SİL BAŞTAN – 19 Şubat 2023 /Pazar
Adıyla ilerler her şey. Sil Baştan adını boşuna almamış. Bugün annemle konuşurken onun yüzünden onun idealist kişiliğinden etkilendiğimizi söyledim. “Her şeyi de benden biliyorsunuz,” dedi. Bunun kötü bir ey olmadığını açıklamak zorunda kaldım. Birbirimizi etkilemiştik ama asıl sorun dönemin ruhuydu. “Modernizm, postmodernizm ve şimdi de metamodernizm. Biz bu üç dönemi de yaşadık.” Yorulduk ama hâlâ hayatta umut etmeye çalışıyoruz. Çok yorulduk didiştik, direndik, yol aldık. Sona ulaşmayı başardık ama yol çok yorucu ve yıpratıcıydı. Ardından parçalandık. Bütün yorgunluğun üzerine g0el de bütün bunları değerlendirip yeniden kalk ve yola koyul. “Kötü mü yaptım?” “Hayır, olması gerekendi ama çok yıpratıcı bir yoldu. Son vardı ama yol eğlenceli değildi. Şimdi yolun iyi geçmesi için bir şeyler yapmaya çalışılıyor. Sosyal ağlarda paylaşılıyor, asıl önemli olanın sonuç değil yolda alınan mutluluk olduğu. Buna da inanmıyorum ya neyse işte elimize bunu tutuşturuyorlar. Kendi başımıza bunu yapabilseydik eğer dünya bambaşka bir yer olurdu. İşte bir başka dünya arayışı ve umudu. Bok gibi günlük hayatı kabul etmeye çalışmak yerine, yeni bir yola katıksız çıkmak ne denli akıllıca bir iş olabilir ki? Annem oğlumla konuşmuş, yanına gitmek istiyor. “Ben, B. (kardeşim) ile gideceğim.” “Neden?” “Oğlumu özledim. Bu yetmez mi?”
Kardeşim ile akşam yeniden uzun uzun konuştuk. Hasta olma, depresyona girme lüksümüz yok. Kafamı dağıtacak bir şeyler yapmam gerekiyor. Kitap okumalıyım ve romanımı yazmalıyım. Yazamıyorum. Okuyamıyorum. Geçmişin kabusları duvarlardan çıktı, salonda dolanıyorlar kahkahalar atarak. Her birini tanıyorum. Oralı olmamaya çalışıyorum. Güzel anıları korkutuyorlar. Mücadele etmek… “Metamodernizmi okumaya başladım. Romanı çok sevdim. Yavaş yavaş okuyorum.” Yazacağım roman için öğrenmem gerekiyor. Biraz bipolara benzeyecek sanırım. Aklıma Dostoyevsky’nin “Öteki” adlı romanını anımsadım. Akıl sağlığımı korumam gerekiyor.
“Sen roman yazıyordun ne aşamada?” diye soruyor kardeşim. “Yeni baştan başlamam gerekiyor. Henüz yazmaya başlamadım. Günlük tutuyorum. Bunu da seviyorum. Yeni bir denemeden çok sil baştan bir şey.” Ona Sait Faik’i Sait Faik yapan şeyin günün öykülerini yazmayıp istediği gibi yazmasından gelir. O da klasik öyküler yazabilirdi ama istediği gibi yazmayı tercih etti. Yazmayı da bir hırs olarak görüyordu. Yazmamayı tercih ederdi ama yazdı. “Lüzumsuz Adam”ı yeniden okumak istedim.
Deniz suyu gibi tuzlu sularla duvarları siliyorum. Gözyaşlarını silmeye, her birini yerlerine gönderme çabası. İlaç dozumu biraz daha arttırdım. Bu yolculuk için sağlıklı olmam gerekiyor. Yatmadan, uyumadan, güler yüzle, güzel umutlarla, güzel yolculuklar düşüyle geçen dört beş gün olmalı. Birkaç günlük dediğim, bir yolculuk değil de ne? Umut, umut, umut…
Yorgunluk çöktü. Bipolar olarak yaşadıklarımı düşündüm, sanırım unuttum şimdi. Mutfağa bir elma almak için gidip neden gittiğini hatırlayamamak gibi bir şey. Yazmak için oturmak ve beyaz sayfaya kara leke sürmemek için unutmak. Eskiden fotoğraflar yaygın değildi. Birbirimizin acısını kelimeler olmadan anlatamıyorduk. Yazmak da ayrı bir acı veriyordu. Yazan için de okuyan için de böyleydi. Yazının yerini fotoğraflar ve haber yazıları aldı. Üçüncü sayfa haberlerinin öykülerini uzun uzun okumaya kimsenin ihtiyacı yok, zaten moral bozucu her şeyden uzak kalmamız öğütleniyor. Bipolar, bipolar… Kovucu anılar nerede? Neden geç geliyorlar?
Bu gece oturup romanımı yazmaya başlamalıyım. Bipoların hipomani ve depresyon arasındaki salınımları bir tür metamodern bir anlatı gibi duruyor. Anlatabilirsen elbette. Salınım. Salınımın durmasını değil yeni bir yolu açması bekleniyor. Onu yazabilecek kadar donanımlı olsaydım, önceki romanlarımda da başarılı olurdum. İlk romanım otobiyografik ögeler taşıyan bipolar bir kadının yaşadıklarını anlatmıştım. İkinci romanım basılmadı çünkü çok yetersizdi. Aynı yoldan yürümek istemiyorum. Hem düzeltmek yerine yeni baştan bir roman yazmak daha kolay. Yeni başlayacağım romanımı yeni bir yolculuk sunduğu için seviyorum.
Gözlerim ağrıyor, aldığım ilaçlar yazmamı engelliyor. Bu hafta evde olmayacağım. Dönünce yazabileceğim. Umarım editörümle buluşacağız tarihe kadar yazıyı ilerletebilirim.
Romanın ilk paragrafını yazdım. Gerisi gelmedi. Kalktım, mutfağa gittim. Ne alacağımı unutmuşum. Geri döndüm salona. Yuka’ya baktım, kaç gündür su vereceğim, toprağı kuru. Yazdığım paragrafa bakıyorum ama görmüyorum yazıları. Ne anlama geliyor acaba? Metafor mu?
“Evden çıktığında saat yürüyüş için çok geçti. Yine de parka gidecek, yürüyüş parkurunda birkaç tur atıp eve dönecekti. Hava mevsim normallerinin üzerindeydi. Üzerine mont almadı, evden eşofmanlarıyla çıktı. Beyaz spor ayakkabılarını giymişti, bu kış yağmur çok az yağdığından beyaz ayakkabıların kirlenme riski olmadığından hep bunları giymişti. Baharda giyilemeyecek kadar kararacağını düşünüyordu. Eski ama eskimeyen spor ayakkabılarını, o zaman giyebilecekti. Apartman kapısını açtı. Dışarıya çıkmasıyla yüzünü tatlı bir rüzgâr okşadı. Derin bir nefes aldı. Hava alacakaranlıktı. Parka gitti. Yürüyüş parkurunda yürümeye başladı. Onun gibi yürüyen ya da koşan insanlar vardı. Kafenin dışarıdaki masaları doluydu, üstelik bazıları montlarını sandalyelerinin arkasına koymuştu. Ayağı sendeledi, yolun ortasına kaydı, arkasından koşarak gelen adam az kalsın ona çarpıyordu. Yürümek, koşmak ve hız, düşüncelerini düzensizleştiriyor, birçok düşünce üst üste geliyordu. Palimpsest, dedi içinden. Günlük yazmayı kendini bildi bileli alışkanlık haline getirmişti. Yaz, yeniden yaz ve sil baştan yaz. Yazdıklarının bugünü anlattığından kuşku duymaya başlamıştı. Ne yazıyordu? Neden yazıyordu? Bir daha dönüp okumayacak olduktan sonra yazmak ne işe yarardı?”
Bir yanıt bırakın