GÜNLÜKLER -77-
26 Kasım 2018
Ne martıları görüyorum ne de ceviz ağacını. Ne narı ne de bulutları… Yuka bile, kedi bile sanırım özledi beni.
Bugün onlara zaman ayırdım. Hepsi iyi. Hava soğuk ve yağışlı.
‘Anılar, Paramparça’ da bitti. İçimde bir burukluk kaldı. Nedenini anlayamadım. Karışık biraz. Cumartesi günü okuma grubunun toplantısı var. Bu kitap hakkında konuşulacak. Belki buluşmadan sonra yazarım.
Bir yıl gibi bir süre içinde okuyup yazmaya çalıştım. İlk yazdıklarımı düşününce… Bir yıl gibi bir süre içinde okuduklarımın yazılarımı nasıl etkilediğini izleyebiliyorum. Fakat henüz ne yazmayı hedeflediğimi bilmiyorum. Her şeyi okumalarım yönlendiriyor. Akışa bıraktım kendimi.
Uzun zamandır kuramsal kitaplardan okumadım. Sanırım özledim. Çünkü bu tür kitaplarda, kendi hikâyelerimle düşüncelerimle örneklendirebiliyorum. Daha basite indirmeye çalışıyorum sanki. Hâlâ çocuklara bir şeyler vermek için örnek hikâyeler çıkarmaya çalışıyorum. Alışkanlık olmuş. Yaşadığım, dinlediğim, okuduğum hikâyeyi bir cümle ile özetmeye çalışmak… Bu özet işte bu kuramsal kitaplarda makalelerde inceleme yazılarında olabiliyor. Suat Derviş’i besleyen hangi kitaplardı, diye merak etmeden duramıyorum. Yalın bir anlatımı var, dolaylı anlatmıyor. Bakalım birkaç yıl sonra hangi kitabı aklımda kalacak.
Önümüzdeki günlerde can sıkıntısından, bol bol kitap okuyarak kurtulacağım. Şimdiden ne okusam diye düşünüyorum. Kütüphaneye girip araştırmak gerek. Fakat öncelik sanırım usta yazarlara selam veren kitaplarda. Okumak istediğim, hemen alıp okumak istediğim kitaplar var da okumak da öyle kolay olmuyor ki. Çok zaman alıyor. Okuduklarım aklıma geliyor… Şimdi düşünüyorum da ne düşündüğümü bilmiyorum. Demek ki -düşünceli gibi görünse de- her zaman düşünmezmiş insan.
*
Yine Manguel’den denemeler girdi araya. Bir ara bana sevdiğim bir romanın başlangıç paragrafını anımsattı. İnsan insana benzer ya öyle olmalı işte başka dünyalar da.
Okudukça merak ediyorum. Merak ettikçe okuyorum, nereye kadar gideceğini bilmediğim bir yol. Biliyorum, en sonunda pat diye düşeceğim kendi gerçekliğimizin ortasına. Belki de ilk eserlere, her şeyin başlangıcı olan, yaratıcısı olan ilk eserlere ulaşacağım.
Sanatın, insan hayatındaki yerinin ne denli önemli olduğunu ve neden sevilmediğini içimden hissedebiliyorum. Değişim zorlar ya öyle bir şey. Herkes kendisini yaratabilseydi kim başa çıkardı sürekli soru soran insanlarla? Kendi kendinle nasıl başa çıkardın?
Her okur kendi gölgesiyle okurmuş. Bu yazdıklarım da öyle olsun bakalım. Belki bir gün şöyle başlarım: Bir gün gölgemle karşılaştım. Her zaman başımda duran karanlık celladım.
Kedi geldi! Kara kara karşımda durdu. Küçük bulduğum dünyasında neler olup bittiğini anlamam olanaklı mı? Onu anlamaktan daha çok, sevmeye odaklanmışım. Yaşam alanımızda kurallarımızı belirlemişiz. Onu hiç cezalandırmadığım ve ödüllendirmediğim için çok mutluyum.
*
Noktalama işaretleri?.. Bugün beni bu kadar etkilediklerini hiç fark etmemiştim. Okuduğum kitapta yer alan cümlelerin arasındaki parantezler içindeki kelimelerin sonuna konulanlar beni çok etkiledi. Cümlelerden daha çok vurgu yapıyordu soru işaretleri ve ünlem işaretleri ve ben ne düşüneceğimi şaşırmıştım. (düşündüm!) (düşündüm?)
Kafam da karıştı.
*
Yarın deniz kenarında martıları izleyeceğim. Arkadaşlarımla kitaplardan, gerçeklerden, hayallerden konuşacağım. Kitabevlerine girecek, sayfaları karıştıracağım. Kitapların arasında olan insanları izleyeceğim. Bir kitap da ben alırım belki, Ece Ayhan’dan Başıbozuk Günceler.
Bir yanıt bırakın