GÜNLÜKLER -63-
10 Kasım 2018
Bir başka kitabı elime aldım. Çünkü aklıma takılan başka konular da vardı. Karar veremiyordum. Bu konuda en azından kendim için netleştirmeli, daha doğrusu bir başlangıç yapabilmeliydim. Madem kadın yazarları okuyacaktım, kadının edebiyattaki yerini, kadın bakışıyla kadın karakterleriyle dikkate almalıydım. Kadının kimliği nedir?
Kadın eştir (karım), kadın çalışandır(bayan/kadın), kadın annedir (kadın)… Bu kadına verilen kimlikler cinsel kimliğiyle ön plana çıkmıyor muydu? Bu cinsel kimlik neydi?
Evde özel hayat olan (psikolojik, fizyolojik, sözel şiddet…), sokakta taciz, iş yerinde taciz… Bu konular edebiyattan çok anlatılan hikayelerde yer alıyordu. Gerçek hayatlar olarak okunuyordu. Belden aşağı olan küfürler, cinsel hayatlarındaki yeri… Bunları belirleyen erkekti. Kadının söz hakkı yoktu. Konuşmak yok, bu onun özeli.
Neden kadının cinsel hayatı, cinsel tercihi bir cümle ile özetlenebiliyordu ve herkes ne demek istediğini anlayabiliyordu… Erkekler özgürlüğü savunurken, cinsel yaşamlarında özgürlüklerini savunurken, neden kendi aile içindeki kadınlar için sözünün bile geçmesi yasaklanmıştı. Neden bazı kadınlar için cinsel özgürlüklerinden…
Ne tuhaf, yani bana tuhaf geliyor. Bazı cümleleri değil günlük hayattan, kitaplardan alıntıda olsa neden günlüklerime yazamıyorum? Terbiyeli çocuklardık. Zamanın değiştiğini kabul etsem de biliyorum ki hâlâ aşksız, sevgisiz cinsel hayatları olmayan kadınların var olduğunu biliyorum.
Kadın yazarların eserlerini okurken sanırım bazı cümleleri alıntılamam gerekecek. Bazı erkek yazarların da eserlerinden alıntılar yapıp karşılaştırmam gerekecek. Belki farkı yakalayabilirim.
Kabul etmeli ki kadının yeri hâlâ erkeklerin yanında olma aşamasına gelemedik. Gün geçtikçe daha da geriye dönüş oluyor, kazanılmış haklar ellerinden alınıyor. İş hayatındaki kazancı da ancak aileye destek olmanın dışına çıkamayacak kadar az. Ucuz emek. Aile içine dönmesi, ev içinde emek vermesi için her şey yapılıyor.
Ev içinde ücretsiz emeği ya da dışarıda düşük ücretli işine ara verip eğitimlerinin hayat boyunca devam etmesi gerekirken… Neden başarı denilen mücadelede yer alan kadınlar seviliyor, bir yandan da sevilmiyorlar.
Bu gece bu kadar. Bunu düşünmemiş olsaydım, kadın yazarların eserlerini eksik okuyor olacaktım. Elbette erkek yazarların eserlerini de. Kadınlar, erkeğin yanındaki konumlarımı nasıl anlatıyor, erkekler kadınların yanındaki konumlarını nasıl anlatıyor?
Bu konuda dinlediğim onca hikâye yetmiştir sanırım. Şimdi okuyarak karşılaştırma aşamasında sıra.
Kadınlar çapkın, erkekler aşık mı? Tersi mi yoksa? Herkese göre değişiyor da olabilir. Suat Derviş’in kadınları beni düşündürdü. Kadınları tarihten alıp günümüze kadar taşımış olduğunu düşündüm. Farkında olarak okumam gerekiyor.
Ne acı, bir yanda namus yüzünden öldürülen kadınlar, cinsel istismardan travma almış kadınlar, dul oldukları için…
Ne acı, erkekler aşk acısı dışında bedel ödemiyor.
Kadın her durumda ölüyor, canlı görünen ölü kadınlar. İçlerinde kim bilir neler yaşıyorlar, bunları öğrenmek isteyenler gerçek hayat hikayelerini okuyabilirler. İsimleri verilmeyen, yazar olmak için değil başka hayatlara merhem olmak için kalemi ilk kez eline alıp yazan kadınlar. Kalemi olmayanların ise teybe alınan hikâyelerinin başka kadınlarca yazılmış kadınlar…
Doğdukları kültüre, adetlere göre hayatları daha doğmadan belirlenmiş kadınlar… Aşksız kadınlar. Neden kadınlar aşksız da kalıyor da, erkekler aşsız olunca çekip gidebiliyor?
Yine de aşk var, diyerek bugün de bitti.
Bir yanıt bırakın