GÜNLÜKLER -70-

GÜNLÜKLER -70-

14 Kasım 2018

Bugün fuar kapısını geldiğimde saat bir olmuştu. İmza saatim iki. Dışarısı çok kalabalıktı, gel de sevinme. Liseli öğrenciler çoğunlukta. İçeri girmem zor olmadı. Salona doğru yürürken şaşırdım. İçerisi kalabalık değildi. Stantlara yaklaştım, kitaplara baktım, yeni çıkan kitapları seçmeye çalışıyorum. Reklamlaaar; Ayrıntı Yayınları. Birkaç kitabı elime aldım. Arka kapak yazısını okudum. İlk sayfalarına baktım. Yayınevinin kitaplarını genellikle iç sayfalardan birini açıp okuyarak almam. Yayınevi bu nedenle önemli zaten. Güven vermeli okuruna. Önemli olan hikâyesinin bana ilginç gelmesi. Önceki yılların sayılarından iki dergi aldım. Konusu kadın bir de özgürlük.

Gözlerim çocukları arıyor. Çocuk kitapları yazarıysanız ve kitaplarınız çocuk kitaplarıysa bu normal. Çocuk sayısı az. Öğretmenler başlarında. Onlar için ne kadar zor olduğunu biliyorum, çünkü ben de yıllarca öğrencilerimle birlikte geldim. Yazar olmak kolay. Yapacağınız tek şey kitabınızı sunmak değil elbette, iletişim de çok önemli. Onları dinlemek özellikle.

Stanttayım. Can dostum beni bekliyor. Stanttaki görevli arkadaşlardan birisiyle önceki yıldan tanışıyoruz. Aramızda olmayan dostlarımız da var. Olsun. Herkes yaptığının en iyisini yapmak, hizmet vermek için uğraşıyor. Boşluklarını kimse dolduramaz. Kitaplarımın yanına geçiyorum.

Karşımdaki duvarın önünde çocuklar oturuyor. Başlarında öğretmenleri var. Üç çocuk kitaplara bakıyor.

“Alacak mısnız?”

“Çık. Paramız kalmadı.”

“O zaman ben size hikâye anlatayım.”

“Olur.”

“Sizin yanınıza gelebilir miyim?”

Onların yanına gittim. Oturdum yere. Etrafıma aldım onları. Hay aksi, yine öğretmenliğim tuttu. Ben bir şey anlatmaya başlamadım onlar susmuyor ki.

“Size şaka patlatayım mı?”

“Olur” diyorum anlamıyorum ardından ne gelecek. Bir yılda şakaları unutmuşum.

“Booom!”

“Evet bekliyorum.”

“Booom!”

“Bu mu?”

Benzer şakalar yapıyorlar. Sonunda sıra bana geliyor.

“Bir tavşan varmış. Canı havuç istemiş. Eczaneye girmiş. Havuç var mı havuç?”

“Var” diyor biri.

“Eczaneye giriyor.”

“Yok.

“Eczaneden çıkıyor ve bir süre sonra tekrar girip soruyor. Havuç var mı havuç?”

“Yok.”

“Tekrar gidiyor, tekrar içeri giriyor, soruyor. Sonunda eczacı kızıyor onu dövüyor. Tavşan gidiyor. Çok geçmeden geliyor. Havuç suyu var mı havuç suyu?”

“Var.”

“Yok” diyorum.

“Dişleri kırılmış” diyor biri.

“Eveet!” diyorum.

Aklıma Kurabiye Canavarı gelseydi onu da anlatırdım. O da kütüphaneye giriyor ve kurabiye ile süt var mı diye soruyor.

Çok eğlendik hepimiz. Fotoğraflar çekildik hatta şimdi anımsıyorum, görevliler de çekti fotoğraflarımızı. Dergi için kullanabilirler. Hatta birkaç stant görevlileri kitaplara bakmamız için bizi davet etti. Teşekkür ettim. Ben de stantta görevliyim.

*

Uzun uzun yazmam gereken aslında on iki yıl sonra gördüğüm canım öğrencim olmalı. Onunla meslektaş olacağız. Öğretmen adayı.

Yanıma iki genç kız geliyor.

“Beni tanıdınız mı öğretmenim?” diyor biri.

Gözlerine bakıyorum. Daha dün gibi gözleri.

“Beni tanımadınız galiba.”

“Tanımaz mıyım Selvinaz. Seni gözlerinden tanıdım.”

Sarılıyoruz. Yanında getirdiği fotoğraflar var, benim vesikalık fotoğrafım. Gösteriyor. Hiç değişmemişim. Yalnızca diyor, eliyle yanaklarıma dokunuyor, buralarda bir şeyler olmuş. Benim yazar kızım. Dört kitapta günlüğü yer aldı. Sınıfın en çalışkan öğrencisi. Fotoğrafları gösteriyor. Sonra sempozyum için hazırladığım dosyayı çıkarıyor. Onların beş kitaplarıyla sempozyuma katılmıştım. Çocuklarla Yaratıcı Yazma Çalışmaları.

Zaman nasıl da geçiyor. Sarılıyoruz, fotoğraflar çekiliyoruz. Dört kitabımı alıyor.

“Büyükler için yazmadınız mı?”

“Aaaa unuttum değil mi? Yazdım elbette. Bir Yuka Hikâyesi.”

“Neden söylemiyorsunuz, çocuk kitapları alıyorum?”

“Unuttum.”

Kitabı ona imzalıyorum. Diğer kitapları da imzalıyorum.

“Yazmaya devam ediyor musun?”

“Hayır.”

“Ama seninle meslektaş olmalıyız. Yazılarını bekliyorum. Ortaokulda öykü yarışmasında ilçede birincilik aldığını biliyorum.”

Ona değişmediğini söylüyorum. O da bana öyle söylüyor.

Üçüncü sınıfa gidiyorlardı. Herkese top alacağımı söylemiştim. Her gün üç dört top alıyor, veriyorum. İlk alanlar günün iyi çalışanları oluyor. Selvinaz da ilk alanlarda. O kırmızı topu tercih ediyor.

Ertesi gün okula geliyor. Elleri kıpkırmızı. Ne oldu, diye soruyorum. Yanıt vermiyor, hiç diyor. Arkadaşları da soruyor. Ceviz kabuğu boyadı, diyor. Yanına gidiyorum herkes uzaklaştıktan sonra. Neden yalan söylediğini soruyorum. ‘Ne diyeyim, sizin aldığınız topun boyası olduğunu mu diyeyim yani.’

Okul bahçesinde uçurtmalar uçururduk… Her şey yapmıştık işte. Yazmıştık, film çekmiştik, panel düzenlemiştik, felsefe grubu tarafında davet edilmiştik, özel okullar, yarışmalar…

Şimdi o da öğretmen olacaktı. Yazmasını da çok istiyordum. Ne yazayım, diyordu.

“Günlük yaz. Ben hâlâ günlük yazıyorum. Alışkanlık yaptı.”

Gülüyoruz.

“Büyükler için yazdığınız başka kitap var mı?”

“Var ama ne zaman biter bilmiyorum. İki yıl da olabilir.”

Bir yazar ismi veriyor. Tanımıyorum. Kitabın adını söylerse tanıyabilirim. Öyle de oluyor. Tanıyorum.

“Siz şimdi ünlü olamadınız mı yani?”

“Olamadım ve olamam da.”

“Neden?”

“Çünkü yazmıyorum.”

Gülüyoruz.

“Ama çok istiyorsan ben de yazabilir ünlü olabilirim. O söylediğin…”

“Aman aman sakın öyle yazmayın öğretmenim. Siz değişmeyin. Güzel yazıyorsun. Böyle devam edin. Ben sizin için çok güzel şeyler söylüyorum…”

Okudukları kitapları nasıl eleştirdiklerini, eğlendiklerini anlatıyor.

“Siz öyle olmayın” diyor. “Sizi böyle seviyorum.”

“Ben de bu yüzden sizi daha çok seviyorum.”

Gittiklerinde içimde güzel bir duygu vardı. Mutluydum.

*

Stantta görevli arkadaşla konuşuyorum. Gençlerin de okuyacağı bir şeyler yazabilmeyi çok isterdim. Onların baktığı pencereden bakmak, bir şeyler öğrenmek, değişmek…

Ona yazımı okuttum. Canım benim ya… Ne diyeceğini şaşırdı. Benim yaşıtlarım bunları okumaz gibi bir şeyler söyledi, geveledi. Yazıda sadece beni gördü.  Sarı kazaklı, E adlı kedisi olan bir kadın.

Küçük Prens, Tomris Uyar, Suat Derviş, Acı Çikolata, Martı, İshak… Sonra çocuk masalları ki içinden biri de benim masal kitabım.

Verdiğim selamları düşündüm. Gülümsedim.

Sorular sormadım. Kendisini anlatmasını bekledim. Dinledim. Gençler… Dergileri düşünüyorum. Oradaki yazılarla ortak düşünceler yakalamayı bekliyorum.

*

Bir yazar nasıl yazar?

Ben ilk yıllarımda yazarların acı çekerek yazdıklarını duymuştum. Evet, bir insan yaşarken acı çeker, yazarken… Ama yazar bunu aşmış olur, diye inanırım. Yazar olmak için acıyı dönüştürme gücünü bulmalı acıyı bal eylemeli,  Hasan Hüseyin Korkmazgil’in yazdığı gibi. Mücadele verirken, olayın içinde acı çekerken yazamazsın, yani olayı tarafsız yazamazsın. Uzak durmalı ve acı çekmemelisin, yazar öyledir, diyordum. Öyledir demeye devam edeceğim kendim için öyle çünkü.

Kendim için öyle de bir yerde okudum yabancı bir kadın yazarla (genç) yapılan röportajda geçiyor, dişlerini göstermeyen yazarları okumamızı öneriyor. Ben de hep diş gösteren biri olarak okuduktan sonra çok rahatsız oldum. Çocuk kitabı yazarı gülmeli, eğlenmeli. Ya büyükler için yazanlar… Bilmiyorum gülmeli mi? Bildiğim, benim de düşüncem  acı çekerek yazmamak.  Öğretmen olarak çalıştığımda onları büyüklere anlatmak bana acı veriyordu. Çünkü anlamıyorlar ya da anlatamıyordum. Bu bana daha çok acı veriyordu. Kendim için değil çocuklar için bir şeyler bekliyordum. Hiç yardım alamadım, yakın dostlarımın ve yayıncımın destekleri dışında. Şimdi yazabilir miyim, diye düşündüm bu cümlenin ardından. Hayır yazamam. Benim anlatamayacağım değil nedeni. Nedeni anlamamalarında. Herkes bildiğini sanıyor, çocuğundan, torunundan, kitaplarından vs. Öğretmenliğinden, doktorluğundan vs. Uzlaşamıyoruz sonuçta. Yazarsam eğer anlamamaları için denemiş olacağım.

*

Yazar arkadaşlar birlikteydik. Edebiyat, kitap derken, yakın bir zamanda buluşmaya karar verdik.

*

Ceylan’ın standının dışından kitaplara baktım. Yeni çıkan kitapları aldım. Umarım kısa zamanda okuyacak ve tanıtımlarını yapacaktım. Ön ve arka kapak yazılarını okumam yeterliydi.

Dönüş zamanı geldi. Çok rahat döndük çünkü kalabalık değildi. Sanırım hafta içi olduğundan gelen azdı.

Yarın için bir planım yok. Böyle daha güzel olacak.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*