YAZARLAR İMZA VE SOHBET İÇİN OKULLARDA
Anı yazmayacaktım. Kararlıydım. Yine yazmayacağım. En azından şimdilik. Bazı şeyleri yazmak istiyorum ama genelleme yaparak yazmam doğru olmaz. Benim yaşadıklarımı, deneyimlediklerimi herkesin yaşamış olması olanaksız. Bir de bu alanda yıllarımı vermişken…
Çocuklara yazmakla başlamak istiyorum. Bir yazar bakışı sunmak. Fakat sadece yazar olarak bakamıyorum. Sınıfa giren bir öğretmen, öğretmenler arasında bir öğretmen… Bu öğretmen olarak uzayıp gidiyor. Bunun bir de diğer tarafı var. Yazar olarak bir öğretmen; okullara imzaya gidiyor, öğretmenlerle birlikte… Yazar öğretmen de uzayıp gidiyor. Son olarak yazar olarak yer alıyorum. Yazarlarla birlikte olan, onlara imza günlerini düzenleyen ve öğretmen yazar olarak ağırlamalarda yer alan. Bir de işin veli kısmı var elbette.
Öyle zor ki. Ne istediğimi biliyorum. Herkesin ne istediğini de bildiğimi sanıyorum. Her yıl kuşak farklılıklarından kaynaklanan beklentileri biliyorum, çocukların değiştiğini, yani bildiğimi sanıyorum.
Bildiklerim bir yana, ben de istiyorum ki…
Yazarlarla çocuklar sohbet etsin, kitaplar hakkında konuşsun. (Yazar üstleniyor.)
Öğretmenler yazarlarla çocukların arasında sohbeti çocukların istekleri doğrultusunda yönlendirsin. (Öğretmen üstleniyor.)
Veliler, çocuklar ve öğretmenlerle birlikte kitaplar hakkındaki sohbetlere katılsın. (Veliler üstleniyor.)
Görev üstlenen herkes kitapları okuyor düşünelim, ama başka çocuk kitaplarını da okuyor olması gerekiyor.
Veli, öğretmen, yazar bir araya gelerek sohbet etmesi.
Öyleyse… Ben olmayacak şeyi istiyorum. İdeal bir okuma çalışması.
Şimdi nasıl oluyor imza günleri?
Yazarlarla çocuklar kısa bir sohbetin ardından, yazar imzaya daha çok zaman ayırıyor. Çocuklar çoğu zaman kitapları yeni almış oldukları için okumamış oluyorlar ve kitap hakkında konuşulamıyor. Teneffüs ve yemek saatlerine göre çocukların katılım süreleri belirleniyor. Zaten çocukları zil sesini işittiklerinde yerlerinde oturtmak olanaksız. Ama konuşma sırasında da oturtmak dinletmek olanaksız. Yazar kısa süre içinde bütün bu olumsuz durumlara rağmen konuşmasını toparlamak zorunda. Olabilirse. Ya da olduğu kadar. Öyle diyoruz. Yeni kuşak çok farklı. On yıl önceki çocuklar gibi meraklı ve dinleyici değiller. Öğretmenler yardım edebilir mi?
Öğretmenler öğrencileriyle olsalar da kalabalık grubu kontrol etmekte yetersiz kalıyor. Hazırlanan sorular klasik sorular oluyor. Kitabın okunmaması ve sınıf içinde işlenmemiş olması durumunda istenilen sonuç alınmıyor. Yazar bir oyuncu gibi rol yapması gerekiyor. Bunu destekleyecek olan da öğretmenler olabilir. Bu da yazar ile öğretmen arasında önceden konuşulması gerekiyor. Bu da çok zor.
Veli de ne istediğini bilmiyor ama beklentisi yüksek oluyor. Okula yılda bir defa yazar davet edildiğini düşünürsek, herkesin deneyimsiz olması çok doğal. Çocuk kitaplarını da okuma zamanlarının olmadığını da düşünürsek…
Bir imza gününü yazmak istedim.
Kitaplar yazarın geldiği gün alındı. Hazırlık yapma şansımız yoktu. Öğrencilerin dinlemeleri için aralarında dolaşıyorum. Bir yandan da sohbeti izliyor ve katılım sağlıyorum. Aynı soruları sormamaları önemli. Her soru ve yanıt dinlenmeli. Öyle olmuyor elbette. Diğer arkadaşlar deneyimsiz oldukları için izleyici durumda. Öğrencilerin imza için sıraya girmeleri çok önemli, karışıklık oluyor. Öğretmen yardımcı oluyor. Ben öğrencilerimin her zaman imzanın sonunda kalmalarını sağlıyorum. Zaman artarsa sohbet çok güzel oluyor. Özellikle okumaya ve yazmaya meraklı öğrencileri bekletiyorum. Grubun küçük olması sohbeti güzelleştiriyor. Bu sohbette de öğretmen olarak destek oluyorum. Klasik sohbetlerin dışına çıkabiliyoruz. Yazar da çocuklara sorular sorarak merak uyandırıyor. Ben de öğrencinin merak ettiği (kendi öğrencim olduğu için biliyorum) ama utandığı için soramadığı soruları sormaları için yüreklendiriyorum. Bir soru başka sorulara kapı aralıyor. Çocuklar ardı ardına ilginç sorular sorabiliyor.
Okulumuzda öğrencilerimle birlikte yazar ağırlamak benim en çok sevdiğim görevdi.
Benim yazar olarak gittiğim okullarda da ilgili meslektaşlarımla birlikte güzel bir ortam yaratıyoruz. Çoğunlukla böyle oldu. Öğretmen arkadaşlarıma neden onların da yazmadıklarını soruyorum. Bence yazmak gerek. En azından öğrencilerle birlikte günlük tutmak gerek. Bu da ideal bir çalışma. Bunu yaptığım için karşılaşılacak zorlukları biliyorum.
Günlerimiz oldukça sıradan geçiyor. Küçük ayrıntıları, mutlu olduğumuz zamanları, bizi mutlu eden olayları hemen unutuyoruz. Unuttuğumuz için aklımızda kalan hep olumsuz örnekler. Üzüntü, ağlama, tartışma, görevi yapmama… Uzayıp gidiyor.
Günleri farklı kılacak olan büyükler olduğuna göre, öncelikle bu velilere düşüyor. Başkalarından bekleyebilmek için, onu bizim yapmamız gerekmez mi? Bunu kaç kişi yapabiliyor?
Günlerimizin sıradan görünse de sıradan olmadığını ispatlamak için yıllarca öğrencilere günlük yazdırdım. Daha sonra da ben yazmak zorunda kaldım. Zorunda kaldım diyorum, çünkü ilk başlarda onların hatırlamalarını bekledim. Hatırlamadıklarını görünce iş bana kaldı.
Kitaplar hakkında veliler de söz sahibi oldukları günden bugüne kadar öğretmenlerin işleri zorlaştı. Yabancı yazarların kitapları üzerinde konuşulmuyor pek, çocukları istedikleri için almayı kabul ediyorlar. Ama yerli yazarların eserlerine genellikle eleştirel yaklaşılıyor. Bunu örneklemek istemiyorum. Sadece çok karşılaşılan bir sorunu örnek vermek istiyorum. En büyük sorunumuz.
Çocuklar ilkokul sıralarında küfür etmeyi öğreniyor. Çocukların küfür kullanmamalarını öğretmek öğretmenin görevi olarak düşünülüyor. Evde de kullanılmayan bu kelimeler nasıl çocukların dilinde olabilir? Kitaplardan değil herhalde. Sözlüğümüzde yer alan ve dışarıda sıklıkla karşılaşan küfrü öğrenmeleri çok kolay. Ama kullanmaları için ilk görev velilere düşmesi gerek. Veli yapamadığını, öğretmenden nasıl bekleyebilir ki? Öyleyse sözlükten çıkarılsın. Bu nasıl olur bilmiyorum. Kullanılmasını istemiyorsak, herkesin bildiği ama kullanmadığını söylediği bu kelimelerin dilimizden çıkarılması için önce sözlükten çıkması gerekmez mi?
İşte kitaplar için de geçerli olan bir şey. Çocuk haftada üç saat kitap okuyorsa, neredeyse her gün televizyon ve telefon için bu zamanı kullanıyor. Her şeyin kitaplarda aranmaması gerektiğini düşünüyorum. Kitaplar için yaptığımız denetlemeyi, televizyon ve telefon için ne kadar yapabiliyoruz?
Yazarla öğretmen arasında iletişimi sağlayabiliyor muyuz?
Biz birbirimizi ne kadar anlıyoruz?
Anlamayacak anlaşılmayacak çok şey var, biliyorum. Ne kadar çok şey beklediğimi de biliyorum.
Veli, öğretmen, yazar birlikteliğiyle kalınız. Çocuklar için her şey yapılabilir. Her şey onlar için.
Sayın Nermin Şenol, ben 16 yıllık sınıf öğretmeniyim. 11 yıl doğuda görev yaptıktan sonra 5 yıldır İzmir / Karşıyaka da Gülsafa Firdevs Kapancıoğlu İlkokulu ‘nda görev yapmaktayım. 3. Sınıf öğrencilerim ile kitap okumayı çok seviyoruz. Şimdide küçük öykü kitaplarımızı yazıyoruz. Birçok kitap okuma etkinliği yaptık. Bu etkinliklere annelerimizde katıldı. Bazı yazarlarımız mail atarak okulumuza davet ettim, meşgul oldukları için gelemiyeceklerini bildirdiler. Şansımı sizden yana da denemek istedim. 3/C sınıfı pırlantalarının, velilerinin misafiri olursanız bizi çok mutlu etmiş olursunuz. Saygılarımla.
Nihal hanım. Elbette gelmek isterim. Mayıs ayında İzmir’de olacağım. nerminkal@hotmail.com yazabilirsiniz. Sevgiler