GÜNLÜKLER -56-
9 Ekim 2018
Bugün ‘Anneler ve Kızları’ kitabını yarıladım. Kadın yazarların yazdığı öykülerden oluşan bir derleme. Öyküler bu derleme için yazılmış. İtiraf etmek gerekirse ben de bir öykü yazmıştım ama bir yüzleşme öyküsü olamadı. Yani benim yazım yok. Egeli Kadın Yazarlar Platformunun değerli bir çalışması.
E.K.Y. Platformu daha sonra yüzleşme konulu bir başka projeyle karşımıza çıkacak. Bunun için de yazmaya çalıştım ama benim yazdığım diğer yaşanmışlıklar arasında çok önemsiz kaldı. Defalarca yazdım. Arkadaşıma okuttum. Projede yer almasa da benim için çok önemli oldu. Sanki çok fazla bir şey bilmiyormuşum izlenimi verdi. Oysa öyle çok öykü dinledim ki. Diyebilirim ki yüzden fazlaydı. Dinlediklerime yorum yaptığımda kadınlar beni hep şaşırttı.
Bir kadın iki muhabbet kuşunu kafesiyle birlikte getirdi. Kuşlardan biri hastaydı. Kadın ağlıyordu. Onu teselli etmeye çalışsam da yani erkek kuşun ölümüne onu hazırlasam da… Evet kuş çok geçmeden öldü. Kadın ağlıyor. Koltuğa gömülmüş, kafeste kalan tek kuşa bakarak ağlıyordu. Yanına gittim. ‘Sizi üzen nedir? Çok ağır hastaydı.” “Keşke Sarışın da ölseydi. Şimdi yalnız ne yapacak?” “Bir kuş alırsınız.” “Onun yerini doldurmaz ki.” “Peki eşiniz ölse siz de onunla ölmek mi isteyeceksiniz?” Gözlerini hışımla bana dikerek “Neden ölecekmişim. Ölürse ölsün. O öldü diye benim de ölmem ki gerekiyor.” “Madem kuşunuz için neden üzülüyorsunuz?” Sustu. Yanından uzaklaştım.
Bir kadın kafeste kedisi geldi. Kedisi ameliyat olacaktı. “Ne olur ölmesin. Bunun için elinizden geleni yapın” diyerek ağlamaya başladı. “Eşim ameliyat olacak. O ölürse ameliyattan çıkamayacağını düşünüyor.” “Merak etmeyin. Ameliyat iyi geçecek.” Kadın gitti gözyaşları içinde. Ameliyat çok başarılı geçti. Kedi anesteziden çıktı. Çok geçmeden erkek geldi. Yanında bir başka kadın vardı. Kedisine baktı. Kadına baktı. “Her şey yolunda” diyemedim. Dilimin ucuna geldi gitti. Onlar gittikten sonra öğrendim ki kadın erkekten ayrılmış. Hiçbir şey söylememe sırası bendeydi.
Bir başka kadın…
Bu öyküler çoğalır gider.
Yazar arkadaşımın iki kitabı benim için unutulmaz oldu. Kadınlarla söyleşi/röportaj yaparak hazırladığı kitaplardı bu iki kitap. ‘Kadınlarımız, Sofrada Yeri Ağzında Dili Olmayan’ kitabı bir solukta okudum. Elli ile seksen yaş aralığındaki kadınlarla buluşmuştu. Her ne kadar farklı bölgelerden kadınlar da olsalar, farklı kuşaklar da olsalar sonuç aynıydı, aynı şeyler yaşanmıştı. Bir diğer kitabı ‘Hangi Yaraya Baksam Acısı Kadın’ da Hatice Eroğlu’nun yazdığı öykülerde karakterler kadındı.
Nefes almak için önceki kuşakların öykülerini okudum. Biraz günümüzden biraz geçmişten. Çok şey değişmişti. Yaşanılanlara inat önceki yaşanmış öykülere meydan okunuyordu. Ama bunun için yüzleşmek gerekiyordu. Yani anneden kıza geçen bir miras değildi. Psikolojideki son gelişmeler gösteriyordu ki tarih tekerrür etmez, etmemeli de. Bunun için de tarihi bilmemiz gerekiyordu. Yani yüzleşmek. Yüzleşmek öyle kolay değil. Bunu dönüştürmek de ayrı bir mücadeleyi gerektiriyor. Ama işte aması var…
Zaman gelmiş olmalıydı. Artık bu yüzleşme gerçekleşmiş sonraki adım atılmış olmalıydı. Latin Amerika Edebiyatının kadın yazarlarından öyküler okumaya başladım. Biraz soluklanmak için olmalı. Bir şekilde hayat devam ediyordu ve tekrar tekrar geriye dönüp acıya bakılmamalıydı. Sanki bütün günümüz acıyla geçiyor da başka bir şey yapılmıyormuş gibi.
Şimdiki çocuklar da hâlâ günlük tutmaları için ellerinden geleni yapıyor büyükler. Çocuklar acılarını, korkularını, üzüldükleri her şeyi yazıyorlar. Ben onlara diyorum ki “Mutlu olduğunuz zamanları ve neden mutlu olduğunuzu yazın. İnanın ki kötü olanları yazmasınız da hiç unutmayacaksınız. Ama güzel günleri unutacaksınız.” Öyle de oldu. O kadar destekleme rağmen yazılanlar kuşaktan kuşağa aktarılıyormuş gibi aynıydı. En güzel yazı mutluluğa dair şöyle oluyordu “Bugün çok mutluydum”. Bu kadar bir cümlelik.
Bu konu hakkında Hatice Hanımla konuşmak istedim. Bana olumlu öyküleri örnek vermesini istedim. Kitaplığına gidip kitaplarına bakmasına istedim. “Şimdi kitaplığımın önündeyim. Öykü kitabı bulamadım örnek verebileceğim. Daha çok makaleler, inceleme ve araştırma kitapları var.”
Tomris Uyar’ın öykü kitaplarını okumaya başladım. İçimde bir sevgi, bir umut. Sait Faik’in öykülerini düşündüm. Onat Kutlar’ın birkaç öyküsünü okudum. Aslında amacım kadın yazarların öykülerini okumaktı.
Yarın arkadaşlarımla birlikte yaptığımız atölye çalışması var. Oya Uslu misafirimiz olacak. Anneler ve Kızları kitabında onun da bir öyküsü bulunmakta. Bize öyküsünü okumasını rica ettim. Beni kırmadı. Bugün onu aradım. Hatice Hanıma sorduğum soruyu ona da sordum. “Bana örnek verebilir misin?” Bizim için bir eksiklik olduğunu söyledi. Değişim olmalı, dedi. Şimdiki gençlerin bizim gibi düşünmediği biliyorum ve onlarla birlikte kendimizi yeniden toparlamamız ve değişmemiz gerekiyor. Ren azından yazılarımızla bunu yapabilmeliyiz. Zor olduğunu bilsem de…
Kendi hikayelerimizi yazmıyoruz. Sadece yazıya ilk başlayanlar kendileriyle ilgili anılarını yazıyor. Bunun değişme zamanı. Kurgu olabilmeli. Kurguda da olsa değişmeli bir şeyler. Bugünlerde oldukça fazla eser verildi. Değişim zamanı.
Oya Uslu’un kitaptaki öyküsünü çok beğendim. Anne, kız ve kız torun var. Anlatılması gerektiği kadar var, beş dakikada anlatılıyor. Onu tanımasam diyeceğim ki kendini anlatmışsın. Ona aynısını söyledim. Aslında gerçek olduğunu birisinin hikâyesi olduğunu söyledi. Ardından da ekledi “Ama kurgu da var elbette”. İşte bu, dedim kendi kendime. Gerçekle bağlarını koparmamış. Gerçeğe bağlı iplerle asılmış hikâye. Kısaca özetlenir, hiç de yabancısı olmadığımız bir hikâye. Olsun, önemli olan nasıl anlatıldığı değil mi?
*
Kitaplar sehpanın üstünde, altında, yanında duruyor. Dönüp dolanıp Alberto Manguel’in
Latin Amerikalı Kadın Öykücüler Antolojisi’ni okuyorum. Dolu dolu hikayeler olduğu gibi yarım sayfalık yazarların tanıtımı da etkiledi beni. Bu tanıtım yazıları da ayrı bir hikâye çünkü.
Acaba diyorum, yarın bir başkasını anlatabilecek miyiz? Bırakalım artık diyorum. Yüzleşmeler hiç bitmeyecek. Kimine önemsiz de gelse, anlatıcı için önemli olan her şey… Anneden kızına, kızından torununa bırakılan miras artık gömülecek mi geçmişin tozlu sayfalarının arasına? Göreceğiz.
Şimdi hangi kadın yazarları okumalıyım? Yeni okumalar için kütüphaneme olduğu kadar Emo’ya, Yuka’ya da ihtiyacım var. Neyse elimdeki kitapları bitirsem yeter.
Bir sandıktan yola çıktık. Öyle ya da böyle taşıdık sandığı. Öyle ya da böyle unuttuğumuzu düşünürken karışımıza çıktı. Başka neler çıkacak kim bilebilir ki? Bir eşya, bir arkadaş, bir yazı, bir öykü… Aldığımız yaş kadar yol aldık, geride bıraktık her şeyi. Şimdi zaman daha hızlı mı geçiyor ne?
Zihnimden neler geçiyor da eliyorum birçok şeyi.
İnsan zihni büyük bir bilmece. Her şey var içinde. Önemli olan neleri seçeceğimiz.
Bu gece bu kadar. Devamı yarına.
Bir yanıt bırakın