GÜNLÜKLER -62-

GÜNLÜKLER -62-

9 Kasım 2018

Ne E ne de –Yuka’nın çiçeğinde teselli bulamıyordum. Sağanak bu gece başlamış olsaydı sanırım korkudan titrerdim. Okuduklarımdan olmalı. Benim de bir zamanlar rüyalarıma giren siyah pelerinli, yüzü görünmeyen, elinde hançer olan cellat kılıklı adam… Nereden rüyalarıma girdiğini bilmediğim adam. Evet bu gece geçmiş yaşamlardan esinlenen kabusu anımsadım. Yüreğime sapladığı hançer, defalarca defalarca…

Bu da bir hikayeye girebilirdi ama Suat Derviş’in de yazdığı gibi şimdiki yüzyılda korkunç değil komik kalır. Sokak ortasında nereden geldiğini bilemediğin bir kurşun yeter. Ya da bir toplulukta patlayan bir bomba…

Şu yazdıklarım bir etkilenme ile yazılıyor. Hani derler ya, etkilenmemek için okumuyorum. Oysa ben etkilenmek için özellikle okuyorum hatta birkaç kitap aynı anda. Birkaç kitap birden okuyunca daha etkili oluyor. Bunlara önceki okumaların anımsanmasını da eklersek…

1903 doğumlu olan Suat Derviş, ‘Anılar, Paramparça’ kitabında kendi yaşamını anlatıyor. Aslında hayatını yazmak istemişse de kaleme almamış. Bebeklik yıllarını yazmış. Berlin’de geçen yıllarını okuyorum şimdi. Yazar olarak, üstüne üstlük bir kadın yazar olarak verdiği mücadelesini merakla okuyorum. Suat Derviş’in betimlemeleri çok farklı. Benim betimlemelerimin ise yakın geçmişin izlerini taşıdığını biliyordum ama geçmişin de aslında çok yakın bir tarihte  olduğundan habersizdim.

*

Romanlardan çok anılar mı ilgimi çekiyor artık ne? Ya da romanlarıyla birlikte anıları okumak mı? İki roman ve bir anı. İçlerinden biri bitince elimdeki üçüncü romanı eklenecek. Okurken geçmiş bitmiş kapanmış bir dönemi mi izliyor olduğumu düşünüyorum? Her ne olursa olsun, edebiyatımızın gelişimini izlemekten memnunum. Kadınların var oluş hikayeleri. Gerek anılarıyla gerekse de romanlarıyla. Son zamanlarda artık aramızda olmayan kadın yazarları okumayı tercih ediyorum. Zaman öyle hızlı geçiyor ki, okumaktan romanımı yazmaya halen başlayamadım. Okumak daha ilginç geliyor. Selam verme…

Yıllar önce romanların birbirlerinden etkilendiğini okuyorum. Şimdi de öyle. Ama bu açık bir şekilde roman içinde anılıyor. Yazarın adı ya da romanın adı. Hatta bazen roman karakteri bile yer alabiliyor. Buna selam verme deniyor sanırım.

Acaba geçmişle bağlarımız kopuyor mu? Yaşam koşullarının zorlaşması ve gittikçe karmaşıklaşması bireyleri de etkiliyor olmalı. Zihin durmadan işliyor. Bazı şeyleri ayırt etmekte, farkında olmayı  engelliyor. Hep aynı hikaye.  Yoksulluk, yoksunluk, yıkım yaşam ve ölüm. Şanslıyım ki, geçmişin tekerrürünü aşma gücünü kazandım. Kör topal da olsa okudukça yeni pencereler açılıyor önümde. Kâğıtlardaki mürekkebin gücüyle…

Sahi ben aşkı ve sevgiyi anlatacaktım. Bilmiyorum. Ne geçmişini anımsıyorum ne de geleceğini tahayyül edebiliyorum çok eskilerde kalan mirasların. Her şey her gün değişiyor, yaşamak için sürekli mücadele vermek zorunda kalıyorsun. Reklam panoları değişiyor, tabelalar değişiyor, televizyon dizileri, sinemalar… Biz de gittikçe yavaşlıyoruz, bunca tekrarın içinde. Çalışan sadece bedenlerimiz, yorgun kalıncaya kadar…

İshak! Çiftçi modern yaşamı reddetse de, karşı koysa da engel olamıyor. Yıkılıyor, her şey gibi eski yıkılıyor ve yerine yenileri inşa ediliyor. Gelecek vaatlerine inanmıyor. Tahayyül edebiliyor. Eski zamanları örtmek kapatmak için yenisi yükseliyor üzerinde. Mimaride, işte, evde… Edebiyat değişiyor yeni… Değişen dille birlikte… Hikâyeler, yeni hikâyeler… Zamanın eserleri on yıl sonra yeni bir akımın tomurcukları olarak okunacak.

*

Şiddet ve savaş yer açıyor kendine. Çoğu zaman yer almıyor romanlarda. Hiç yaşanmamış, yaşanmıyor gibi. Çünkü diyorum, kendi kendime, çünkü herkes savaşı ve şiddeti yazamaz. Usta kalemler gerekiyor. Dar bir çember ev içleri. Sıcak, korunaklı görünüyor sarı ışıkları yandıkça.  Pencereden görünen kısmı da bir sınır. Sınırın ötesinde başlıyor… Yalandan kim ölmüş?

Sigmund Freud’u okumaya zamanım olacak mı? İnsanlar gerek yaşadıkları gerekse de kuşaklarından miras kalan travmalarını nasıl atlattıklarını da okumak istiyorum. Tarih tekerrürden ibaret değil artık. En azından farkında olanlar için. Bununla ilgili okuduğum roman var mı, diye düşünüyorum. Romanları sürekli değişim gelişim gösteren yazarlar ve romanları… Hangisini anabilirim ki? Bir zamanlar anlatılan ve dikkatle dinlediğim tanık olduğum hikâyeleri karşılaştırırdım. Şimdilerde ise romanlara bıraktı yerini. Romanlar, anılar…Bana ait olmayan ama hayatıma giren başka dünyalar, hayatlar… Her birinin ayağı bu dünyada, gerçekle bağlantılı. Fark sanırım yeni bir pencere açabilmiş olmasında ve zihninin kıvrımları arasında geçenlerden seçtiklerine…

Alberto Manguel okumaya gereksinim duyuyorum. Kitabı bekliyor masamın üzerinde. Elime alıyorum, arka kapak yazısını okuyorum. “Ve ortaya geçmişin kayıplarıyla malûl bir kent manzarası çıkıyor.” Dönüş romanının ikinci baskısı yapılmış bir ay içinde. Biraz soluk alacağımdan eminim, güçlü kalemi var. Her şeyi soğukkanlılıkla aktaracak.

Başka?.. Şimdilik başkasında gözüm yok.

*

Bu gece iyi ki sağanak başlamadı. E uyuyor karşımdaki koltukta, yanı başımda Yuka’nın çiçeği yavaş yavaş açılmakta.

*

Sağanak başlarsa başlasın.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*