GÜNLÜKLER -86-
12 Aralık 2018
Benim gelecekte –yarın- her girişimi, içeri adım atışımı fark ettikten sonra, evin kapısını açarken nasıl hissedeceğime şimdi karar verebilir miyim? Bu belli midir? Tahayyül ederek gerçekleştirecek miyim? Hepsinden farklı mı olacak yoksa?
Eve nasıl girdiğimi düşündüm, yazmak içindi bu düşünce. Bir kadın eve nasıl girer? Hikaye böyle başlasın istemiştim. Anahtar kilidinde çevrilir ve içeri adımını atarken…
Çeşit çeşit eve giriş ruh hallerim, aklımda düşüncelerim olduğunu bana kedi fark etmemi sağladı. Son zamanlarda eve girerken beni şaşırtıyordu. Çok dikkatli bir hayvan olduğu düşünülürse beni iyi tanıyor olmalıydı. O yalnızca evi dünyası olarak biliyordu. Sesin nereden geldiğinin bile farkındaydı. Eğer evi tehdit edecek şekilde bir ses duyarsa kalkıyordu vs. Ben de onu iyi gözlemliyordum.
Yarın ne olacağını aslında bilmediğimi fark ettim. Önemli olanın da bu bilmemek olduğunu anladım. Bildiğimi bilseydim ne farklılığın farkında olurdum ne de farklı davranabilirdim. Düşüncelerle girerdim aynı aynı. Yine eve giriyorum. Bu cümle bile sonraki ve önceki kurulan cümlelerle bir metin oluşturacaktı ama ben bu metni yazmadığım sürece fark etmeyecektim.
*Kedi beni görünce sevinecek. Yine eve giriyorum. Ona mama vereceğim. Mama saati çoktan geçti.
*Güzel bir gündü, mutluydum. Yine eve giriyorum. Işıkları yakmadan oturacağım.
*Ah. Yine eve giriyorum. Öyle çok iş var ki.
Ece Ayhan’ın sözdizimleri birbirlerine bağlanışı böyleymiş. Bir cümle ile özetleme de var elbette. Ama önce ve sonra yazılanların değeri çok büyük.
Sanırım bazı günlüklerde böyle cümlelerle alt metni görmek istediğim gibi görmüştüm. Hatta şöyle de diyebilirim, alt metni sadece yazının şimdisini oluşturan geçmişi ve geleceğini görmeye çalıştım. Metin yıllar önce yazıldığı için ben onun geçmişini ve geleceğini biliyorum. Şimdi yazdıkları da bana bunu doğrultuyor; o nasıl görüyor şimdisini?
Yazdıklarım da böyle bir şey olmalı. Bir zaman sonra bakacağım ki zaman kavramını nasıl işlediğimi göreceğim. Yazıdaki ilerleme dışında öğrenme aşamalarını izleyeceğim. Nereden nasıl çıkarımlar yaptığımı ve düşüncemin gelişimini… Yine de kesin olan bir şey var ki yazdıklarım hiçbir zaman tam olarak şimdiki beni anlatmayacak. Bu sadece ben’in kurgusunun kurgusu. Yazılarıma -158 sayfa oldu günlükler- bütün olarak ele almak isteyip gözden geçirdiğimde, neden bütüne ulaşmak istediğimi belirleyip birçok yerlerini değiştirecek, silecek, yeni düşünceler ekleyecek, geçmişi değiştireceğim. Bu değişimler son ben’in değişimi öğrendikleri ölçüsünde olacak. Bunları sadece okuyarak da öğrenmemiş olacağım, küçük hikayelerim bunları –anımsadıklarım ya da anımsanması gerekenler- destekleyecek. Bütün her şey zihin denilen kara kutuda yazılı. Bu başka olaylarla yüzeye çıkacak. Hiçbir şey unutulmuş değil, unutulmaz. Sadece ilerleme adı altında psikolojinin itici ivmesiyle gelişecek, değişecek.
Bugün bunları yazmıyor olsaydım yarın –gelecekte- kapıyı aynı şekilde açıp içeri girecektim.
*
Lise öğrencileriyle sohbet ediyorum. Onlara deneyimlerimi anlatıyorum. Kitaplar üzerine konuşuyorum. Dilin önemine değiniyor, nasıl kitaplar okumak istediklerini kendilerinin karar vermesini istiyorum.
*
Arka kapakta yazılanların önemi. Ters gelen bir kelime ya da kurulan cümle ardından bu eser okunmamalı diyorum. Bu ters düşüş şimdiki dünyada genel kullanılanlardan ise yani. Neredeyse böyle bir kitabı merakımdan almak üzereydim. Oysa zamanım değerli. Kadınlar için olduğu kadar erkekler için de ayrı kriterler vardır elbette. Edebiyat bir bulmacadır. Günlükler ve denemeler de öyle. Öğretici değillerdir. Gösterirler ve gören kendi deneyimleri birikimleri doğrultusunda da alır. Bir başka okuma yapılır, merakla dönülür kitaba. Çünkü unutulmamıştır ve anımsamak istenir. İşte yeniden yorumlanır. Bu edebiyattır.
Eleştiri yazıları –tanıtım yazıları değil- bize katmanları ve alt metni okumaları gösterir. Farklı pencereler sunar, yeni bir eser üretir. Bu yazıları okuduktan sonra bile kendimizin açtığı bir pencereden okumamızı sağlar. Kendi penceremiz ancak kendi hikayelerimizle açılır ve kendi hikayelerimize de açılır. Nasıl anlattığımız önem kazanır artık. Kurduğumuz cümlelerin kelimelerin anlamlarını fark ederiz. Yalanın ne olduğunu ve ne olmadığını fark ederiz. Her şey yalandır zaten.
Tanıtım yazıları olayları ilginç gelirse okuma isteğimizi kamçılar. Bize özetler. Özet değil kendimize açılan penceredir önemli olan. O zaman işte her gün farklı uyandığımızı fark ederiz. Duygularımız olur. Güzel duygular kadar önemlidir, karmaşık duygular. Sonuçlarını gördüğümüz de aynı şey yaşanmaz. Farklı şeyler olur.
Karışık okumalarımın birbirini beslediğini görmek beni mutlu ediyor. Bunun için okumak ve yazmak. Kaç hikâye yazdım bana ait. Neyse ki hiçbiri bana inandırıcı gelmedi de sürekli okuyarak anlamaya çalıştım ve böylece bütün yalanlar ortaya çıktı.
Kitlelerin bir araya gelmesi ve farklı davranışlarla karşımıza çıkması da böyledir. Onların dışında hiç kimse ne olacağını bilemez. Onlar bilirler ve hedeflerini gerçekleştirecek davranış duygu her şeyi anında doğru olarak farklı olarak bir başka planla sergiler. İşte bunu kimse çözemez. İlk olduğu için. Zaten çözüldüğünde önlerine duvar çekilecektir. Bunun yerine bir başka gelişim sergilenir. Evet geleceğin tahayyül edilmemesinin bu anlamda çok önemli olduğunu şimdi kavradım. Tarihi tekerrür edenlerin duvarları da yıkıma mahkumdur. Tarihi bilene elbette.
Tarih her zaman üst üste binmiştir. Silmek olanaksız. Ama farklı yaşama olasılığını da hâlâ içinde taşıyor.
*
Yeni okumaya başladığım kitap benim onu dinlememi sağlamıştı. Sonra da işte yazmama aracı oldu. Bunu bitirdikten sonra ne olacak? Bu da merak konusu benim için. Bu yazıyı belki de düzeltme gereksinimi duyacağım.
Emin olduğum bir şey var. Geçmiş şimdide benzer bir olayla karşılaşıldığında anımsanır. Bir velime bir şeyler söylemiştim. Çocuğuyla ilgiliydi. Saldırıya geçti, savunma diyemeyeceğim. Bir başka aynı olayı birkaç yıl sonra yeniden yaşadım. Aynı. Ben neredeyse aynı şeyleri söyleyecektim, o an işte geçmiş görüntü geldi, karşımda gördüm görüntüyü, söylediklerimi anımsadım, neredeyse aynı şeyi söylüyordum. Sustum. Daha doğrusu şaşırdığım için ne söyleyeceğimi bilmediğim için sustum. Söylene söylene gitti. Yine saldırmıştı ama ben sadece şaşkınlıkla karşılık vermiştim. Söyleyeceklerimi zaten anlamayacaktı. Çocuğunuz çok akıllı ama çalışmıyor, kurtarıcı cümlelerdir. Herkesin gerçeği inanmak istediğidir.
*
Manguel acaba benim onunla sohbet etmemi sağlayacak mı? Onun dinginliğini kazanmak ve meraklı bir okur olmak bile yeter bana.
Bir yanıt bırakın