MEKTUPLAR -23-
11 Ekim 2018
Sevgili Lili,
Eve döndüğümde saat çok geç olmuştu, seni arayamadım. Yorgunluk çöktü, omuzlarıma. Bir köşeye çekildim. Üşüyorum da. Üzerime bir kazak geçirdim. Krem rengi.
Bir kitabın önsözünü dönüp dönüp okudum. Başka bir yazı okumak istemedim. Alberto Manguel’den. Evet bunu kadınlara okumalıyım.
Bugün güzel bir gündü. Biraz geçmiş biraz bugün. Zaman ne kadar hızlı geçmiş de sonunda olacağımız noktaya varmışız. İşsiziz ve şimdi sırası gelmiş, yüklendiğimiz ne varsa yollarımıza dökmeye. Ne yaptıysak yaptık, içimizde her ne kadar yapamadıklarımız olsa da gözümüz artık geçmişte değil. Yapamadıklarımızda değil. Önümüze düşen her işe sarılmışız, umutla ama daha çok beklentilerle. Anlatmışız aynı şeyleri, anlaşılmamışız. Anlaşılır olamamışız da tekrar tekrar aynı hikâyeleri düzeltmiş sunmuşuz. Yeter artık Lili. Parçalandık, kendimizi parçaladık. Şimdi sıra yeniden bugüne dönmek. Sadece kendimiz için… Kendi hikâyeni kendin yaz, diyerek başladı her şey. Benim için öyleydi. Ama artık buna ihtiyacım yok Lili. Hikâyemi yazmadan ezberledim aşağı yukarı. Ne kadar söylediğimi tekrar edemesem de, yazdığımı yeniden yazamasam da, kendi hikâyemi biliyorum.
Üşüyorum ya, üzerime kırmızı kazağımı da geçirdim.
Yıllarca atölyelere katıldım, her dersin çıkışında eve gider gitmez hikâyelerin hikâyesini yazdım. Ne büyük mutluluktu benim için. Bugün bunu anımsadım, genç kızı görünce. Bu yüzden ona, bugün yaşadıklarımızı anlatma/yazma ödevi verdim, çok sevindi. Tıpkı bir zamanlar benim mutlu olduğum gibi. Yazdıklarını okuduğunda utandım. Anlattıkları kadınlara yapılan tacizler, tecavüzler, şiddet ve ölüm… Yüksek sesle bir zamanlar söylediklerimi onda işitiyordum. Hayır Lili, tarih tekerrür etmeyecek. Kısa zamanda onun da sımsıcak yüreği olacak, öfkesine yenik düşmeyecek. İnadını… Bu sadece yazılarında görülmüyordu. İnadına isyan, diyordu. Kullandığı kalemlik bile Ören Bayan amblemi taşıyor, ne örüyor sence Ören Bayan? Bir kuru kafa. Bildiğimiz ama dilimize almadığımız kadınların öfkesi vardı, Lili. Onu aşık olmuş biri olarak düşünemiyorum. Düşünsene o da komik aşk mektupları yazacak, sonra da büyüyecek. Zaten aşk için çok erken, o bir kitap kurdu ve elmasını yiyip bitirince… Lili o zaman aşık olacak ve çocuğunu büyütecek, bizim çocuklarımıza yaptığımız gibi koruyup sakınarak her şeyden. Ondan çok etkilendim. Gençliğimi gördüm. Yazıya ilk başladığım yıllarımı. O on beş yaşında başladı, ben de otuz beşindeydim.
Öğretmenlerim ve sınıf arkadaşlarım yanımdaydı. Ne mutluluk benim için. Bugün bu nedenlerle mutluyum. Sana anlattığımdan fazlası yaşandı.
Üç dilek dileseydin Lili, ne dilerdin? Hani şu büyücü kadının yaptığı büyü. Üç dilek. Kadınlar üç dilek yazarken, genç kız büyücüyü öldürdü. Ona büyücüyle neler yapabileceğini anlatacağım. O büyücü biraz da kendimiz değil miyiz ki?
Bir şeyler eksik. Okuduğumuz öyküleri düşündük. Herkes kütüphanesinin önüne geçip kitaplara bakmış. Hep acı varmış. Bugün yaşanan onca acılara, inadına yaşam sevinci var. En azından orada toplanmış kadınlarda bunu gözlemledim. Yazmaya gelince bir an için de olsa mutlu anlarımızı yazmadık/yazamadık. Anlatmadık da. Birbirimizin yazdıklarını dinlerken hep kendimizden bir şeyler bulduk. Biz her şeydik. Aynı yere çıkan yollardan geçmiştik. Büyük bir caddeden geçen kalabalık gibi birbirimizi görmeden yürümüşüz. Bir oda bulduk kendimize ve yollarımızı anlatınca, aynı caddede yürüdüğümüzü fark ettik.
Üşüyorum. Yeşil kazağımı da üzerime geçirdim. Çorabımı giydim.
Arkadaşım aradı. Bugünü yazmıştı, yazdıklarını okudu. Ah şu duygularımız, duygularımız yok mu, bizi biraz daha güçsüzleştiren. Artık öyle yazamıyorum Lili. Belki artık aşk mektupları da yazamayacağım. İnsan okudukça öğreniyor. Bizden çok önde gidiyor şu edebiyat dediğimiz romanlar, öyküler… Bize ne yapacağımızı söylemeden anlatılan…
Bugün çok üşüyorum.
Yüzleşmenin güzelliğini kimse anlatmadı bize. Ama ben anlatacağım. Yatak odasından gözlerimin altı torbalı çıkacağım. Yazdıkça gülümseyeceğim, acısından başka bir şey anımsamayan kendime. Güzel şeyleri de anımsayacağım. Bizi biz yapan anlattığımız hikâyeler ise ve biz hikâyelerimizin etkisinde kalıyorsak. İnatlaşmalarımı yazmalıyım/yazmalısın/yazmalı/yazmalıyız. Diyorum ki neden olmasın? Neden olmasın Lili?
Üşüyorum.
Bugün yazar arkadaşlarım vardı. Oya Uslu ve Hatice Erdoğan. İyi ki onları tanımışım. Aramızda olmaları ayrı bir farkındalık yarattı.
Lili, seni arayacağım ve bugünü seninle paylaşacağım.
Kütüphanenin önünde durmanı isteyeceğim. Kadın yazarların yazdığı öykülerde acı yerine umut olan kitaplarını soracağım. Bugün bunu herkese sordum. Sana da soracağım.
Bana yaz. Olur mu?
Bir yanıt bırakın