GÜNLÜKLER -85-
11 Aralık 2018
Çobanlar baharda üzerimizde biten otlarda koyunları otlatacak. İki harften sesleri, ölülerin üzerinde.
*
Dünya İnsan Hakları Günü bugün.
*
Yemek yedim. Kahve içtim. Yoldan geçenlere, masalarda oturanlara baktım. Kitabevlerini dolaştım. Genç adama kitapları bıraktım. Dergilere baktım. İndirimli kitaplara. Çok satanlara. Yeni çıkanlara. Kadınlar daha çok yazıyor ama kitapları raflarda görünmüyor. Orhan Kemal’in Murtaza adlı kitabını ancak ikinci elden bulabildim.
*
Kıyıda durdum denizi izledim. Martılar karabataklar denizin üzerinde. Vapur uzaklaşıyor. Eski duyguların tadı kalmamış. Yağmur çiseliyor. Yağmurun bile tadı yok.
Otobüsten inince köşedeki çiçekçiden çiçek aldım. İki demet satmak istedi, kasımpatından. Beyaz. Ben de sevineyim, o da sevinsin, dedim. Param var. Eve geldim. Bir demet kasımpatı, bir demet de papatya. Gülümse şimdi, dedim. Çiçekleri vazoya koydum.
*
Kitaplar Ece Ayhan’dan.
Kınar Hanımın Denizleri elimde. Dışarda hâlâ yağmur yağıyor.
*
Her şey büyük bir noktayla son bulacak. Düşen ölüler.
12 Aralık 2018
Neler olduğunu ben de anlayamadım. Sadece biraz kırgındım. Üzünç. Bir insanın günlüklerinden zamanı, insanı anlamaya çalışmak şimdinin değerleri içinde. Sustum. Kitabevlerinden aldığım kitapların ve evdeki kitapların hiçbirini okumak istemedim. Öyle bir şey okumalıydım ki beni bu dünyadan alıp götürecek ve kendi gerçekliğinden şüphe ettirmeyecek. Öğrenmek istediğim bir şey yoktu. Belki unutmaktı istediğim. Daha başındayken okunacak o kadar Ece Ayhan ve Suat Derviş eserleri varken. Derin bir sessizliğe gömülmüştüm. Şimdinin içindeydim. Geçmiş yok gelecek yok. Çağrışım yok. Silik görüntüler, anlatılmayacak kadar bölük pörçük.
Bir şeyi neden yaptığımızı anlatmak derdinden kurtulmak. Sanırım böyle bir şeydi sonuç. Yeni bir kitaba başlayamayacaktım, Manguel’den bile olsa. Öğrenmek istememek. Meraktan kurtulmak.
Lili’yle görüştüm. Mektuplarını okumamış. İyiymiş. İş telaşları, koşuşturma. Dünya.
Bir insanın kendisine yaptığı en büyük haksızlık, yanlış sorular sormakmış. Neden yazıyorum? Neden okuyorum? Ne yapmak istiyorum?
Okumanın sonu yoktu. Daldan dala atlayarak öğreniyordum. Kitabevinde bana bir kitap uzattılar. Ne tür kitapları okuyorum? Bu ilgimi çeker mi? Daldan dala atlamayı seviyorum, dedim. Öyle de oldu. Kitabı aldım.
Saat ilerliyordu. Bu kitabı öylesine elime aldım. Bunu elime almaktaki niyetim kitaplar hakkında yazdığım yazıları anlamaktı. Başka nasıl anlatabilirim, sorusunun yanıtını merak ediyordum. İşte böyle başladı son saatleri günün.
Nasıl okuduğumu anlayamadığım gibi elimden bırakmak da istemedim. Bana kendi hikâyemi anlamama ışık tutuyordu çok da az olsa. Genel olarak bilmediğim bir konuydu. Bir olayı izlerken tanık olduğum birçok görüntü üst üste geliyordu. Şaşkınlık içinde ne söyleyeceğimi, hangisine söylemem gerektiğini bilmez halde susuyordum. Bunun adını öğrendim.
Birçok şeyi bilmeden yazıyorum. Daha sonra okuduklarım bana bunları adlandırmamda yardımcı oluyor. Öyle oldu bu gece de. Helezonik şekilde ilerleyen bir şimdiki zaman. Katmanların üzerinde.
Kınar Hanımın Denizleri şiirini yeniden okudum. Yeniden yeniden.
“Ve içinde birikmiş ut çalan kadın elleri olurmuş hep
gibi bir üzünç sökün edermiş akşamları ağlarken kuyulara
kınar hanım’ın denizlerinden.” S.12
Günlüğünden bir yer anımsadım ama kitap bende değil. Ut çalan kadın elleri…
İnsan yaşadığı yerleri öğrenmek istiyor.
Belki de haberlerdendir bu halim. Bu dünyayı nasıl yorumlayacağım anlayamadım. En uzun bastığınız toprakları dünyanın, gerçek dünyanızdır. Biraz bu dünyada soluk aldım. Soluğumu tuttum. Okumaya başladım. Yazmaya sonra. Şimdi iyi.
Bir yanıt bırakın