DÖNMEK
Dönüyor. Dönmek üzere geliyor. Gitmiyor. Hiç gitmedi ki. Geldiği her yerde de kaldığı yerden başladı. Değişen bir şey yok. Kesin çizgiler yok. Hatta hiç çizgi yok, kendi üzerindeki çizgiler dışında. Sevmek için, görmek için, konuşmak için, özlediği için, tatil yapmak için, çalışmak için…
Her zaman uğurlamaya o götürüyor. Onunla bekliyor. Ama karşılamaya gelmiyor.
*
Evdeki zamanının çoğunu hikaye yazmaya ayırıyor. Kendi yaşadıklarından anlatılacak bir hikaye çıkmıyor. Birkaç paragraf yazıyor, yazıcıdan çıkarıyor, klasöre yerleştiriyor. En uzun yazısı yarım sayfa. Yazdıklarını dönüp okumuyor. Dönmediği tek şey hikayeleri. Duvardaki lekeleri yazıyor, pencereden görünen karşı apartmanın balkonlarını, sokağını, caddeden geçen arabaları, yayaları… Lekeleri sabunlu bezle siliyor, perdeleri çekiyor. Salondaki muhabbet kuşların sesini dinliyor. Kafesin kapısını açıyor. Çam fidanının dalları arasında birbirlerini kovalarken, o da onları izliyor. Çam fidanını kurumaya başlamış. Yenisini almayı düşünüyor. Sadece kuşlar için istiyor. Ağaçsız kuş düşünemiyor. Kuşsuz ağaç düşünemediği gibi.
Kuşların sesine bir müzik eşlik ediyor. Kuşların kendisi gibi düşündüğüne inanıyor, müzik dinlemek güzeldir. Müzik dinlerken çok sevdiği bir erkekle konuşmak güzel. Müzik dinlemediği zamanlar yüksek sesle kitap okuyor. Yalnız. Kuşlar ötüyor. Okuduğu öykünün ritmi değiştikçe sesini değiştiriyor. Ama yüksek sesle okumuyor. Son zamanlarda okudukları alçak sesle okunacak öyküler. İstese de sesini yükseltemez, sesi titriyor, çatallanıyor, harfleri seçemiyor, cümlenin akışından kelimeleri çıkarabiliyor. Kaç harf, kaç hece… Daha çok ‘n’ ve ‘m’ harfini karıştırıyor. ‘r’yi ‘m’ diye okuyabiliyor. Sesli harfler değil, sessiz harfler sorun yaratıyor. Sessiz. Hep öyle oluyor.
*
Çalışmayı, bir işe girmeyi çok istemişti. O istemediği için çalışmadı. Çocukları olacaktı, onlara bakacaktı. Beklediler. Hep beklediler. Gece olunca, o istemese de çocukları olsun diye zorla yatak odasına götürürdü. Sonra da menstrüasyon döneminin gecikmesini umut ederdi. Birkaç ay gecikmişti, eczaneden aldığı gebelik testlerini üst üste yapardı. Hiçbir zaman iki çizgi bir arada görünmedi. Birkaç gün sonra şiddetli ağrıları için ağrı kesiciler alır, yatardı. Beş yıl sonra doktora gittiler. Çünkü beş yıl boyunca o hiç çocuk sahibi olmak istememişti. İsteyen kendisiydi. Çocuklarının olmaması onunla ilgili değildi. Şimdi o çocuk istiyor, kendisi istemiyordu.
Aradan kaç yıl geçtiğini yaşıyla hesaplıyor. Birlikte kutladıkları ilk doğum günü 27. yaş günüydü. İkinci yıl da kutladılar. Sonra kutlamalar aksamaya başladı. Aldığı yaşları anımsamıyor, anımsadığı sadece evde verilmiş altın kolyeler.
*
Yatak odasına geçiyor. Yatağa uzanıyor. Alt kattaki kadının sesini işitiyor. Gündüz, karşı dairede oturan arkadaşı kapı önünden dedikodusunu yapmıştı. İhtiyar, ziyarete gelen gelinine vurmuş. Kocasından dayak yemediği söyleniyor. Kocasından yemediği… Alt kattaki kadının ağlama sesini dinliyor. İkisi birlikte yorgun düşüp uyuyakalıyorlar.
Sabah güneş yastığına uzandığında uyanıyor. Salona geçiyor. Koltuğa uzanıyor. Güneş burada yok. Kafesteki kuşlar yine de sabahın olduğunu biliyor, ötüyorlar. Tül perdenin ardından görünen küçük pencereli, büyük balkonlu apartmana bakıyor. Karşı dairenin balkonunda üzerinde her mevsim çiçekleri olan, kahverengi saksılardaki sardunyalarda gözü; kırmızı.
*
Öğleden sonra dışarı çıkmak için hazırlanırken telefonu çalıyor. Açmayacak ama açmazsa yeniden arayacaklarını biliyor, o açıncaya kadar arayacaklar. Türksat aboneliği için arıyorlar. Özel sinema kanallarını kullanabilir. Sadece otuz lira fark ödeyecek. Kabul etmiyor. Sınırsız internet… Kabul etmiyor. Israrla nedenini soruyorlar. “Televizyon izlemiyorum.” “Neden?” “Televizyon izlemiyorum.”
*
Akşamüzeri kitap okuyor. İkinci okuyuşu. Bir erkeğin, bir kadını terk etmesinin nedeni öğrenmek istiyor. Tek bir nedeni yok. Gidiyor, giden her zaman erkek oluyor. O hiçbir yere gitmedi. Döndü. Dönmek için geldi. Evden ayrılamazdı. O ayrıldı. Evi de onun üzerine yaptı. Babasının emekli maaşını bağlattıktan sonra nafaka almadı. O üçüncü çocuğunu bekliyor. Beş yılda üç çocuk babası oldu.
Kadın döndüğünde erkeği bulamıyor. Eşyaları evde. Tartışıyorlar ama şiddet yok. Tartışmalarından sonra düzüştüklerini yazıyor. Sevişiyorlar, demiyor. Bunun anlamını düşünüyor. Çevirmen bunu sevişiyorlar olarak çevirebilirdi ya da editör önerebilirdi. Bir kadının duygu olmadan sevişmesini… İki cins için de ihtiyaç. Erkekler genellikle genelevlere gidiyor, böyle düşünüyor. Onun da gittiğinden emin. İhtiyaçlarını sadece orada karşılamadığını biliyor. Biliyor çünkü telefonla arayan bir kadın, onun peşini bırakmasını söylemişti. Çocuğu olmadığını da biliyordu. Onunla tartışmıştı. Ayrılma nedeni olarak çocuk doğuramamasını değil, sürekli tartışıyor olmasını göstermişti. Oysa ne tartışmalar görmüştü. Geçimsizlikler. Bütün bunlara rağmen kadınların ilişkilerini nasıl sürdürdüklerini öğrenememişti. Soruyor, yanıt alamıyordu. “Seviyorum. Bu yetmez mi?” “Ama şiddet…” “Aslında çok duygusal biri, bunu isteyerek yapmıyor. Çocukluğunda aile içinde yaşananlar tekrar ediyor. İstemeden.”
*
“Ya çocuklarınız?.. Onlar için üzülmüyor musun?”
“Onlar için ayrılmıyorum. Babasız büyümelerini istemiyorum.”
“İlgileniyor mu?..”
*
“Anne, yemek!..”
“Pişmek üzere.”
“Ama çok acıktım.”
“Ben de acıktım anne.”
“Ben de acıktım, bekleyin.”
“Onlar daha çocuk. Seninle nasıl bir tutarsın.”
“Sen de yapsaydın o zaman. Yemeklerin de bir gün olsun bir şeye benzese.”
*
Bir yanıt bırakın