MEKTUPLAR -15-
8 Eylül 2018
Sevgili Lili,
Bugün üç kadın arkadaştık. Bilmediğimiz ne çok şey varmış; yaşadıklarımızı hiç mi anlatmamışız birbirimize? Biraz huzur istiyorduk. Paranın satın alamadığı huzur ama parasız da olmayan huzur. Bir eşim olsun, başımı sokacak evim, kaynayacak yemeğim… Ama mutlaka içinde huzur olsun, eşimde, evimde, yemeğimde…
Lili birçok şeye seyirci kaldığımı hiç düşünmedim. Girdiğim ortamlarda yanımda olan reçetelerim olurdu. Bir sevgi sözcüğü bazen, bazen bir dokunuş, bazen de ışıldayan gözlerle insanın içini saran bir bakış. Maddi ise geçici olacak bir miktar… Mendil yerine parmaklarım, umut adına fallarım, günü atlatmak adına bir meblağ. Oldu bunlar ama değişen ne oldu Lili? Bir şey değişmedi, kandırıldım ve ben de kandırdım herkesi. Anlıktı hepsi, an’ı yaşamak. Kandırmaktı birbirimizi, gerçekleşmesi gereken eylemlerin uzatılması. Belki ben de seni… Hayır sen çok gerçekçisin. Bana kanmamışsındır.
Bugün nerede kaldı kadın dayanışması bilemedim. Gözlerim açılmış yanı başımdaki kadının başka kadınlarla olan mücadelesini gördüm ya… Ben onun yaşadıklarını yaşamadım. Yaşasaydım ne yapardım biliyorum, konuşur konuşur ve anlaşılır konuşmadığımı söylerler ben de anlatamadığım için ağlardım. Ağlardım, ağlardım… Yazardım, yazardım… Ne mendil uzatan olurdu, ne de parmaklarını kullanan… Çocukların kirli parmaklarla silip kapkara yaptıkları yüzlerini az mı öptük seninle? Bitleri uçuşurken sarılmak istediklerinde geri bile çevirmedik de eczaneye gidip ilaçlardan az mı aldık.
Cuma günü yanımda yoktun ama telefonumun ucundaydın. Parmakların bakışların dokunuşların yoktu. Cumartesi günü buluştuk ya, kısa kestirdiğim saçlarımı karıştırdın parmaklarınla, yaramaz çocuklar gibisin dedin, mutlu oldum, yüzünde derin izler taşıyan kadının çocuklar gibi mutlu olmasına yetti bu hareketin.
Bugün saatlerce üç kadın oturduk konuştuk. Sadece meslek hayatımda değil, her zaman her yerde başkalarının yapması gerekenleri yaptığımı fark ettim daha doğrusu bu söylenirdi de bu defa kabullendim diyeyim.
Feminist bir dili kullanmam öyle zor ki. Oysa ne çok istiyordum bunu. Bataklık bile değil, fosseptik bir çukur bulunduğumuz ortam… Sadece batmamaya çalışıyoruz, yaşadığımız yeri evimizi süpürebilir, düzenleyebilir, yaşanabilir duruma getirebiliriz, camımızı açar içeriyi havalandırırız, bahar havasını, yaz rüzgârını, kuş cıvıltılarını eve alabiliriz. Camdan bakıp bir avuçluk gökyüzündeki bulutları, bir avuç toprağa kök salmış ağaçları izleyebiliriz. Ama hayır Lili, birbirimiz için hiç bir şey yapamayız. An’ın tadını hiçbir şey yokmuş gibi yaşatabiliriz ancak. Unuttururuz. Düşünce gücüyle evrene gönderilen dileklerin gerçekleşmesi için başkaları tarafından kanatlı güçlerin bize yardım edeceğini düşünürüz. Ah Lili, keşke bilmiyor olsaydım insanların evrene gönderdikleri mesajları. Hamburgerle açlığını gidermeyi, günlük dileğini, beklentinin çok küçük meblağlar olup karşılamayı…
İki gün önce yaşadıklarımı vicdan yaptım. Arada kalan ben oldum ve görevim bildim. Ne çok üzüldüm.
Üzgünüm Lili. Çok üzgünüm. Kuşları, ağaçları, dallarındaki meyvelere bakmaktan zevk almayı unuttum birkaç gündür. Eme de bekliyor sevgimi, onu da ihmal ettim.
Neden, diye soruyordum. Her zaman neden böyle yaptığımı açıklamam istendi, açıkladım, anlaşılır bulunmadı. Şimdi bu işkence sorgulamayı ben kendime yapıyorum.
Lili, mesleklerim hepsini bıraktım. İnancımı yitirdim. Anmıyor, anımsamak bile istemiyorum. Anlatmıyorum da anılarımı. Hatalıydım. Bak yine kendime döndüm ve nedenine. Öğretmen olduğumda ilk yıllarda herkes mesleğine geri döndü. Ben terk etmemeyi ve mücadeleyi seçtim. Çocuklara nasıl davranmam gerektiğini öğrendim. Özellikle kızlarımın ekonomik bağımsızlıkları için eğitimi zorunlu gördüm. Karne verilmezdi de aidatların yarısını ödemeleri için parayı ben ellerine verip, gidip yatırmalarını istedim. Konuşmayı öğrettim, benim üzerimde deneyerek öğrendiler bunu çocuklarım. Lili ayrılmam gerekti her yerden çünkü çocuklarım konuşuyor, haklarını arıyorlardı, şiddet ve baskı ben yapmasam da özellikle benim çocuklarıma, benim çocuklarım oldukları için, davranışları ve konuşmaları saygısızlık olarak algılandığı için baskıya da şiddete de maruz kaldılar, benim çocuklarım olması bunun için yeterli nedendi. Kurdukları bir cümle içinde üç öğretmenim kelimesi geçiyordu başka sınıflardaki çocukların konuşmalarında. Benim çocuklarım tartışıyordu da sonra ne oldu? Büyüdüler, herkes gibi oldular, değişen olmadı Lili. Ben başka kişilere, üstlerin yapması gerekenleri yaptığım için ortamları hep terk etmek zorunda kalan oldum.
Sorun en azından sorun bunlar değil. Feminizm hiç değil. Başka hayatları tanımayanlar ama başka hayatları görenler de böyle yaşayamadıkları, var olan düzeni bu kadınların bozdukları için düşman olmalarına yetti. Değiştirmek çok zor. Biz, erkekleri, eşleri, babaları erkek çocukları, kadınlar olarak çok mu seviyoruz ne? Kabullenmek, alttan almak… Ev dışında bizim için çalıştıkları masallarına inandığımız için mi? Bir gün değişeceğine inandığımız için mi? Susarsak söylediklerini işitebileceklerini düşündüğümüzden mi? Tartışmak kadar kendini ifade edebilmek de yeterli olmuyor Lili. Biz kadınlar birbirimizi bile anlıyoruz desek de anlamıyoruz. İğneler, çuvaldızlar bize batıncaya kadar anlamıyoruz. Herkese de açıklama yapmak yerine bizimle ilgili yorumlarını değiştirebilmek için verdiğimiz mücadele boşuna bu nedenle.
Tartışmak istemiyorum Lili. Kendimle bile tartışmak istemiyorum. Freud’un, aileden gelen ve kalıplaştırdığımız davranışlar sergilediği düşüncesine inanmıyorum diyeceğim ama bunun için de kendimizle mücadele etmemiz gerekiyor. Benzer olaylarla karşılaştığımızda bir önceki olayı ve aldığım tepkiyi çok iyi anımsıyorum. Susmayı öğreniyorum, saldırgan davranışlarla mücadele edemediğim için. Bir çocuğun üzerinde soğuk kış gününde yıpranmış bir hırka vardı. Toplantıda bir dirhem bir çekirdek giyinmiş anneye çocuğuna özen göstermesini söylediğimde ne laflar dinlemek zorunda kaldım bir bilsen. O kadından sonra böyle durumlarda hep o yaşadığım anlar gözlerimin önüne geldi de sessiz kaldım.
Biliyor musun, kitaplarım basılsın istemiyorum. Çünkü kitaplarımın arkasında durmak istemediğim gibi görsel yayınlarla mücadele etmek istemiyorum. Feminist olan olsa olsa ben olurum, mücadele benim mücadelem, yani başkalarına yardımı dokunmaz benim değişmem. En bilindik olan çekip gitmek çok uzaklara. Ada belleyeceğin ve inanacağın birkaç metre karelik ev yeter de artar bile. Birkaç yakın dost, diğer yandan birçok dost arkadaş yeter, sayfa aralarında kalsa da, sohbet edebileceğim… Yorum yapmayan, inançlarını kabul ettirmeye çalışmayan dost kitap kahramanları bunlar.
Bu gece hiç kimsenin arasına girip arabuluculuk yapmak istemediğimin farkına vardım. Uyanıklık yapıp bana sorumluluklarını yüklemelerini… Yeni mi fark ediyorum, belki öyledir.
Uzun süre yazamayacağım sana. Belki de yazarım. Yarın ne olacağını bilmiyorum inan ki. Bu kötü bir şey değil çünkü uzun zamandır böyle yaşıyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Sistemin benim üzerimden kendisini beslemesine artık izin vermeyeceğim. Benden yardım istemek yerine, sistemi sorgulamaları kendi haklarını aramaları gerekiyor. Yoksa an’ı yaşamak için beni bulacaklar yine. Değişen bir şey de olmamış olacak. Ben daha fazlasın yapmadığım için sonra onlara göre suçlu ben olacağım. Hayır Lili, ben artık aradığın yerlerde bulamayacaklar.
Lili, gidiyorum. Tatil ne kadar uzun sürer bilmiyorum. Bildiğim bildiklerim kadar yaptıklarımı da unutmak istediğim. İnadım var, distopya bir ürün vermeyeceğim. Ütopik düşünen yani hayal kuran ve yaşadığını bilen ama birçok şeyi bilmediğini kabul eden insanlarla birlikte olmak… Ne acı azınlık bir grupta yer almak. Aklıma niye geldi. Uzun süre sendika, eğitimin iyileştirilmesi için mücadele etti, yalnızlardı. Çocukları için olanlar kadar olacaklara da inanmıyorlardı. Dalgaların şiddeti… Şimdi yaşananlar, büyüklerin de mücadele vermesini sağladı ama artık çok geç kalınmıştı… Neden yalnız bırakıldığımı sorma zamanı. Çok geç değil mi? Şimdi onları mücadeleleriyle baş başa bırakıyorum. Neden yalnız bırakıldıklarını soruyorlar. Sence bunu bilmiyorlar mı? Bence biliyorlar Lili.
Meslekten arkadaşımla konuştum bugün. Çocuklara daha çok yardım etmek zorunda kalacağını söyledim. Bu çocukların sayıları da artmış olacak. Açlıktan derste bayılan, uyuyan çocuklar olacak. Kalemsiz, silgi ve kalemtıraş ve deftersiz… Çocuk bunlar… Ona benim son zamanlar yaptığımı yapmasını söyledim, paramız yoksa eldiven almak yerine onların soğuk ellerini ellerimizle ısıtmak. Ayakkabı değil, çorap almak.
Hiçbir şey istemiyorum Lili. Sadece bana benzeyen kadınların mücadelelerinde güçlü olmaları için yazmak dışında istediğim bir şey yok. Her şeyi olan ama olmayan huzuru arayan kadınlar için yazmak.
İki gündür olumsuz duygularla boğuşuyorum. Neden sorusunu sözlüğümden silmeye çalışıyordum. Bu gece yine nedenleri sorguluyorum. Beni anlamayacaksın belki ama yazmak istedim işte. Beni yorumlamadan dinlediğin yani okuduğun için, anlamak için çaba gösterdiğin için teşekkür etmeliyim. Kimse birbirini anlayamaz çünkü kendi yorumlarımızla anlamaya çalışılıyor, yargılıyoruz. Bunlara inanıyoruz, diretiyoruz doğru diye.
Bu yazdıklarım da kurgu değil de nedir ki? Artık herkesi sevmiyorum Lili. Ben böyle değildim. Artık herkese yardım edemiyorum Lili. Ben böyle değildim. Gidiyorum. Belki sana gittiğim yerlerden yazarım. Bir şey yapmak istemiyorum Lili. Hiçbir şey. Zaman bir gidip bir geliyor. Gitti. Gelmesini bekleyeceğim. Gelirse zaman, sana yazarım.
Buraya nereden geldim Lili? Yaşamlarında yapmadıkları, sorumluluk almadıkları gecikmiş işleri bana bırakmalarına çok üzüldüm. Dönen dolapları anlatmamalarından… Yalanlardan… Kullanılmaktan biraz da… Gecikmiş işlerin toparlayıcı olmaktan…
Lili hoşça kal.
Sevgiler.
Bir yanıt bırakın