GÜNLÜKLER -45-
26 Temmuz 2018
Haydi artık, diyorum kendi kendime, bir masal yaz. Daha önce yazılmış olmasının ne önemi var. Haydi dene. Heyecanlanıyorum, düşe giremiyorum.
Düğmeler ve Başka Şeyler adlı romanı bu gece okudum. Fatma Akerson’un bu romanı postmodern bir yapıt. Kırmızı Motosiklet kadar olmasa da, bu romandan da etkilendim. Kurgu, örgü, olay, karakter, mekan, zaman… Bu kelimeleri kullanmadan yazmak istiyorum ama olanaksız. Parçalar araya giriyor. Zamanı bütünleştirmek diye bir şey var mı? Bütün zamanları bütünleştirmek?..
Mektuplar çok farklıydı, beni etkiledi ve her mektubun sonunda bir günlük yazdım. Tekrar etmiş olacağım belki ama mektuplardaki anlatım dili sözdizimleri çok farklıydı. Cümle değil cümlelerin ardı ardına eklenmesiyle oluşan bütünlük bana da bütünlük duygusu verdi sanki.
Mektupları dün gece okudum, hatta kitabı bitirdim. Ama yazmadım. Sanırım yorgundum ve değişen mektupların ritmini akışını izlemenin dışında bendeki izlerini takip etmek yorucuydu. Bu nedenle mektupları yazmayı bırakıp, diğer kitabı okudum. Şimdi geri dönüp baştan okumak istiyorum.
Bugün bitirdiğim Düğmeler ve Başka Şeyler hakkında yazdım. Yazdığımı beğenmedim elbette. Diğer günlüklerde olduğu gibi değildi ama bu, olamazdı, anlamına gelmiyor. Sadece yorgundum. Sanırım öyleydi.
Sadece yorgunluk da değildi. Her şey iç içe. Bu roman da çok iç içe, parçalı. Parçalardan bir bütün oluşuyordu. Aforizmalar oldu, altını çizdiğim cümleler. Hepsini masaya koysam bir öykü yazılır belki. Ama ben masal yazmak istiyorum.
Okudukça öğrendikçe yazılar değişiyor, çünkü düşünceler değişiyor. Sen değişiyorsun. Her şey değişiyor. Kırmızı Motosiklet’i okurken yazdığım günlüklere benzer yazılar sanırım yazamayacağım bir daha. Hatta Altıncı Mektup’ta değişim başlayacak. Aslında anlatım da bu mektupta değişiyor. Yani sadece mektup değil ben de değişen oluyorum. Bendeki bu değişim ne kadar sürer bilmiyorum. Bir kadeh içkinin verdiği kadar mı? Bir başka kitap okuyunca unutur muyum, yeni bir serüvenle? Yoksa yeni bir serüven için unutulmalı mı?
Çocuklar için anlatılacak bir masal içinde geçebilecek, çok sevdiğim bir cümle var. “…kargaya kocaman iki de çizme giydirdi, böylece karga suya yalnızca yansımakla kalmayacak, suya basabilecekti de.”s.23 Gerçeği veya yansımaları arayanlar ya da kendilerinde olmayanı arayanlar. Hangisi gerçek hangisi yansıma sadece bireyin kendisi bilecek. Karga zeki.
Bu kitapta masallar var zaten. Bir de ben yazsam kargalı masal, özetin özeti olur mu? Yoksa masal da parçalanır mı zamanda. Hay aksi, benim zamanım düz bir çizgiydi, ne zaman eğilmeye bükülmeye başladı?
Bir zamanlar ben de masallar yazıyordum. Sonrası yok. Yazıyordum. Şimdi gerçeklere masallar yazıyorum. Okuduğum son kitaplarda, yani zamanla, simgeler azalır oldu. Öğrendiğim onca şeyi ne yapacağımı bilmiyorum. Eskimişler artık. Doğayla yok olmaya başladı her şey. Parçalandı.
Binbir Gece Masalları’nı anımsadım. Belki de anlatıcı olmak için yaşamak çok saçma. Yani yaşamak için anlatıcı olmak.
Parçalı yazacağım ben de. Kısa kısa olacak, alıntılarla iç içe.
Büyük kentin kalabalığını hiç sevmedim. Kum gibi kent. “…şiirlerdeki güller gerçek güllerden daha güzel kokar.”s.45
Roman öyle güzel işlenmiş ki tam inanacak gibi oluyorum sonra da acaba diyor, acaba diyorum. Harika.
“Yansımalarla gerçekler arasındaki gelgitin varlığını henüz bilinçli olarak yakalayamamıştı.”s.58
“Sesimi versem benim de bir balık kuyruğum olabilir mi?”s.59
“Koray’ın anlatmanın tadına varmasını sağlamıştık. Bakalım anlatılacak bir şeyler üretmenin tadına da varmasını sağlayabilecek miydik?”s.63
“Ben ‘kendi kendine bulsun, okudukça anlar’ görüşündeyim.”s.65
Herkes kendini bulabilir mi? Anlar mı? Bulduğunu anlar mı insan, kendi kendine anlar mı yani?
“Yansımalar için gerçeklikler yaratmak!”s.67
Parçalar parçalar parçalar.
Düğmeler.
Bir yanıt bırakın