KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER   – 24 Aralık 2023 / Pazar

KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER   – 24 Aralık 2023 / Pazar

“Nayır, nolamaz!” diyor Cüneyt Arkın. Filmden alınmış bir bölümün videosunu  iki defa izliyorum. Türk filmlerini izlediğimde hep bu replikleri anımsarım. Bu Cüneyt Arkın’ın unutulmamasını sağlayacak.

Yoğun bir gündü. Çatışmalar değerlendirildi. Bu masum günlüklere onları karıştırmayacağım.

Akşamlar Rahatsız Edicidir, adlı çeviri roman bitmek üzere. Nasıl son bulacak merak ediyorum ama diğer yandan da merak etmiyorum. Çünkü dramın, son kırk sayfada mutlu sonla bitmesi olanaksız. Hiç düşünmüyor, yorum yapmıyorum. Başkasının acısını duymak böyle bir şey mi? Kulüpte okunmuyor olsaydı sanırım okumazdım.

Kediler yani bizimkiler… Birbirlerini yalıyorlar. Pazar temizliği yaptıklarını düşündüm. Biraz balık oyuncakları ile oynattım.

Ayla ile buluştuk. Akşam yemeğini birlikte yedik. Ona iyi geldiğimi söyledi. Bana da o iyi geliyor. İkimiz de suskunuz kendimize karşı. Konuşursak alacağımız sonuçları kestirebiliyoruz. Bölük pörçük, yüzeysel, sürekli değiştirilmeye çalışılan konular… Biraz uzak yakın geçmiş, biraz bugün, biraz gelecek. Uzun süren sessizliklerimiz.

Yazar arkadaşım aradı. Okuduğum romandan yola çıkıp sorular soracaktım. Nasıl ironi yapabilirim, diye düşünüyordum. Güzel bir gün geçirmiş. Keyfini bozmak istemedim. Bana askılı fotoğrafını gönderdi. Hava bu kadar güzelmiş. Biz buralarda kaban giyiyoruz oysa. Koy koy yürüyüş yapmışlar. Dokuz kilometre yürümüşler. Denize de girmiş. Sitede sokak lambaları yanmıyormuş. Balkon ışığını açık bırakacağını söyledi. Benim önerim kapatmasından yana oldu. İçindeki sıkıntıyı da İstanbul’a dönecek olmasına yordum. Aslında kitaplarımızdan da konuştuk. Güzel anımsamalar değildi, bu nedenle bu bölümleri yazmıyorum.  Edebiyat sohbetleri işte. Edebiyat dünyası biraz şansa bakar. Şansını da belirleyen… O benim şanslı olduğumu düşünüyor. “Evet bir bloğum olduğu için ve günlük yazdığım için şanslıyım,” dedim. “Senin de bir dönem bloğun vardı.” Şimdi yazmak istemediğini söyledi.

Bir başka yazar arkadaşımla konuştum. Edebiyat ana konu. Okuduğum romanı biraz anlattım. Neden böyle romanlar okuduğumu sordu? İki hafta önce okuduğum roman beni çok öfkelendirmişti. Bu da öfkelendiriyor ama dili öyle ki bana kabullenmiş gibi geliyor. Öfkesi… Evet öfkesi var ama kime? Buna tam olarak karar veremedim. Kulüpte bunu sormalıyım, diğer arkadaşların ne söyleyeceğini merak ediyorum. Onun duygusu daha çok acı, çaresizlik, ölüm. Kitaplarda kalan ölüm beni şimdilik etkilemiyor. Kin ve öfke kadar korkutucu gelmiyor. Oysa o, daha on iki yaşında bir kız çocuğu.

Yine bir yazar arkadaşım… Öykülerinde çatışmaları çok güzel kullanan biri. Ben çatışmasız yazmak istiyorum ama aslında benim yazılarımda da var. Açıkladım ona. “Sınıfta kırk öğrenci vardır ve bunların en az dördüne bağıramazsın. Onlar küçük bir uyarıyı ciddiye alırlar ve sonucunu da olumlu görürsün. Bu onların hayatlarının çatışmasız olduğunu göstermez. Sadece çatışmalardan kaçındıklarını gösterir. Diğerlerin yaşadıklarını yaşamamak için gördükleri ve okuduklarından etkilenip duygu, düşünce ve davranışlarını kontrol ettikleri anlamına gelir.  Başkalarının acısını mı yaşarlar bilmiyorum. Başkalarının acısının ne kadar farkındalar; onlar henüz çocuk. Bunu da bilmiyorum. Çocukluğumuzda okuduğumuz kitaplardaki çocuklar için ağlar, aynı şeyleri yaşamaktan korkardık. Evet evet sanırım korkardık. Kendimizi onların yerine koyardık. Şimdiki çocukların okuduklarının kurgu olduğunu bilmeleri gerekiyor. Hep macera mı okumalılar? Yanıtlarını bilmediğim soruları sormaktan vazgeçmeliyim. Belki birileri biliyordur, diyeceğim ama yanıtların çoğu yetersiz kalacaktır. Her çocukta, bıraktığı duygular, izler değişeceği için…

Yeni yıla güzel günlerle giriyorum. Yılın son haftasında iki güzel doğum gününün ardından yıl başı geliyor. Ben bir gün hatta iki gün öncesinden kutlamalara başlarım.

Eme miyavlıyor. Mama mı istiyor acaba? Poşetten mama alırken çıkan sesi işitince koşarak geldiler. Acıkmışlar.

Kafamda dönen bulutlar, dönen başım. Okuduğum romanı bu gece bitirmek istiyorum sonra da kurtulmak.

Buket’i aramıştım. Çünkü üç arkadaş taziyeye gideceğiz. Tarihini kararlaştırıyoruz. Erke gelen bir ölüm bu. Henüz yirmi iki yaşında.

Bugün bütün telefonlarımın, buluşmalarımın olumsuz tarafından bakıyorum. Sen miydin çatışma olmasın diyen?  Bugün herkes kötü gününde. Pazar günlerini çocukluğumdan beri hiç sevmem zaten. Pazar temizliği yapılır, evden çıkamazsın. Pazartesiye iyi başlamak için zihin temizliği de yapılması gerekiyordu.

Bizimkilerin karnı doydu ya, birlikte kucak kucağa yatıyorlar. En güzel yanları benim yatmamı salonda beklemeleri. Bizimkiler benden etkilendiler mi yoksa?

Yılbaşında başlayacak yeni günlüklerime vereceğim adı, buldum sonunda.

SON.

 

4 yorum

  1. Cumartesi günü Yakın Kitabevinde dinlediğim iki önemli çocuk yazarımız Dilge Güney Ve Güzin Öztürk’ü. Karşılakları sorunları çocuk, veli ve yayıncı üçgeninde anlattılar. Çocuklar artık kendi zamanımızın çocukları değil. Anlıyorum ki eğitimlerde öğrendiğimiz pek çok şey artık hükmünü yitirmiş. Ankara Kitap Fuarı gençlerin ve çocukların kimler için kuyruğa girdiğini gösterdi bize. Artık pek çok şey etkilemiyor çocukları. Olağan karşılıyorlar. “Kaçındığımız şeyleri artık kaçınmadan yazabilecek miyiz?” diye düşündürüyor beni. Sevgilerimle Nerminciğim. Yeni yılın sana, tüm insanlığa sağlık ve huzur getirmesini diliyorum.

    • Sevinciğim, her çocuk ayrı ve özel. Bu çocukların sayısı da oldukça az. Şanslılar mı bilemiyorum, kendilerini nasıl hissederler.

      Mutlu yıllar canım.

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*