Bir mide koruyucu aldım. Bir de küçük haplardan… Labirentin içinde ekmek bulunan çıkmaz sokaklara uğramalı. İçeri girenin daha doğrusu içeri alınanın bir daha çıkamayacağı küçük odalarda… Yakında Bitmeyecek Öykü’yü okuyacağız. Anımsadığım kadarıyla metaforlarla örülü bir roman, alegorik bir roman. Geleceği öngören romanlar yıllar önce yazılmış, yolculukları her zaman içeriden geçiyor. Normal olmayan davranışlar yeniden belirlenmeli ve bu hastalığın adı koyulup normalin dışında kalanlar hastalar olarak kendi labirentlerine bırakılmalı.
Neyse işte. Derken derken sanırım hocamızın dediği gibi olacak. Kitaplar okunup değerlendirildikçe geri dönüşü olmayan bir son, bir değişim olacak. Belki yapmamayı tercih ederiz. Belki de instagram ya da başka sosyal medyadan buluşup küçük gruplar olarak kendi kazanımızın altında yakılan ateşin alevleriyle ısınan sütümüzden, taze ve üzerinde mis kokulu taze ekmeklere has enfes tereyağları üretiriz. “Yapmamayı tercih ederim.” 1850’li yılardan kalan ünlü cümle. Isıtılıp ısıtılıp kazandaki sütümüzden, halen yağ çıkarıyoruz. Ahab hasta. Travma travma… Ne zaman biter anladım, ders çıkardığında ve artık geleceği distopik değil ütopik görebildiğinde. Fantastik edebiyat iyi ki var. İyi ki var ustalar ve iyi edebiyat… Ne çok şeyden vazgeçtiklerini kim anlayabiliyor…
Kasım ayında okuduğumuz ilk gençlik romanı fantastik romandı. Çok ilginç ki yazar bu dünya ile fantastik dünyanın sınırlarını çok çok ince çizmiş yani geçirgen bir yapısı var. Yani gerçek diye algılanabilir. Ama unutmamalı ki her yazı bir kurgudur. Bu yazdığım da bir kurgudan başka nedir ki. Demiştim ki, bir hafta fiyat değişir mi? Değişirmiş meğer. İş yerinden ayrılamıyormuş, yoksa yapacak çok şey varmış ama işte yapamıyormuş. Açık açık açık demiyor “Yapmamayı tercih ederim.” Ama başkaları onun adına yapsın. İşin en kötüsü çiftçiden zeytinyağı yüz kırk liraya alınıyor. Ama zeytinyağı satmıyorlar. Fiyatın yükselmesini bekleyecekler. Ama işin asıl ilginci yüz kırk liradan bile alamayan fabrikalar çok; neden diye soruyorsun. Param yok, diyor. “Yapmamayı tercih ederim.” deyip ürünü tarlada mı bıraksam ne? Gerçi bu yılın ürünü toplandı. Tarlalar sürülmeye başlandı. Yeni ürün dikilecek.
Gel de hayal kurma. Fantastiğinden. O da olmasa, dünya gibi bir başka dünyanın olabileceğini düşünemeyeceğim. Bir de mitoloji… Dünyayı yeniden kuracak olan o güçlü insanlar…
İnsanlar, kendilerini mafyadan nasıl koruyacak?
Hay aksi adım ona Moby Dick’i düşünecektim.
Bir yanıt bırakın