YARATICI OKUMAK YAZMAK 22 Temmuz 2024 / Pazartesi
Akşam dersimiz çok iyi geçti. Bir öykü incelendi. Ardından katılımcılar yazdıkları öyküleri okudular. Editörüm yanıldı, yazılan öyküler farklıydı. Ortak olan dilin kullanılışıydı. Özellikle kadınlar konuşma dilinden farklı bir dille yazmışlardı. Betimlemeler olmazsa olmazlardandı. Çok başarılıydı. Sonra ben de GÖLGE öykümü okudum. Hocamız postmodern bir öykü, çatışmasız, durum öyküsü dedi, çok beğendi. Eleştiri almadım ama… “Buradaki gölge arketip olan gölge mi?” diye sordu. “Bilmiyorum,” dedim. “Belki bilinç altından gelen bir şeydir. Bilerek isteyerek koymadım.” Bir şey söylemedi. Ben onun yerinde olsam, ben de söylemez, uyuyan gölgeyi uyandırmazdım.
Ders çok geç bittiği için editörümü arayamadım. Gölge’nin yazımında ondan destek almamıştım ama yine de öykümün iyi bulunduğunu söylemek istemiştim. Bu iyi hangi iyilerle karşılaştırılacak ayrı melese.
Biraz kitap okudum. Sonra Gölge takıldı aklıma. Dört Arketip kitabını okuma zamanı gelmiş ama şimdi hap bilgiye ihtiyacım var. Nedir gölge? Kitabı karıştırdım. Sonra internetten yazılar okudum ve… Çok üzgünüm. Benim güzel kedime ve kedilerime bunu nasıl yapabilmiştim? Yaptıklarımı bir çırpıda anlatmam olanaksız. Belki Dört Arketip kitabını okudukça şekillenir. Psikolojiyi hiç sevmedim, sevmiyorum da. Eninde sonunda buna toslayacağımı bildiğim halde… Bunu da zamana bırakmalı. Belki de Gölge’yi bir daha okumamalıyım. Fakat şimdi masamdaki Gölge’yi nasıl seveceğim? Gölgeleri verdiğim sevgili kedim; bilinçli bir yazı değildi. Bilince çıktığında da çok farklı oldu. Beni bağışla.
İşte böyle. Yazmak kolay değil. Özellikle de yaratıcı günlüklerde. Çünkü yazdıklarınız gerçek değil ve yeni bir bakış yakalamaya çalışıyorsunuzdur. Ben anlatıcı olduğu için oltaya da geldiğiniz oluyor. Ben anlatıcıya öyle alıştım ki bırakabileceğimi sanmıyorum.
Gölge üzerine düşünerek yazmaya devam edersem müthiş bir roman çıkabilir karşıma. Bunu sevdim şimdi. Çatışmalı bir roman; üzerine biraz da aşk tozları serpince 😊 Yazmayacağım. Zaten masamdaki Gölge’nin altın gözleri var. Çok güzel, sırtındaki toprak ve bitkiyle doğayla bütünleşmiş bir kedi o. Kediler olmasa kitaplar bu kadar güzel olmazdı.
Bugün Ada’daki arkadaşımla görüştüm. Uzun sürdü sohbetimiz. Biraz adanın bağlarını, şaraplarını, dolunayını, denizini ve bütün bunların tarihi üzerine konuştuk. Bir ara bu konuşmayı da yazmayı düşünüyorum. Üzümü severim, şarabı severim, şiiri severim… Kedileri de severim. Köpeğim olsa, o peşimden ayrılmazdı. Bizimkilerle de yakalamaca oynuyorum, keratalar yakalanmıyorlar da.
Bu sıcakta dışarı çıktığımı, fotoğraf çektirdiğimi, restorana uğradığımı, markete girip alışveriş yaptığımı söylememe gerek yok aslında ama var. Markette tezgahın üzerinde yeni fiyat etiketleri duruyordu, post makinası değişmişti… Kısaca birbirimizden özür dilercesine ve yakınarak konuştuk. Gölge yanım desin ki, kavga et “Ne bu fiyatlar böyle?” diye. Ben diyeyim: Ama adres yanlış.
Bugün de öykü çözümledik işte. Güne dair bir şey yok. Gölge, altın rengi gözleriyle bana bakıyor. Çok sevdim onu. İsmi de güzel: Altın Gölge.
Hayat değiştirmelerle ve değişimlerle sürer gider. Siz olsanız da olmasanız da bu böyledir. Dönüştür, bir simyacı gibi…
Altın Gölge!
Bir yanıt bırakın