GÜNLÜKLER -21-
Bir kafede beş arkadaş oturuyoruz. Burası yeni açıldı. Kısa zamanda sevilen bir mekan olmuş olmalı ki kalabalıktı. Açık duran kapısında afiş vardı. Atölyeler yapılıyordu. Benim dikkatimi çeken yaratıcı yazarlık atölyesi oldu. Çocuk kitapları yazmak isteyenler için çalışma yapabilirim diye düşünmeden edemedim.
Yavaş yavaş kalabalık olmaya başladı. Yarım saat içinde de herkes üst kata çıktı. Yaratıcı yazarlık atölyesine gelenlerdi. Doğrusu katılmayı düşünmedim değil. Yazmak ayrı, öğrencilik ayrı. Yazılan öyküleri dinlemek bile benim için yeni şeyler öğrenmek demek. Atölyeler genellikle on beş yirmi kişi ile başlar ve haftalar ilerledikçe devam edenlerin sayısı azalır. Beş kişi kaldığı bile olur. Yazdığım için atölyelere katılamıyorum. Son katıldığım atölyede üç kişiydik. Aradan üç yıl geçmiş.
Orada tiyatro çalışmalarını yürüten genç arkadaşla konuştuk. Çocuk kitapları yazmak isteyenler için çalışmaları burada yapabilir miyim, diye sordum. Dayanamadım yani.
“Siz ne yapmak istediğinizi söyleyin. Afişinizi getirin” dedi arkadaş.
“Çocuk kitapları yazmak isteyenlerle birebir yazıları üzerinde çalışma yapmak istiyorum. Yazılmış bir öyküyle gelecekler. Öykünün üzerinde çalışarak, basıma hazırlanacak.”
“Sonra ne olacak? Yani basım?..”
“Yayınevlerine gönderecekler ya da kendi olanaklarıyla bastıracaklar.”
Arkadaşım daha önce anlatmıştı. Çocuk kitabı yazan bir arkadaş kendi olanaklarıyla kitabını bastırmış. Kitapların satışını soracak zaman bulamadım. Arkadaş kredi çekmiş kitabını bastırmak için ve krediyi ödemekte zorlanıyormuş. Böyle de reklam olmaz ki, ama gerçekleri bilmek gerek.
Daha önce kitap basımının ne kadar zor olduğunu yazmıştım. Basımı olsa da satışı yani okura ulaşması çok zor. Yetişkinler okumuyor olsalar da çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırmak için çaba gösteriyorlar. Çocuk kitaplarının minik okurlarına ulaşması büyük yayınevleri için kolay oluyor.
Bu arada arkadaşımız gereksinim duyduğu alanı söyledi. Katılımcıları, günlük hayatta kullanılan cinsiyetçi söylemler üzerine bilinçlendirmek.
Beş arkadaş düşündük. Bunu kim verebilir? Ben veremem. Yıllardır en azından çocuklar için cinsiyetçi yaklaşımı kırmaya çalışıyorum. Bunu başardığıma da inanıyorum. Ama yetişkinler için… Mektuplarda bunu hiç başaramadım. Bir türlü feminist yaklaşımı sağlayamadım. Bu kolay olmuyor. Kaldı ki konuşmalarımızda kadına yönelik cinsiyetçi söylemlerimiz üzerine konuşalım. Bunun bir kitap üzerinden, kitap okunarak yapılabileceğini söyledim. “İnsanların okumaya zamanı yok” dedi.
“Masallardaki cinsiyetçi yaklaşımlar üzerine yıllardır yazılıyor, konuşuluyor. Ders kitapları için de çalışmalar yıllar önce yapılmış. Şimdi sıra yetişkinlerde ama okumadan da yapılamaz ki.”
Evet, yetişkinlerin değişimi kabul ederek ellerini taşın altına koyma zamanı geldi. Bu çocuklarımıza bırakılacak iş değil. Önce evde değişim olmalı. Kolaysa yapılsın. Çocuklardan beklemek yerine…
Umutsuzca oradan ayrılırken…
Oradaki arkadaşımız, yapabileceğim çalışma hakkında konuşmak için kendisini aramamı söyleyerek kartını verdi.
Orada beş kadın arkadaştık. Bizi yıllardır bir arada tutan değişimlerimizdi. Her birimiz başka bir iş yapıyorduk. İş yerinde, evde, sokakta kısaca her yerde kadın olarak verdiğimiz küçük mücadeleler bizim için büyüktü.
Dışarıdaki günlük konuşmaları hiç dikkate almıyordum. Kolay kolay öfkelenmiyordum da. İnsanları olduğu gibi kabul ettiğimi düşünüyordum. Sadece iş alanına odaklıydım. Kullandığımız dil bizi zor durumda bırakıyordu ama deneyimsiz olduğumuz için normal karşılıyordum. Birisini zorla değiştiremezsiniz. Bunun için önce cesaretli olmak gerek. Birbirini kıracağını, inciteceğini ama böyle böyle öğrenileceğini kabul etmek ve sabır gerek. İşin kolayına kaçmadan. Acaba günümüzdeki iletişim yani iletişimsizlik bundan kaynaklı olabilir mi? Olmadı, başka birisiyle arkadaş ol. Büyük kentlerin sorunu ve sonuç yalnızlık.
Bu arada ortaokul arkadaşım beni faceden buldu. Yazıştık. Ne kadar doğaldı, ne kadar içten, samimi. Diğer arkadaşlarla da görüştüğünü yazdı. Çok şaşırdım. Ben bilmiyordum buluştuklarını.
Bundan çok etkilendim ya sorunun ne olduğunu düşünüyorum.
“Bana bunu açık açık söylesen olmaz mı?”
Evet sorun bu. Doğal olmayışımız. Kalıplaşmış ilişkilerle iletişim kuruyor olmamız.
“Beni bir daha arama.”
“Ben seni daha sonra ararım.”
Ben ikincisini seçtim. Arkadaşıma, seni geldiğimde ararım, dedim. Çünkü telefon numarasını vermişti.
Kent yaşamındaki dili öğrenmek de ayrı bir zaman alıyor. Ama öğrendiğiniz bir şey de kolay kolay unutulmuyor.
Birbirimizi anlamayacak, anlaşılmayacak çok şey var. Çünkü hepimiz farklı bir gelişim, iletişim kitaplarını okuyoruz sanırım.
Bugün de bitti.
Bir yanıt bırakın