KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER – 27 Kasım 2023 / Pazartesi, 08:30
Yalancısın, dedi Ayla. Ne oldu diye sordum. “Gözyaşlarını yanaklarından silmişsin.” “Ne olmuş?” “Yatarken yanaklarından süzülmez yaşlar, şakaklarından kulağına iner.” “…”
Öyküleri sonunda bitirdim. Birini okurken mideme tekmeler indi. Bulandı. Neredeyse öğürecektim. Bu kadar mı olur öfke? İnsanlar bu kadar öfkeli midir birbirlerine? Hiç mi insafa gelmezler? Sevmezler? Sevilmezler?
Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerini okumayalı uzun zaman oldu. Renkli gazetelerde renkli haberler yok artık, hiç olmadı da. Dedikodu ve ölüm dışında bir şey yok mu hayatımızda?
Ayla duşa girdi. Üzerindeki giysileri değiştirmek istedi. Ona bir tayt bir de kazak verdim. Kazağı pek sevdi, “Sıcacık,” dedi. Kedilerle oynadı. Kediler pek sevindi. Akşam dışarı çıktık. Güzel bir akşamdı; Ayla ve ben. Balık rakı meze. Kavun ve peynir. Sek rakı. Onu dinledim. Hikâyelerine bayılıyorum. Her birine aşk kokusu sinmiş. Benden kulağımıza gelen hüzünlü makamlı sanat müziği ezgisinde hikâyeler… Eve geç saatte döndük. Sızmışız koltukta.
Sabah gün ışımadan uyandım. Bilgisayarımı açayım dedim. Üzerinde bir kâğıt buldum. Birkaç dize yazmış Ayla.
“Pervane kuşları gibi çarpıyoruz duvardan duvara
Zamanın akışı karşısında biçareliğimize duyduğumuz hüzünle
Çektiriyorsun kaçıyor, büküyorsun yine çözülüyor
En iyisi bırakmak ipin ucunu, belki hüzünde kanatlanıp kelebek olur uçuşur kendi derinliğinde…”
Kahvaltıyı hazırlayınca onu uyandırdım. Şiirini -ben buna şiir demiştim- okuduğumu söyledim. Yazımı okuduktan sonra yazdığını söyledi. Yazımın onunla sohbet etmesine çok sevindim.
Öfke üzerine konuştuk. Yıkıcı duygulardan biri olduğuna hemfikirdik. Ama herkesin aynı anda birbirlerine her daim öfke duyması dışında bir şey yapmadığına inanmak doğru değildi. Gün içinde birçok duyguyu yaşardık ve biz hangisini cımbızlamak istersek onula hikâyelerimizi döşerdik. Okuduğum öyküler bana bunu anımsattı.
“Binecek bir şey arıyoruz,” demiş adam. “Hayırlı olsun araba mı alacaksınız?” diye sormuş annem. “Yok oğlana gelin bakıyoruz,” diyerek gülmüş. Annem bir daha o adamın bahçeye adım atmasını istememişti. Babam ise yine de onunla zaman zaman görüşüyordu. Bu bir öykü konusu olabilir ama öfkeyi mi cımbızlayacağız? Öfke insanın başkalarına da öfkeli davranmasına neden olur. Zincirleme uzar gider. Yakın çevremde iki kan davasıyla karşılaştım. Bir yıl olmadı, Batı’da yaşanan dava. Bir adam, kanlısını silahla öldürdü. Karşı tarafın öç almasından korkan aile çocuklarını dışarı bırakamaz oldu. Sonrasını bilmiyorum. Diğerinin de hikâyesini uzun uzun dinledim. Yıllar sonra çıkan af yasasıyla içeriden çıkan adam ailesiyle birlikte göç etmek zorunda kaldı. İki tarafında öfkesini yenemediğinden eminim ama günlük hayatlarında yine hiçbir şey olmamış gibi davrandıklarına inanıyorum. Sürekli içlerinden birinin öleceği düşüncesinde değillerdir. Benim yazacağım onların hikâyesi de cımbızlayacağım bölümlere göre belirlenecek. Henüz bunu bilemediğim için yazamıyorum zaten. Öfkelendirmek değil, okurun çözümleyeceği bir öykü olmalı diye düşünüyorum. O insanları anlamak gerçekten zor. Belki anladığım anlar olmuştur ama ben hatırlamıyorumdur. Bilmiyorum.
Ayla onun da bir zamanlar bir adamı öldürmek istemiş olduğunu söyledi. “Eğer ölmesine neden olsaydı, ben de onu öldürecektim.” “Ama bu çözüm değil.” Şimdi ne düşündüğünü sordum. “Hiç düşünmedim. Hemen yanıt veremem,” dedi. “Ya sen, sen hiç düşünmedin mi?” “Hayır. Tartışmak istedim ama asla aklıma gelmedi. Daha doğrusu çocukluğumda öldürdüğüm karıncalar aklıma gelince, ölmelerinden çok korktum. Karıncalar yemeklere kadar geliyordu. Mutfaktan hiç eksik olmuyorlardı. Hâlâ geliyorlar ama ben onları uzaklaştırmak işini anneme bırakıyorum.
“Bir şeyi açıklamak istiyorum. Köylerde geliri çok düşük olan insanlara, dağlardan gelen sularını alıp, çeşmelerle evlerine götürünce para vermeleri istendi. Ardından elektrik için… Neyle ödeyeceklerdi? Kendisine bağımlı hale getirmediler mi?”
“Bu da nereden çıktı? Konumuz bu değil. Öfke…”
“Ben buna öfkeleniyorum işte.”
“Bugün iyi değilsin. Öfkelisin. Yazma bunları sakın. Çözümlemeden yazma. Daldan dala atlıyorsun.”
Onu dinlemeyeceğim işte. O gitti. Ben hâlâ yıkıcı duyguları, öfkeyi düşünüyorum. Bir zamanlar birkaç defa okuduğum Yıkıcı Duygular kitabını düşünüyorum. Anımsayamıyorum. İş yerimde, evde kızdığım, sinirlendiğim çok oldu, öfke de dahil. Adı üzerinde yıkıcı; yıkıcı oldum. Tarihimizde de öfkeden gözü dönenlerin yaptıkları da unutulmadı. Bir öykü yazmıştım; “Bu öfke neden?” diye yazmıştı yazar. Yayımlanmamıştı öyküm. Öfkesi kendisineydi; baş edemiyordu çünkü karakterimin. Yok bu beni aşıyor. Ayla haklı.
Bir yanıt bırakın