GÜNLÜKLER -84-
9 Aralık 2018
Hiçbir şey okuyamadım, yazamadım da. Dil tutuldu. Son bitirdiğim kitabın ardından. Düşünür gibi görünüyorum. Sadece görüntüden ibaret. Boş. Gecenin dördü. Bir kuş cıvıltısı bölüyor gecenin sessizliğini. Yağmur sonrası hava soğuk. Penceremi açtım, sesini dinledim. Lili’ye mektup yazmalı. Henüz son mektuplarını okumamış. Telefon açtım, oradan biliyorum. İyiymiş.
Neyse sabah olsun. Çıkayım evden. Deniz, yağmur, martılar.
Sabah güzel bir kahvaltı. Sevdiğim peynir, zeytin, domates. Sıcak çay, şekerli. Ardından kahve keyfi. Kedi sev beni der, severim. O da beni sever, bilirim. Yukaya su veririm. Benjamine de. Yine klasik müzik doldurur evi. Artık ya da şimdilik gelemiyorum sözlere.
Bilmediğim bir sokağa girerim. Kullanmadığım bir yol, minibüs yolundan gidecek bir minibüs. Simit, çıtırından. Yürürken yerim. Bilmediğim bir kitabevine girmeli. Çok okunan kitaplar hangileridir, bakarım. Az okunanların sayfalarını karıştırırım.
Gün planlanmıştır.
*
Vapurdan inenlere bakıyor telaşla delikanlı, elinde kırmızı çiçekler. Ne şanslı ilk kez aşık olan bir delikanlıyla karşılaşan ilk kez aşık olan genç kızlar. İkinci sevgililerine de aşık olacak genç kızlar ama ikinci sevgilileri olan delikanlılar aynı heyecanla ve aynı kırmızı gülleriyle karşılamayacak genç kızları. Yaşanmış bir şeyin tekrarı olamaz. Aynı duygu, aynı heyecan, aynı kırmızı güller olmayacak. Boşuna bekleyecek genç kızlar. Hiç aşık olmayanlar boşuna bekleyecek.
Her şeyi yazmadan yapamıyorum.
*
Yattım. Kalktım. Çok ağır geldi, çok. Okuma koltuğuma uzanıp tavana dikmek gözlerimi. Ece Ayhan, Nilgün Marmara’nın günlüklerini beğenmiş. Ben okudum da anlamadım demek ki.
Kadın sanatçılar sevgilileriyle evlenmek zorundaydı. Ayrıldılar, yeniden yeniden sevdiler, evlendiler. Tıpkı sevgilileri olan ama evlenmeyen erkekler kadar sevdiler. Yoksa sanat yapamazlardı. Aşk her yerdeydi. Sokaktaki bir evsiz insan, bir kedi yuvasız, bir çiçek susuz, ağacın dalından koparılmamış çatlamış bir nar. Hepsi evimin penceresinden gördüklerim. Evdekilere iyi bakmaya özen gösteriyorum.
Yarın planlarım denize düştü. Sanırım uyur kalırım gündüz.
*
Ne okumalı, diye düşünüyorum. Hiçbirini. Her şeyi bu gece sanki anlamış gibiyim. Okuyacağım romanlar sadece bir dizeden, bir paragraftan sanki. İşi uzatmayayım.
*
Kütüphanemde raflardaki kitaplara baktım. Sanki bir bulmacayı çözmüş gibi, hiçbirine elim varmadı bu gecenin sonunda. Olsa olsa yeni bir kitabını-denemelerini- okumak nefes aldırır. Almalı.
Köpekler gibi mutsuzum, kim söylemişti hatırlayamadım. Pişman değil, öyle söylenmiş söz yalan. Mutlu olabilir elbette, otobüs durağında uzanmış, yağmurun sesiyle, önünde hiç dokunulmamış ekmek parçası.
Bir kitap beğendiremedim kendime.
*
Kıyıdayım. Hava bulutlu, yağmurlu, ellerimde güneş parçası, bıraktım gökyüzüne. Deniz uykusuz günlerdir. Cumartesi sabahı güneşli olacakmış.
*
Hepsi düş parçaları. Bu saatlerde olsa olsa rüya olurdu. Oysa ne denli yakın durur gerçeklere.
Takıldım kaldım psikolojiye. Son zamanların romanlarında ilham kaynağı olmadı mı bu zaten? Bence oldu. Bireyin inşası. Yazacağım insanları inşa etmek için kullanmak istemiyorum. Umarım öyle de olur. Geçmiş ve gelecek şimdide yer edinmiş. Ne kadar erken terk edilirse yuvalar, o kadar güçlü taşır kanatları ve uçar kuşlar.
Bakalım hangi kitaba yönelecek zihin. Müzik harika. Gece de öyle. Bugün olmasa da yarın düş gerçek olur. Deniz orada duruyor. Bulut havada. Martılar da denizin üzerindeki gökyüzünden hiç kopamaz.
Bir yanıt bırakın