KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER – 11 Kasım 2023 / Cumartesi
Bugün, on altı yaşına basan öğrencimle telefonda görüştüm. Telefonunu bir yerden aldım. Ona sürpriz yaptık. Telefonunu kimden aldığımı sordu, “Sürpriz,” dedim. Erkek arkadaşı beni buldu ve mesaj attı. İsteğini söyledi. Onun mutlu olmasını istiyordu. Bir de imzalı kitabımı imzalayıp yollayacağım. Akıllı çocuk, on sekizinde çalışan bir genç. Uzun yıllar sonra öğrencimin sesini duymak, beni mutlu etti. O da mutlu olduğunu söyledi. Liseyi dışarıdan bitirmeye çalışacak çünkü çalışması gerekiyormuş. Üç kız kardeş de lise eğitimlerini dışarıdan tamamlayacakmış. Sesi çok güzeldi. Onun öğrencilik yıllarını düşündüm. Sınıfta mutlu bir çocuktu. Okulu seviyordu. Başarılıydı. Kitap okumasını seviyordu. Arkadaşlarını seviyordu. Beni de seviyordu. Güzel şeyler olduğu halde aklıma gelen, çocukların yaramazlıkları oldu. Üzüldükleri, ağladıkları, kızdıkları, küstükleri zamanlar. Çocuklar, arkadaşlarıyla yaşadıkları sorunları çözerken ben ne yapıyorum? Elbette arada kalıyordum. Çünkü onlar çocuk ya çok geçmeden barışıyorlar üstelik birbirlerinden özür dilemeden. Ben kızarsam beni kötü olarak anılarına yerleştiriyorlar. Kötü ben oluyorum. Kızlar arasındaki anlaşmazlık genellikle birbirleri için arkasından söyledikleri sözlerden kaynaklanırdı. Kimi zaman da birbirlerine kırıcı sözler söylemiş olmaları sorun olurdu. Kim ne demiş? Ne yapmış? Erkeklerde ise argo kelimeler, küfürler ve şiddet durumlarında şikayet olurdu. Erkekler de kızlar da yaşayarak öğrenecekler diye düşünürdüm. Dövüşe dövüşe, küse küse sonunda nasıl anlaşacaklarını öğreneceklerdi. Yetişkin birey olduklarında birlikte yaşamayı öğreneceklerdi. Öğle değilmiş.
Neden yazdığımı düşündüm. Yazarların Odası kitabını okurken karşılaştığım soru. Neden yazmak istiyorsunuz? Yıllar önce bu soruya yanıt vermişim. Peki ya şimdi? Yanıtım yok. Günlük tutuyorum da neden? Anlatacak bir şey kalmamış artık. Bir kişi, iki kişi, üç kişi; ya sonra? Sanırım sonrayı yeni yazmaya başlayanlara bırakmalı. Düşünüyorum. Bir kelime bile düşmüyor zihnime. Çocuklara yazmaya başlamadan önce, onların yaşadıkları ortamı, yani okulu yazmak için başlamıştım. Sonra baktım ki yazdıklarım arkadaşlarım, meslektaşlarım; biraz da müfredat vs. Çocuklar kendileri yazsın istedim ama ilk çalıştığım okulda bunu başaramadım. O zaman ben çocukları yazayım dedim, kendisini bir kitapta bulmayı hayal edip hep kitap okuyan Muhammet için. Onu da arkadaşlarını da yazamadım. Haydi dedim düş kur onlar için. Kurdum ve yazdım. Güzel de oldu yazdıklarım. Yazarken mutlu oldum çünkü düş kurdum. Günlük tutmayı hep sürdürdüm ama herkesin okumasını isteyeceğim bir günlük yazmıyordum. Kendim için yazıyordum; kara günlükler. Herkese açık yazabilmek kolay değildi. Çünkü yalnızca kendime ait şeyleri yazmam gerekiyordu. Yazmak öyle bir şey ki iyi bir okur değilsen, yazın nerelere gider anlamazsın bile. Yakınlarını yazmak çok zor bu nedenle. Şimdilerde, kısır bir döngü oldu günlüklerim. Güzel günlerin unutulduğuna inanıyor, güzel şeyleri yazmaya çalışıyordum. Artık bir şeye inanmıyorum. Belki her şeye baştan başlamalı ama günlüklerle değil. Anlatacak bir şeyim kalmadı. Şimdi okumalı. Yazmalı da ama neden yazmalı? Yazarların Odası kitabındaki yazarların yazım süreçlerini okudum. Önümüzdeki Pazar günü Beksav’da yazarlar bir araya geleceğiz ve söyleşimiz olacak. Birbirimizi tanıyacağız. Onların yazılarını okudum. Her yazıda farklı şeyler buldum. Biraz ben, biraz hayalini kurduğum. Biraz onlar benden farklı. Mücadeleleri, emekleri, yazmaktaki amaçları… Neden okuyorum? Yazmak için mi? Hayır, kitapları okurken okur yolculuğu yapmak istemiyorum artık. Bunun için yaratıcı okuma kulüplerine katıldım.
Neden yazıyorum ki bunları? Bugün bir şey olmadı. Arkadaşlarımla buluştum. Yağmur yağıyordu. Fırtına çıkmadan önce kalktık, evlerimize döndük. Başım ağrıdı, ağrı kesici aldım. Okumak istesem de okuyamadım ağrıdan. Sonra ağrım geçti, okudum. Şimdi yazamayacağımı ilan ediyorum. Umarım öyle olur. Haftaya Pazar gününü yazacağım ama. Gençlerin alçak gönüllü, alçak sesli ya da sessiz duruşlarına yine şaşıracağım. Nasıl oluyor da eylemlerde sesleri gür çıkıyor? Soracağım, uygun bir ortam ve samimiyet yakalarsam. Ben kendimi sessiz bilirdim ama öyle değilmişim. Perşembe akşamı havaalanından eve taksiyle dönerken tartıştım şoförle, sesim çıktı nasıl olduysa, kendime şaştım. İstanbul turuna çıkardı beni ve ben de yarı yolda indim. Devam etseydim sanırım beni vururdu. İkimiz de çok sinirlenmiştik. İlginçtir ki şahsına yönelik hakaret etmedim, küfretmedim. Ne yalan söyleyeyim o da etmedi. Klasik cümleyi kurdu. “Paran yoksa taksiye değil otobüse bin.” “Para kolay kazanılmıyor. Sana vermek için çalışmıyorum.” Aslında verirdim. Yine verdim gerçi, beş yüz lira. Yetmiş lirasını kestim, bana yüz lira daha vermemi bağırdı. Vermedim. Beddua etti çocuğuma. “Ben de aynısını senin için söylüyorum,” dedim. Plakasını almadım çünkü ağzımdan kaçırırım da oğlum ve eski eşim kavga çıkarırlar diye. Belalının biriydi. İkimiz de Allah’a havale ettik, şiddete baş vurmadık. Başka bir taksiye bindim. Yetmiş lirayı ona verdim. Aldığım ucuz uçak ücreti, oldu bana normal ücret. Bunu da mı yazacaktım? Yazdım gitti.
Çocuklar için dostluk öyküleri derlemesi yapıyoruz. Dostluk nedir, okumalar yaptım. Kendi yaşantımdan bulmaya anlamaya çalıştım. Çok güzel öyküler yazdık hepimiz. Sonra düşündüm. Mutlu sonla biten öyküm gerçekte de olabilir miydi? Öğretmenlik süresince yaşadıklarımı düşündüm. Biz çocuklar gibi olamıyoruz. Yakınlaştıkça kirpiler gibi birbirimize batıyor dikenlerimiz. Uzaklaşmak zorunda kalıyoruz. Çocuklar unutuyor mu bilmem ama hemen konuşmaya devam ediyorlar. Kızlar dedikodu yapıyor, erkekler top oynuyor. Öğretmen de kim ki? Bu eskidendi gerçi; şimdilerde veliler özellikle anneler saldırıya geçiyor. Öğretmen de kim oluyormuş?
Neden yazıyorum ki? Deli miyim ne?
Eme ve Karadut, kendilerini sevdirmek için yanıma geldiler. Karşı komşumun küçük oğlu, Karadut için bir top hediye etti. Okunan kitap Yazarların Odası. Çocuk kitabı olarak da Dev Bir Benek kitabı. Kitap da var kedi de var bu günlükte.
Bitti.
Bir yanıt bırakın