MEKTUPLAR -11-
18 Ağustos 2018
Sevgili Lili,
Beş kadın birlikte oturmuş konuşuyorduk. Aramızda üç kişi evliydi. Bir kişi bekar. Kendimi ise iki araya da koyamıyordum. Konuşmalarımızı yazmak isterdim ama yazamıyorum. Bir kadın kendisiyle ilgili ne anlatabilir ki? Sen olsaydın ne anlatacağını bilemezdin, dersem sanırım nelerden konuştuğumuz anlaşılıyor. Bizim dışımızda kalıyor gibi görünen ama kalmayan, hayatlarımıza dokunan insanların hepsi. Dedikodu değildi. Kendi hikâyelerimizi paylaştık. Paylaştıkça azalır denilen ama azalmayan acılar. Biraz da (belki de daha çok) gündemde olan haberlerdi konuştuklarımız. Şimdi yaz mevsimi ya, tatildeyiz. Hepimizin kentte olduğu bu zaman dilimini değerlendirdik.
*
Uzun zamandır yazamıyorum Lili. Kaç gündü oldu sayamadım, günler öyle hızlı geçiyor ki. Sabah martıların sesleriyle yatıyorum. Martıların sesleriyle uyandığımda akşam olmak üzere oluyor. Bak uyandı martılar, bağırıyorlar. Henüz gün ağarmadı ya, gökyüzünde beyaz görünüyorlar.
Uzun zamandır okuyamıyorum Lili. Sana neyi anlatayım? Yediğim, içtiğim… Şimdi yazılarımı bölüyor martıların sesleri. Onları denizden uzak mahallelerde bırakıp denize gidiyorum. Şimdi deniz çarşaf gibidir. Ne diyordum? Kitaplar! Son aldığın kitabı okuyamadığını söylüyorsun. İlk feminist kadın yazarlarından biri, bir öykü kitabı. (Feminist olan erkek yazarların isimlerini söyleyebilir misin?) Kitabın ilk öyküsünde, kadının yaşadıklarına dayanamamış, ruhun kararmış. Kaç kadının hayatı kararmadı ki, hani anlatılsa diyorum… Yok anlatılmasın. Buna kim cesaret edebilir? Kim?.. Bir yazar arkadaşım bir kadının hayatını yazmıştı. Yaşanmışlık vardı. Bir gün bir panelde, ben yaşadım, demişti yıllar önce. Ya sonra?.. Bilmem. Şimdi ne yapıyor, ne yazıyor bilmiyorum. O cesaretliydi. Oysa ben dinlediklerimi bile yazamıyorum.
*
Bütün mektuplarım kadınlığın kıyılarında dolaşıyor. Bu anlamamaktan değil, bir türlü çözüm bulamayışımdandır. Çözüm sende, diyorlar ya. Buradaki ‘sende’ sence hangi anlamda söyleniyor? Bir türlü reçeteleri yazdıramadım.
*
Sana güzel bir haber vereyim. Bir arkadaşımız evlendi. Ben, onun mutlu olduğunu düşünüyorum. Sence de mutlulardır değil mi? Şimdi yaşadığın anı yaşa. Yarın elbette ekonomik sorunun olmazsa yaşadığın an’ı yakalarsın.
*
Bir ara buluşalım, çay içelim, denize bakalım. Güneşi denize batıralım. Sana kadınların anlattıklarını, ama yazamadıklarımı anlatırım. Yanımda şiir kitabı getiririm. Şiirler okuruz. Dizeleri paylaşır, bir iki dize ekleriz. Mektuplar getiririm. Mektupları yanıtlarız. Günlükler getiririm. Günlerin yapraklarını çeviririz. Çaylarımızı içtikten sonra kalkar, bir başka yerde otururuz. Kahve içeriz, fal bakarız.
*
Burada gün ağarmak üzere. Karşı apartmanda oturan yaşlı adam az sonra kalkar. Balkona çıkar. Benim kapıyı kapattığımı görünce bir süre daha oturur sonra içeri geçer. Hava oldukça ısınmış olur, yüzüne güneş vuruyordur.
*
Gelirsen sana yalnız kadınların yazdığı şiirleri okuyacağım. Yalnız, kalabalığın içinde yalnız.
Uyandırdım kuşları, bugün de uyandılar ya artık gönül rahatlığıyla yatabilirim.
“Benden sonra kuşlara iyi bakın.”
Nilgün Marmara
Bir yanıt bırakın