AŞK ROMANLARI OKUYAN KADIN/2.Bölüm
Telefonum çaldı. Arayan Beril’di. Onunla uzun yıllar önce, resim atölyesinde tanışmıştık. Daha sonra da hiç ayrılmadık. Ben resim yapmaya devam ettim ama o bıraktı. Yaptığım resimlerin üzerinde uzun uzun sohbetler ederiz. Her zaman bana destek olur. İlk resim sergimde hep yanımda oldu. İkinci sergi için de destek veriyor. İki ayım var hazırlanmam için. Son birkaç eser üzerinde çalışıyorum.
“Canım merhaba, nasılsın?”
Vitrindeki çiçeklere bakıyorum. Her biri bir anıyı taşıyor.
“İyiyim canım. Sen nasılsın?”
Papatyalar çocukluğumu…
“Ben de iyiyim. Bak sana ne diyeceğim, eski resim atölyesindeki arkadaşlarla buluşacağız. Mutlaka gelmelisin.”
“Ne zaman?”
“Bugün saat on ikide. Öğle yemeğini birlikte yiyeceğiz.”
Kırmızı karanfiller kayıpları…
“Bugün gelemem. Akşama misafirlerim var.”
“Ne misafiri? Atlat onları, gel.”
Kuru çiçekler çocuklarımı…
“Bizim evlilik yıldönümümüz ama…”
“Bu olmadı işte.”
Bir de yuka… Şimdiki zamanım benim…
“Mükemmel bir yemek yapmak istiyorum.”
Bir ara sessiz kaldı, sonra “Kolayı var. Sen gel, sonrasını düşünürüz.”
“Şimdi dışarıdayım. Pasta almak için pastaneye gideceğim. Markete de…”
“Şu an saat on bile değil tatlım. On ikiye çok var.”
“Tamam geliyorum.”
Telefonu kapattım.
Beni en çok etkileyen vitrindeki kuru çiçekler oldu. Çiçeklerin birinde tahta bir çocuk vardı. Doğumdan sonra odama gelen eşimin sevgiyle verdiği ilk çiçek bu. İlk mi dedim? Evet, evet ilk… Daha önce verdiği çiçekler hep emanet gibi duruyordu elinde, elimde. Bu bambaşka bir duyguydu. Apartman dairesinde mutlu mesut büyüteceğimiz bir kızımız olmuştu. Onu herkesten ve her şeyden koruyacağız. Herkes ve her şey içinde kendimizin de dahil olduğundan habersiziz.
“Yardımcı olmamı ister misiniz? Nasıl bir şey baktınız?”
Kapının önünde dikilmiş bana bakıyor adam. Çiçek almak istemediğimi, telefonda konuşurken vitrinin önünde durduğumu ve sadece baktığımı mı söyleyeceğim? Bunu duymak istemediğinden eminim.
“Bakıyordum. Düşünüyordum da…”
“Kuru çiçeği beğendiniz sanırım.”
Çiçeklerini değil, tahtadan yapılmış küçük çocuğu sevdim. Mavi boyadan tişörtü, pantolonu gri… Bu çocuğu alıp bir başka demetin arasına koysam…
“İçeri girin lütfen. Başka çiçeklerimiz de var. Onları da görmenizi isterim.”
“Şimdi eve gitmiyorum. Çiçeği taşıyamayacağım.”
“Sorun değil. Siz adresi verin, istediğiniz saatte adresinize teslim edelim.”
“Karar veremedim.”
İçeri girdim. Çiçeklerin evimde olmasını istemiyorum. Bu çiçekleri sevmediğim anlamına gelmez. Tam tersine çok seviyorum ama evde olmaları bana…
“Güllerimiz yeni geldi. Çok güzeller.”
Güller… Anneme anneler gününde, bahçeden koparıp verdiğim pembe güllerden değil bunlar. Benim güllerim yabaniydi.
“Evet, evet…” dedim, başımı güllerden yana çevirdim.
“Karanfillerim bugün geldi.”
Mezar taşlarına bırakılan karanfiller…
“Karanfil istemiyorum.”
“Papatya sevdiğinizi düşünüyorum. Daha çok onlara bakıyorsunuz.”
“Evet, evet…”
Papatyaları çok seviyorum çünkü onlar benim çocukluk arkadaşlarım. Başıma taç yaptığım, beyaz yapraklarını seviyor, sevmiyor, diyerek acımasızca yolduğum yıllar… Benden başka kimsenin bana almadığı, üzerinde kötü anılar olmayan papatyalar. Onları alabilirim.
“Saksı çiçeği ister misiniz?”
“Evde var ama salon güneş görmediği için hemen kuruyorlar. Ben alıyorum, onlar kuruyor. Bir tek çiçeğim kaldı.”
O da yuka… Tam yirmi yıllık… Bir kez olsun çiçek açmadı. Sadece yaşam mücadelesi veriyor.
“Nasıl isterseniz…”
Adam küçücük tezgâhın arkasındaki sandalyeye oturdu. O, bana bakıyor. Çiçeklere bakıyorum. Başım tekrar papatyalara çevrildi.
“Onları istiyorum.”
“Papatyaları mı?”
Çocukluğumu taşıyacağım eve.
“Evet…”
“Kaç demet olsun?”
Adamın yüzüne baktım. “Bir demet ne kadar?”
“Otuz lira”
“Hayır, demetin büyüklüğünü sormak istemiştim.”
Adam hemen papatyaları kovadan çıkardı. Bir demet aldı eline ve bana uzattı.
“Bir demet çok az… Ben hepsini almak istiyorum. Adrese gönderecektiniz değil mi?”
“Elbette!”
Küçük yukadan gözlerimi alamıyorum. Evdeki yukadan, geniş yaprakları olanlardan…
“Şey, bu yukayı da başka bir adrese götürür müsünüz?”
Papatyaları, akşam yemeğinde salonu süslemek için eve göndermelerini isteyeceğim. Yukayı da atölyeye alıyorum.
Çocukluğumu evdekilerle paylaşıyor olmak birden rahatsız etti beni.
“Fikrimi değiştirdim. İkisini de aynı adrese gönderir misiniz?”
Adresi verdim. Bir saat sonra gönderecekler. Gül Hanım’a teslim edecekler.
*
Bir yanıt bırakın