GÜNLÜKLER -11-
Bugün yağmur yağıyordu. Saat kaçta başladı anımsamıyorum. Hava karanlıktı. Kedi açık kapının önünde durup dışarıdaki sesleri dinledi. Kulakları hareket halindeydi, her bir titreşimi alıyor olmalıydı. Ne gök gürültüsünden ne de yağmurdan korkmuyor. Ama kapı zili çalınca korkuyor. İnsanlardan korkuyor. Biri geldiğinde koşarak gidiyor ve bir köşeye büzülüyor. Onun korkusunu yenmesi için uğraşmıyorum. Çünkü daha da vahşileşiyor ve beni tırmalıyor. Bugün ben onu izledim, o da sokağa baktı.
Birkaç kitap aldım elime. Bir şeyler öğrendim, bir sorumun yanıtını daha aldım. Çözümleme yapmamın zamanı geçmiş, yeni bir döneme adım atılmış. Yeni bir bakış açısı. Her kuşak için farklı yaklaşımlar oluyor. Buna da uyum göstermeye çalışılıyor. Yani ben de…
Bir kuşak önümü düşünüyorum, yaşadıklarını. Bugünü geçmiş üzerinden anlayabilmem için bugün yaşananları anlamam gerekiyor. Bugün yaşanılanları kim anlıyor? Bunu kim paylaşıyor?
Severek okuduğum ve yazmak için bilmek gerektiğini bana tekrar anımsatan kitabı yeniden anımsıyorum. Kitap I. Dünya Savaşı’nı anlatıyor. Bir romanda tarihin nasıl yer aldığını anlatıldığını yine görme şansım oldu. Neden böyle bir dönemi seçmiş olduğunu da düşündüm. Bugünü değil de neden geçmişi yazıyor? Bunu yapabilecekken…
Bugün düşündüm de artık her şeyin ya siyah ya da beyaz kabul edildiğini. Siyahı da beyazı da kabul etmeyip griyi anlatmaya çalışanların çabaları… İşte bunlar da gelecekte yazılacak olan romanların öykülerin konusu olacak. Onları şimdi anlamamak, yaşanan bugünü anlamamak demek sanırım. İki kutup arasında salınım. Sarkaç elbet bir gün yine ortada duracak. Şimdi öyle hızlı salınım var ki.
Kedi ile oynarken ipi sallıyorum, o da başını çevirip durmaktan kendini unutuyor. Ne zaman durursa öyle atılım yapıyor, yoksa yakalayıp durdurma şansı az. Bu bana bağlı, istemezsem ipin ucunu yakalayamaz. Onu öyle yoruyorum ki ipi yakaladığında hali kalmıyor ve uzanıp kalıyor, iple oynayamıyor.
Bu kent öyle yoruyor ki –herkes yorulmuş olmalı ki emekli olunca gideceklerini hayal ediyorlar- beton yığınları gibi yığılmış duygusu yaşatıyor. Yine yorumladım. Kolayıma geliyor olmalı. Bize ait olmayan var olana uyum sağlamaya çalışan yığın. Küçük daireler kalabalık toplanmalara olanak vermiyor. Kendi ailelerimizi bile ağırlamak zor oluyor. Dışarıda olmak da tüketimi destekliyor. Hazır yemekler bir yandan, sağlıklı beslenmek için doğal organik beslenme önerileri diğer yandan. Organik diye yenilenler de çürük ve kurtlu. Alış veriş yaparken organik muzlara baktım, kabukları açılmış, içi mikroplu olmalı diye düşündüm. Kim alacak, o kadar parayı verip? Eskiden organik beslerdik ama hiç eğri yamuk ürün olmazdı. Şimdi neden öyleler?
Bugün de böylece bitti. Bugünü nasıl yazacağımı düşünerek. Mektup yazma gününü günlükle kapattım. Belki bir başka güne.
Bir yanıt bırakın