YARATICI OKUMAK YAZMAK / YAZMAK 19. 07. 2024
GÖLGE
Bilgisayarın yanında durmuş bana bakıyor; simsiyah bir kedi. Sırtında küçük bir çukur var, içinde de toprak. Kedi otu tohumu dikip sulamışlar. Onu çok sevdim. Üçüncü bir kara kediyi almayı düşünürken, dilsiz hareketsiz bir kedi geldi. Geldiğinden beri ona isim arıyorum. Eme, Karadut ve…
Tüh yine aynısı oldu. Hikâye yazma ruhum sardı bedenimi. Bu güzel kara kediyi anlatacak bir hikâye, sokakta kalırsa başına gelecek gerçek hikâyeler. Şu evin içindeki gerçekler öyle mi ya? Üç kedi, bir de ben mutlu mesut yaşar gideriz birlikte. Adı ne olsun? Evin kapısından içeri gireli yedi saat oldu. Ona biraz zaman vermeli.
Leyla’yla birlikte geldi Arda. Ayakkabılarını çıkarırlarken, Leyla’nın elindeki kara kediyi görünce çılgına döndüm. “Bu benim değil mi?” diyerek atladım üzerine. Kucağıma aldım. Hemen salona geçip bilgisayarımın olduğu masada ona yer aramaya başladım. Kitaplar, defterler, kâğıtlar, kalemler, kalemlikler, kahve fincanı, orkide. Yetmezmiş gibi üzeri yazılı havlu peçeteler. Ona dar bir yer açtım ve yerleştirdim, şöyle karşısına geçip baktım. “Yeri çok güzel oldu. Bilgisayarda çalışırken bana baksın. Bizimkiler masaya çıkmıyordu. Bu da masadan inmeyecek.”
“Teşekkür ederim,” dedim ve salona yeni giren Leyla’yla Arda’yı öptüm.
“Onu nasıl yaptın? Kalıp mı kullandın?” diye sordum Leyla’ya. Üçümüz de kara kediye bakıyoruz.
“Yo kalıp kullanmadım. Elimle şekil verdim.”
Güzel bir beden, minik bir burun ve kulak. Ağzına dokunuyorum. Gözleri iki çukurda kalıyor, iri iri. Renginden dolayı görünmüyor ama parmaklarımla hissediyorum gülümseyen dudaklarını. Bir gün benimle konuşacaktır, eminim.
“Çok güzel olmuş. El yeteneğin var demek ki.”
Karadut geldi, miyavlamaya başladı. Leyla, onu kucağına aldı, sevdi.
“İstediğin gibi üçüncü kedi de eve gelmiş oldu. Artık Karadut’un doğum yapmasını istemezsin,” dedi Arda.
“İstemem, istemem. Hayvanların öldürüldüğü bir ülkede, insanlara oyuncak olup sokağa atılacak bebişler vermek mi, asla.”
Bebiş. Sorumluluklarını aldığımız bütün canlılar bebiş. Arda bebiş. Leyla bebiş. Eme, Karadut bebiş.
“Karadut’u kısırlaştırmak için veterinere götürmeliyim,” dedim.
Nasıl yazmalı şimdi yaşanan bugünü? Herkes birbirinden değerli hikâyeleriyle burada bulunmakta. Leyla ne düşünüyor acaba? “Kırarsam yeniden yapar mısın? Ben çok sevdim bunu.” “Neden kıracaksın? Kırma,” diyor Arda. “Yine yanlış cümle kurdum. Çok sevdiğim şeyler kırılıyor. Eğer kırılacak olursa demek istemiştim.” “Yaparım, sorun değil,” dedi Leyla gülümseyerek.
Aklımdan değişik değişik hikâyeler geçiyor ama ben susuyorum, şimdi olduğu gibi.
Onlar gideli altı saat olmuş. Martılar uyanmış. Eme’yle Karadut uyumadı. Ona isim bulamadım. Zihnimdeki hikâyeleri yazmayacağım. Yarın akşam devam ederim. Yazsam ne olur? Yazmayacağım işte.
İki öykü okudum. Ben bugünü geçmişle bağlamak istemiyorum. Gelecek de istemiyorum. Mutlu mesut ev içi. Bütün imza kampanyalarına katılıyorum. Mahallemizdeki hayvanların bakımlarına destek oluyorum. Kendim için çok şey yapıyorum da… Başkaları için ne yapıyorum, diye düşünüyorum.
*
Eme’yle Karadut uyutmadı beni. Odalarda koşturmaya başladılar. Birbirlerine seslendiler. Gölge’yi oyunlarına katmak istediler ama o gözlerini kırpmadan onlara bakmayı tercih etti. Evet onun adı Gölge. İlk Leyla’nın gölgesini aldı. Sonra benim. Şimdi de Eme’yle Karadut’un gölgesi eklendi ona. Hepimizden bir parça taşıyor. Üçü bir araya gelecek, Gölge kedi otlarını büyütünce. Birbirlerini çok sevecekler. Masaya çıkmak için bir nedenleri olacak.
Kalktım. Miranda July’dan Öyküler okumaya başladım. Bir saat okudum. Artık benim de bir hikâyem var. Saçma sapan bir hikâye ama olsun. Vücut salgılarından alınan örneklerde, petri kutularında üreyen mikroorganizmaların gözlenmesi. Mikroskop altında incelenmesi, testler yapılarak isimlerinin konması. Sonra da antibiyotik tedavisinde kullanılması gereken ilacın seçimi. E.coli öyle güzel görünür ki mikroskopun altında, ölümcül bir etkisi olduğuna inanası gelmez insanın. Başka birçok bakteriler, mantarlar ve mayalar. İnsanı yiyip tüketen gözle görülemeyen canlılar. İçine işlenen. Keşke insanın içine işleyen cümlelere de bir ilaç olsa.
Gölge’nin gölgesi yok. Masa kara. Kırılmamalı, o kırılmasın diye. Fantastik bir hikâyesi olmalı.
Belki daha sonra anlatır.
Bir yanıt bırakın