MEKTUPLAR -17-
25 Eylül 2018
Sevgili Lili,
Bugün kitapların arasına karıştım. Raflar dolusu kitapların arasındaydım. Güzeldi. Fısıltılarını işitiyor, gülümsüyordum. Ellerim için toz de sen, ben de harflerin bulaştığını söyleyeyim. En güzeli artık adı bile internette geçmeyen bir kitabı elime almış olmaktı. Kadın yazarların yazdığı öyküleri arıyordum sahafta. Raflar dolusu kitapların arasında nasıl ve nerede bulacağımı bilmiyordum. Bu sırada elinde bir kitapla çıka geldi orada çalışan adam. Derleyen… Olamaz! Aşkım dedim. Yeni yeni aşık olduğum yazar. Ona mı yoksa kitaplarla olan dostluğuna mı… Kitapların geceleyin fısıldadığını ondan öğrendim. Gecenin bir saatinde evdeki bu fısıltıları da, Emo’nun mırıltılarını da özledim. Sahaftan uzaklaşmak istemedim de yanındaki bir kafede oturdum. Yanımızdaydı kitap dolu raflar. Ne güzeldi.
Yalnız değildim, iki kişiydik. İki kadın. Yanımıza alıp gelmiştik sevdiklerimizi, onlardan konuştuk, aile, çocuk, dost… Bir kalabalık oldu kadınlar, bizi yalnız bırakmadılar yani dilimizde, düşüncemizde. Seni de aldım yanıma. Sensiz olur mu hiç?
Bugün küçük adadan ayrıldıktan sonra kalabalık caddeye karıştıktan sonra üşüşüverdi düşünceler, başladı iç konuşmalar. Aldığım kitaplara baktım. Dokundum parmaklarımla kapaklarına, başlıklar da yüreğime dokundu. Okumak ve yazmak var Lili. Bildiğim her şeyin yanlış olduğunu biliyorum ama yerine neleri koyacağımı bilemiyorum. Bu nedenle sana doğayı anlatıyorum, florayı. İnsan doğasını anlayamadım Lili, hep yanıldım.
Doğa dedim de ada aklıma geldi. Burada küçük bir adada yaşıyorum. Betondan duvarlarla örülü bir yukalık adadan farklı burası. Salona aldığım yukayı anlatıyordum; dışarıdaki nar ağacını, dut ve ceviz ağacını… Evdeki Emo’yu; dışarıdaki kargaları, martıları… İndiğimde kıyısına denizi dalgaları balıkları… Şimdi doğaya dair her şey var burada. Ama sana bunları anlatamıyorum. Çünkü benimle konuşmuyorlar. Rüzgârla, güneşle, bulutla, ayla, yıldızlarla konuşuyorlar. Ben de sessizce onları izliyorum. Narlar çatladı, mandalinalar sararmaya yüz tuttu. Limon, ceviz… Kuşlar cıvıldıyor. Bir iki horoz ötüyor yıkılmaya yüz tutmuş tek katlı kerpiç evlerin avlularından. Burada martı yok Lili. Topal martı senin yaşadığın kentte kaldı.
Gördüğün gibi ada hakkında yazılacak bir şey yok. Çünkü kendi doğalarında hepsi. Etrafı neyle çevrilirse çevrilsin onlar için hâlâ bir umut var nefes almak için. Aldığım kitaplardan biri de Doğa adını taşıyor. Anladığım, olmayan şeyleri, olması gerekirken olmayan şeyleri anlatıyorum. Özlüyoruz. Aşk mı dedin Lili? Bak gülümsettin şimdi beni.
Bugün mürekkepli kalem aradım girdiğim her kırtasiyecide. Aradığımı buldum sonunda. İki siyah kalem. Sana yazarken yazımın güzel olmasını istiyorum. Siyah ve beyazın buluşması. Bak o kalemlerden birini kullanıyorum şimdi. Keşke böyle sevimli olsa her yalan.
Kitapların arasından aldım Alberto Manguel’in Başka Ateşler adındaki kitabını. Latin Amerikalı Kadın Yazarlardan Öyküler. Bu öyküler bir şekilde büyülü, Lili. Sıradan hayatların, sıradanlığın dışında kalışını anlatır. Ellerinin olduğunu iki şekilde fark edersin; birincisi, parmaklarını açıp bir şeyleri tutmayı reddettiğinde; ikincisi, bir başka eli tutmak için elini uzattığında.
Bu gece birkaç kitap aldım sağıma soluma. Diyorum ki bugün okumasam da, dışarıdaki doğayı dinlesem. Rüzgâr öyle bir esiyor ki, ağaçların dalları kırılacak diye korkuyorum. Biraz üşüdüm, üzerime şal aldım. Yavaş yavaş güz yüzünü gösteriyor. Adayı düşününce, başka bir şey düşünemiyorum. Ada ise bana sessizliği sunuyor. Bu sessizlikte, sessizliğimde özlüyorum. Yukayı, ama en çok Emo’yu ve geceleyin odalara yayılan fısıltıları, mavi kanatlı topal martıyı özlüyorum. Elbette seni de özledim.
Şimdi bana eşlik eden bir kitap var, sayfalarının aralanmasını bekler. Alberto! Onun yazdığı önsöz. Onun seçkisinden kadın yazarların öyküleri… Başka kitaplar da var. Okunan son sayfada bırakılan kalemleri alıp sayfaları aralamamı bekleyen kitaplar.
İnsan unutuyor her şeyi. Bir adaya düştüğünde sessizliğini bozan sadece kitaplar oluyor. Sessizliğini bozuyorsun sonra sonra ve kalem sana eşlik ediyor.
Son metro geldi. Bu istasyonda sabahı edecek, gün ışımadan da yola çıkacak. Ses yok artık. Beni ara.
Bugün aldığım şiir defterini açıyorum.
“Geceye eşlik ediyor rüzgâr,
Uçup gidecek gibi karanlık
Uçup gidecek gibi ay ve yıldızlar.
Nereye?
Beni bırakıp.”
Bir yanıt bırakın