BULANTI
Metro kalabalıktı. Herkes birbirine bakıyordu, gözleri buluşuncaya kadar. Küçük bakışlar. Oturan bir adam, eliyle midesini tuttu. Öne doğru eğildi. Öğürdü. Yanında ve karşısında oturanlar çekildiler. Olabildiğince uzaklaştılar ondan.
“Poşeti olan var mı?” diye sordu yanında oturan kadın.
Etrafındaki kadınlar çantalarına baktı. Sonra da bana baktılar. Elimdeki poşete baktım. İçinde elimde taşıyamayacağım, içinde kuru pasta bulunan bir kutu vardı. Onu verip vermemekte kararsız kaldım. Bu sırada bir kadın çantasından bir poşet çıkarıp uzattı. Adama verdiler. Öğürse de bir şey çıkaramadı. Yüzü bembeyaz olmuştu. Arkasına yaslandı, derin nefes aldı.
“Aç mısın? Bir şeyler yedin mi?” diye sordum.
Yanıt vermedi. Yanındaki kadın da sordu. Yanıt vermedi. Bir adam onu inmek için ikna etti.
“Gel inelim. Dışarıya çıkalım biraz hava al” dedi ve onu inmeye ikna etti.
“Onu tanıyor musunuz?” diye sordu yanında oturan kadın.
“Tanımıyorum” dedi adam.
“Poğaça vereyim mi?” diye sordum. Yanıt alamadım. Adam koluna girmiş kapıya yönelmişlerdi.
Bir kadın çantasından bisküvi çıkardı, uzattı. Almadılar.
Durdu metro ve indiler. Adamın arkasından konuşuldu.
“Açtı mutlaka, bir şeyler yemiş olsaydı çıkarırdı.”
Bir yanıt bırakın