SOKAKTA

SOKAKTA

Kapıyı çarpıp çıktım. Arkamdan bağırdı. “Geri dön. Beni dinlemelisin.”

Hiç de meraklısı değildim, onun nostaljik anılarını dinlemeye.

“Lütfen! Dön!”

Hiç umurumda da değildi, ne söyleyeceği.

Ağlıyordu. Hıçkırıklarını duyuyordum. Geri döndüm. Masanın yanındaki sandalyeye oturmuş, başını ellerinin arasına almıştı. Karşısındaki sandalyeye oturdum. Konuşmuyordu. Ben de bir şey söylemeyecektim. Bir süre ağladı, sonra sustu. Bana baktı, gözlerini sildi. Gülümsedi. Masaya dirseğimi koydum. Avuçlarımın arasına aldım yanaklarımı.

“Benim gençliğimde büyüklerimiz ne derse onu yapardık. Seni böyle büyütmedik, biliyorsun. Sadece beni dinlemeni istiyorum. Yani dikkate alman, düşünmen…”

“Sonra da senin istediğini yapmamı. Yani babamın…”

“Bilmiyorum. Ama daha önceleri babanın bildiğinden emindim. Dışarıda güvenliğini sağlayamazdık. Korkulacak öyle çok şey vardı ki. Can güvenliğin önemliydi. Sığınabileceğin bir evin olmalıydı.”

“Dışarıda başıma geleceklerden korktuklarınızı evde yaşattınız.”

“Seni sevdiğimizden…”

“Bu yüzden mi tartışmalar? Yani güven vermek için kavga etmek mi? Belden aşağı kelimeler… Kadın olduğum için baskı uygulamanız…”

“Biz de böyle büyüdük…”

“Bugün nostaljik takılmıyorsun.”

“Gençliğimi çok arıyorum. Bizim zamanımızda dışarıda olmak  güvenliydi. Kız arkadaşlar bir araya geliyor, geziyorduk.”

“Sadece kızlarla gezdiğin günleri mi özlüyorsun?”

“Evet özlüyorum. Kadın arkadaşlarımı şimdi daha çok seviyorum.”

“Parantez aç, erkeklere güvenme, kapa parantez.”

“Dışarıda hayat bir kadın için çok zor.”

“Çünkü bunu sen, babam ve sizin gibiler yaratıyor. Bunlar yaşanmayabilirdi. Ama baskın gelen söylemlere inanıyorsunuz ve inandıklarınız oluyorsunuz. Güvenilmez insanlarsınız…”

“Öyle söyleme. Çevrende her zaman güvenebileceğim yakınların vardı. Ama dışarıdakiler öyle değil…”

“Anlamıyorum, benim yakınlarıma ben güveniyorum ama başkalarına onlara güvenmelerini söyleyemiyorum. Anlıyor musun, bunu yaratan sizlersiniz.”

“Seni anlamıyorum.”

“Çok açık konuşuyorum.  Sen anlamak istemiyorsun.”

“Anlamaya çalışıyorum.”

“Her zaman anlattığın hikâyeyi anlatsana. 80’li yılları. Güvende olduğunu düşündüğün yılları…”

“…”

“Hiç de güvende değildin. Tarih gibi babalar vardı başınızda. Şimdi olduğu gibi tarih babaları ve tarih anneleri ve diğerleri.”

“Herkes korkuyordu. Can güvenliği…”

“Şimdi de herkes korkuyor. Ama doğru, o zaman polis gücünden korkardınız, değil mi? Baba korkusu zayıf kalırdı.”

“Ama ben dışarıdaki insanlardan korkuyorum. Sana bunu anlatmaya çalışıyorum.”

“Babam da dışarıda korkulacak bir insan mı?”

“…”

“Bilmiyorsun. Ya sen?..”

“…”

“Anlattıklarının gerçek olduğunu biliyorum. Çünkü her anlatışında aynı şeyleri söylüyorsun. Değişen hiçbir şey olmadı. Ama ben, her anlatışında değişiyor anlattıklarım. Gerçek olmadıklarını görüyorum. Temsillerinizden sıkıldım.”

Ayağa kalktım.

“Gidiyor musun?”

“Evet.”

“Gitme. Bana yardım et.”

Oturdum. Gülen gözlerine baktım.

“Tarih yok. Unut bunu. Artık yok.”

“Peki ne var?”

“Sen varsın.”

“Ya baban?..”

“…”

“Aşk var, ama o aşkı…”

“Dur söyleme. Sorularıma ben yanıt vermeliyim.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*