MEKTUPLAR -6-
Sevgili Lili,
Zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorum. Aldığım haberin üzerinden iki gün geçti. Boşanmak isteyen bir öğretmen, annesiyle birlikte öldürüldü. Bitmiyor cinayetler ve şiddet. Kadının bir fotoğrafını gördüm. Gülümsüyordu. Buruk bir gülümseme de olsa.
Kadınlar ruhsal olarak güçlü de olsa, yıkamadıkları anda yok ediyorlar. Bugün ne düşündüm biliyor musun, aslında düşünmedim, kadın arkadaşımla telefonda konuşurken düşünmeden ağzımdan çıktı. Kadınları koruduklarını sanıyorlar ama çok hırpalıyorlar. Cinsel hayatlarıyla vuruyorlar ilk olarak. Bu da nereden çıktı diyeceksin, elbette okuduğum son dört kitaptan çıktı. Bilmiyor muydun, diyeceksin. Biliyordum elbette ama daha farklı anlatıyordum. Bu konu, mektuptan çok bir roman konusu olabilir. Bilmem belki de bir gün, bunları sana yazarken bulurum. Kırmızı Motosiklet’in anlatıları üzerinden de anlatmayı deneyebilirim. Ama biliyorsun ki ben çözümleyici değilim. Yabancı bir kitapla ilgili yazmaya çalışırken kendimi son okuduğum kitaplara açıverdim. Bu dört –beş demeliyim beşinciyi alacağım- kitap bana pencerelerini açtı. Yerli yazarların kitapları için yazmak son yapmak istediğim şeydi. Doğru yaptığımdan bile emin değilim.
Lili, yaşayarak öğreniyor insan. Okuyarak öğretselerdi şimdi başka olurdu her şey. Hayal ediyorum, iki yıl okuma yazma üzerine zorunlu eğitim veriliyormuş. Daha çok yazma üzerine. Yazmak da okumak gibi bir alışkanlık haline geliyormuş. Ben birinci yılımı doldurmak üzereyim.
Son okuduklarım bir kadın yazarının eserleri. Kitaplarını aynı anda okuyorum. İki kitabını bitirdim. İki kitabı da bitmek üzere. Beşinci kitabını yarın Kadıköy’e inip alacağım. Benim için deniz fenerleri oldular. Ne ışıktı ama, fırtınalı bir gecede ışıyan rengarenk ışıklar. Ne çok şey gördüm, karakterlerinin gözlerinden. Şimdi elimde olan kitapla, edebiyatımızdaki kadın karakterin bireyselleşme serüvenlerini izliyorum.
Beni en çok etkileyen ve unutamayacağım anlatısı Kırmızı Motosiklet olacak. Aslında yazacak bir şey yok. Her şey yazılmış. Yazılmayan, düzelteyim, sayıları yetersiz olan belki de ütopyalardır. Düğmeler ve Başka Şeyler kitabı, ütopya için bir anlık zihnimi harekete geçirdi. Nisan kitabını da çok merak ediyorum. Sanki kitaplar birbirinden bağımsız değil. Dedim ya benim için bir pencere aralamış, bir de atlayacak bir deniz uzatmış önüne. Sözdizimleri özel; damlalar. Hiçbir zaman unutmayacağım. “(ama suyun onu neye dönüştüreceğini önceden tam olarak biliyor muydu?)” Artık bilmiyor olmamın önemi yok, nasıl olsa yaşadıkça öğreniyor insan.
Sana da bu kitapları okumanı önereceğim ama biliyorum ki herkes farklıdır, aynı şeyleri düşünmeyebilir, hissedemeyebiliriz.
Lili, hata yapa yapa öğreniyoruz, dedim ya yaşayarak öğreniyoruz diye. Hayır diyebilmek, başkalarının sana yazdığı hikayeyi kabul etmemek çok önemli artık, benim için. Okumak bunun gibi etkiliyor insanı. Düğmeler ve Başka Şeyler kitabını öyle çok karaladım ki, görsen şaşırırsın. İlk sayfalarında ‘uyarı’ kelimesini daire içinde almışım ve paragraftaki cümlelerin altını çizmişim. Bu kitaplarla tanışmamı bir tür uyarı olarak görüyorum.
İki yerde sayfa kenarına büyük harflerle MASAL yazmışım. Bir anda zihnimde beliren bir masal karesi.
Bir yerde de ‘KADIN’ yazmışım.
Bir yerde de ‘YAZ’ diye not düşmüşüm altını çizdiğim cümlelerin yanına.
Bir gün elbette kitapların dışında kalan hayattan da alıntılar yapmayı öğreneceğim.
Bir gün ben de harflerin renklerini görebilir, kokularını alabilir miyim dersin? Aslında hep karşıma çıkan karanlık olmuş. Demek ki siyahı görebiliyormuşum. Bir de maviyi görüyordum. Mavinin tadı tuzluydu. Güneş tatlı.
*
Edebiyatımızda Bireyselleşme Serüveni kitabını bitirdim. On beş kadın yazarın ve on beş erkek yazarın romanları incelenmiş. On beş kadın karakterle, on beş erkek karakter incelenmiş. Bireyselleşme serüvenlerini izlemiş. Nasıl incelendiğini görünce kitaplar hakkında nasıl yazabileceğimi de anlamış oldum. Öğrendim diyemem sana. Sadece başka okumalara yönlendirdi. Öncelikle kuramsal, eleştiri, deneme, inceleme kitaplarını okumak istiyorum. Her zaman bu kitaplar romanlardan daha çok ilgimi çekmiştir.
Kitabı elime aldım, sayfalarını çevirdim, altını çizdiğim yerleri tekrar okudum. Kadın karakter üzerine yapılan çalışmalar üzerinde durmuşum. Sana, benim de bir kadın karakter üzerinde çalıştığımı söylemiş miydim? Bu kadını şiddetten ve ölümden nasıl uzak tutabileceğimi düşünüyorum. Hiçbir şey olmuyormuş gibi yazmak bana ters geliyor. Sanki kadını görmezden gelmekmiş gibi geliyor da üzülüyorum. Konumuz kadın canım. Öldükten sonra da olsa, ölmeden önce olduğu gibi kadın dayanışmasına devam etmek, suçlunun cezalandırılması için mücadele vermek önemli.
*
Bir kadının yazmak için olması gereken her şey varsa, yazmalı.
Canım, çalışmaktan başka yapacak işim yok. Yazmaktan okumaktan başka ne işim olabilir ki? Sen çık gel.
Sevgiler
Bir yanıt bırakın