KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER 27 – Aralık 2023 / Çarşamba
Akşamlar Rahatsız Edicidir, romanı üzerine bugün konuştuk. Bir çocuğun bunları nasıl düşünüyor olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ebeveynlerimizi kaybetme korkusunu her yaşta yaşıyoruz. Çocuk yaşlarda bu nasıl aşılır? Çocuk öykülerinde ayrılan ya da ölen ebeveynler… Gerçekten çok acı verici hayatlar var. Acının ömür boyu sürdüğünü artık biliyoruz; aldığımız yaşla yaşayarak, görerek, okuyarak bunu anlamaya çalışıyoruz. On iki yaşındaki kız çocuğu Jas da bu ebeveyn kayıp korkusunu atlatabilmek için her şeyi deniyor. Diğer iki kardeşi de öyle. Anne baba büyük erkek çocuklarının ölümünden sonra diğer üç çocuklarıyla ilgilenmez oluyorlar. Anne depresyonda. Baba ilgisiz. Tanrı’nın onları cezalandırdığını düşünüyorlar.
Çocuklar… Bizim zamanımızın sokakta oynayarak geçtiğini, şimdiki çocuklardan şanslı olduğumuzu düşünürken, bu ne kadar doğru? Acaba tam olarak hatırlıyor muyuz? Travmalarımız var mı? Kurgu nasıl olsa bu roman, diyerek kitabın son bulmasını istiyorum. Bir çocuk için çok ağır bir durum. Anne babanın büyük çocuğun kaybının ardından şap hastalığına yakalanan hayvanlarını da kaybedince… Çocuklarını düşünemeyecek durumda olmaları… Depresyon tam olarak bu duruma düşmek olsa gerek. Travma, travmadır; olayın şiddeti ne olursa olsun. Günümüzde, depresyon ilaçlarını sık kullandığımızı düşünecek olursak… Ne acı. Ama bir zaman sonra acımıyor mu ne, çünkü okumaya devam ediyorum.
Romanda anlatılanların dünyanın herhangi bir yerinde yaşanabileceğini düşünmek beni ürpertiyor. Bu cümleden sonrasını düşünemiyorum. Kriz yönetiminde hiç başarılı değilim. Devam edersem iki ucu boklu değnek olacak gibi. Tutulacak bir yeri yok. Gruptaki konuşmalardan sonra kitabı iyi ki okumuşuz dedim. Bir çocuğun varsa, depresyona girmek gibi bir lüksün olmamalı, dedim kendi kendime ama geçmiş olsun iş işten geçti. Ben de romanın bu tarafından okudum, ne yaptığım.
Din baskısının, insanların yönetilmesinde kullanılması, yönetenler için kolaylık sağlıyor. Tek tip insan, tek tip düşünce, tek tip yaşam… Sınıf yönetimi de demek ki böyle oluyormuş. Korkular, kurallar, olması istenen şeyler. Herkes aynı şeyi düşünürse iş çok kolay. Tek tip çocuk; farkları sadece ders notları. Ben her birini ayrı düşündüğüm için tek bir doğru arayışım sonuç vermemiş. Hangi birini anlatmalıyım ki. Benim de korkularım vardı ve Hasan’ın derste uyumasına kızamıyordum; uykusuz olur da eve giderken araba çarparsa… Evet korkum Hasan’a araba çarpacak korkusuydu. Yaramaz Mücahit; çok dayak yiyecek bir çocuktu ama vuramazdım. Benden sonra dayak yememesi için yaramazlıklarını azaltması gerekiyordu. Ona ilk tokat atan ben olmalıydım. Severken yaptığımı yaptım, yanağına bir tokat. Severken belki de canını acıtıyordum. Vurduğum vurmak değildi. Sınıfta, dolaptan bir şey almak için sırtımı sınıfa çevirdiğimde bana örümcek attı; çığlık attım; herkes güldü. Güldüm. Sandalyeme raptiye de koyabilirdi. Koymadı neyse ki. Mustafa ile Melih ben yokken tokat yediler. Ben ikisine de sesimi bile yükseltmemiştim oysa; ömürleri boyunca da dayak yemeyecekler arasındaydılar.
Kitabı özetledim. O, kitabın ilk sayfalarını okumuş, sonra bırakmış. Çocukluk travmalarının her çocukta olduğunu söyledi. Sadece anımsanmıyor olabilirmiş. Peki kişi anımsamak istemiyor olabilir mi? Bu kitap anımsatmaya yönelik. Bir şekilde ucundan köşesinden de olsa dokunuyor. Oysa ben bu romanın abartı olduğunu düşünüyordum. Yazarın büyük bir cesaret gösterdiğini düşünüyorum. Kendi yaşamından izler taşıyormuş. Genç bir yazarla karşı karşıyız. Arkadaşlar arasında daha önceleri hiç konuşmadık çocukluk travmalarını, aslında anlattıklarımız olaylar vardı. Bunlar da sonunda dayak yediğimiz olaylardı. Acaba romandaki Jas’ın ailesinden ilgi görmemesi ve cinsel yönden kendini tanıma dönemlerini biz de yaşadık mı? Hatırlamıyor muyuz? Ya da hatırlamadığımızdan emin miyiz? Ben böyle bir şey yazamazdım, kurgu bile olsa yazamazdım; kendimi anlattığımı düşünülür diye korkardım, dedim. Şimdiki kuşak korkmuyor, dedi. Bizim kuşağa benzemiyorlarmış. Bizim çocukluğumuza nostaljik yaklaşımlarımızı anlamıyormuş. Şimdiki çocuklar şanslıymış aslında. Acaba, dedim, travmaları hatırlamadığımız için bize öyle geliyor olabilir mi? Her çocuğun travması vardır. Kitap beni nerelere götürdü. Ama beni asıl huzursuz eden, yaşattıklarım oldu.
Bugün kafamın neden karışık olduğunu anlayamıyorum. Kitap kadar, üzerinde yaptığımız konuşmalar da beni çok etkiledi. Sahi ben neler anımsıyorum? Bu sorudan sonra bir suskunluk oluyor ki korkuyorum, bir şeyler anımsayacağım için. Kendi halimde doğayla iç içe mutlu olmaya çalışan bir çocuktum. Arkadaşım da yanımdan ayırmadığım kardeşimdi. Bence bu kitabı herkes okumalı. Şimdiki gençler neler yaşamışlar ve yaşadıklarını nasıl anlatıyorlar…
Yok, bu romanı elime aldım alalı, düşünemiyorum. Bir Türkiye haritası gözlerimin önüne geliyor. Sonra dünya küre haritasını görüyorum. Düşünüyorum, düşünmeye çalışıyorum ama olmuyor. Hatırlamıyorum demek bile korkutuyor beni. Hatırla hatırla hatırla… Yaşattıklarım ve yaşadıklarım. Çocukluğumda okuduğum kitapların korkuttuğu kadar, kimse korkutamamıştı beni. Hatırladığım bu. Bir de silahlar korkutmuştur. Hatırlıyorum silahı. Elbette babamındı bu küçük silah. Yaşattıklarım; depresyon ve mani. Göz pınarlarım sulandı ve rahatladım. Artık romanı sonlayabilirim.
Yeni bir kitaba başladım. Venedik’te Ölüm. Yarın da Hıçkırık kitabını konuşacağız. Bir aşk romanı, Kerime Nadir’in.
Bir yanıt bırakın