KARALAMA DEFTERİ -1-

KARALAMA DEFTERİ -1-

18 Şubat 2019

Onun adını bugün andığımda hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Lilith. On beş yıl önce arkadaşım, bir dergi yazısını göstererek beni tanıştırmıştı. Bugün ise onu unuttuğumu fark ettim. Hakkında yazacağım bir şey yok.

Ne yazacağım?

Korku.

Bir kadının olduğunu biliyordum, bana karşı olan bir kadın. Adını bilmiyordum. Al basması diyorlardı. Uyuma, bekle başında. Adını bile bilmediğim bir kadının varlığına inanmak. Korku. Kimse bilmiyor adını. Kim olduğunu bilmiyor. Neden bu hikâyenin anlatıldığını da bilmiyor. Bilinmeyen korkutuyor.

Yıllar sonra kadın arkadaşıma anlatırken buluyorum kendimi. Yaşadığım toplumda inanılmayan, yer almayan bir mitoloji bir şekilde dönüp dolaşıp yer ediniyor kendine. Bir yandan da izlerini takip eden kadınlar onu başka inanışlarda buluyor. Adı Lilith. Bir başka mitolojiye göre de adı İnanna. Bu da Türk mitolojisinde. Fakat Türk Mitolojisi kitabında adına rastlayamıyorum.

Korkuyu kurcaladıkça başka hikâyelerin de anlatılabileceğini fark ediyorum. Bu kadın Adem’in ilk eşi. Eşitlik isteyen ilk eş, Adem ile eşit olmak konusunda anlaşamayıp ayrılıyor. Bundan sonra da diğer kadının yani sadık ikinci eşin korkusu oluyor. Bir kadının en büyük düşmanını kadın olarak görülmesine şaşmıyorum. Bir kadının en büyük düşmanının kendisi olduğu düşüncesi de artık şaşırtmıyor. İkisi de kadına götürüyor beni. İki kadın. Diğer kadın ya da diğer yanı. Eşitliğe inanan kadın. Kadının kadınların arasına giren, erkeğin kaburgasından yaratıldığına inandıran kim? Bu mitolojinin hikâyesini yaşayan kim?

Her şey bu hikâyenin nereden geldiğini öğrenmemle başladı. On beş yıl önce başlayan ve sonra benim de sorular sormama neden olan hikâye ile. Hayat sıradan geçiyordu koşuşturma içinde. Sonra unuttum onu. Yapılması gereken birçok iş beklerken mitolojiyle uğraşmak lüks değil de neydi? Güzel bir hayat vardı, erkeklerle birlikte omuz omuza yaşamak, hayatta kalmak mücadelesi verilirken, umut vaat ederken. Bencillikten başka neydi? Dursundu batıl inanışlar. Anadolu’da kalsındı. Yüz yılların izlerini zihnimizde taşıdığımızı bilmiyorduk. Yaralı bilinçler. Sarılması gereken başkalarının yaralı bilinçleri vardı. Temizlenmesi gereken bilinçler. Sofrada bile yerimiz yokken mi yoksa yerimizi vermişken mi, tam emin değilim. Sırası geldikçe işlenen korkular. Korkunun her türlüsü.

Değiştiremezsin sistemi. Kendini bile değiştirmek büyük mücadele ister ve bedeller ödenir.  Denir. Kadınlar, güçlü kadınlar ödedikleri bedelleri yalnızca çok yakın kadın arkadaşlarıyla paylaşır, yazıya dökülmez. Yazıya dökülenler ise yaşanan gerçek dünyada olmayan kadınlardır. Biraz ütopya biraz da distopyadır. Kaybedecek bir şeyleri kalmayan kaybeden  kadınlar. Ne güzel yenilmişlerdir. Ne güzel. Hayatlarıyla ödemişlerdir bedelini. Zihinleriyle ödemişlerdir bedelini. Birçok kadının bilmediği, tanımadığı kadınlar. Yıllar sonra karşılaşacakları diğer kadın kendi yanı.

Kadın yazarların yazdıkları kendi hayatlarının hikâyesi olarak değerlendirilmiş, yargılanmışlar, yok var arasında sayılmışlardır. Masal kahramanları, gerçek dünyanın. Her şey salınımla başlar. Var yok arasında. İnanmak inanmamak arasında. Sorulan sorulamayan sorular arasında. Kuşku bir kez düşmeye görsün, düştüğü yeri yakar. Bataklık denir, bahçelik; uçurum denir, uçmak; korkmak denir, cesaret. Bahçelik, uçmak, cesaret bir uçta. Bataklık, uçurum, korku. Delilik. İkisinin arasında salınan karalanmış bir defterdir. Yazılanlar ütopya ile distopya arasında gidip gelir. Ortasında görünen düş. Yaşlı bir kadınla kız çocuğunun arasına yaşanan sistemin dışında kalan. Yaşlı kadınlar yaşananları yüz yılları sorgular, kız çocuklar düş için  masallarla hazırlar kendilerini. Bir varmış bir yokmuş işte bunu anlatır. Var olan masal bu ya yoktur;  yok olan anlatılmayan hikâyedir vardır.

Bir varmış ama iki yokmuş. Dudağı yerde ve gökte olan dev, yere de göğe de hakimmiş. İki dudağının arasındaymış hayat. Sözü karşı çıkılamayan, değiştirilemeyen kanunmuş. Az konuşan çok konuşana tercih edilirmiş. Yaşlılar söz hakkına sahipmiş. Genç kızlar dillerini yutarmış, oyalı yazmalar sözleri olurmuş. Çok mu kızdırdılar, karşılığını göstermek zorundaymış, kırmızı kırmızı biberler asılırmış yazmaların başına. Ne mümkün böyle bir durumda kalplerle bezemek. Denemek cesaret ister. Daha da kızılır, kızıl şerbet içilir, biberler işlenirmiş, pes edilirmiş. Göz yaşları akıttıkça biberler ezilir, yakar dururmuş gözleri. Kaç hançer saplanırmış yüreklerine de yine de ölmezlermiş.

Korku.

Delilik.

İyi halden geçersiz.

İyi.

Lilith araya girip… Korku. Kim bu Lilith? Hangi kadın? Kadını izleyen kim? İyi hali bozan?..

İkisinin arasına girer bir kadın olan diğer yanı. Var ile yok arasında. Lilith fısıldar kulağına; var. Kadın mırıldanır; yok diğer yanım.  Var yok arasındaki denge.

Bu bahçe, bu gökyüzü, bu deniz, bu güneş, kuşlar, börtü böcek, kelebekler, bu yalçın dağlar, ormanlar. Uzanır uçsuz bucaksız. Laleler toplayarak çıkar dik yamaçları. Siyah laleler. Yolun sonu evet var, evet yok.

Uçurum. Tırnaklar, tutulan kaya parçaları, kuru ağaç dalları.

Ne zaman atlarsa, bırakırsa kendisini uçtuğunu öğrenecek.

*

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*