YARATICI OKUMAK YAZMAK 24 Eylül 2024 / Salı
Gölgeyi sordum doktora. Yıllardır karanlık ve boşluk derken, kendimde gördüğüm ve yüzleşmek istemediğim, korktuğum kötü yanlarımı mı anlatmaya çalışıyordum? Psikoloji konusunda, çocuk psikolojisi dışında okumamıştım. Çünkü bana yapışıp kalıyordu her bir hastalık. İnanıyordum; bu benim.
“Siz yaratıcı bir yazarsınız. Hayal gücünüz yüksek. Her yazdığınızda kendinizi sorgulamamalısınız. Yaratıcı yazmak bu. Okuduklarınızdan, karşınıza çıkan olaylardan ve diğerlerinden etkileniyor, esinleniyorsunuz.”
Bunu nasıl da atlamışım. Herkes ben olamam ki. Ama kaderim de farklı olabilirdi. Bu yaşımın güzelliklerini fark edemeyebilirdim. “Huzurluyum ama bu hiçbir şey yapmamamdan kaynaklanıyor. Kitapların arasında okuyarak ve yazarak yaşamak. Strese gelemiyorum. Bu yıl yaşadığım ataklar beni çok yordu. Fizyolojik olarak üstelik. Psikolojik olarak sınır çizgisine gelmedim. Bir kez ölümü düşündüm.” Biraz düşündüm. Doğru mu bu? “En azından hatırlamıyorum.” İlaçlarımın depresyonu önlediğini söyledi. Sadece hipomani dedi yaşadıklarıma. Bense buna takıntı diyorum. “Takıntı bu. Elimin altında ne varsa üzerine düşüyorum. Sonra da iç patlamalarım başlıyor; uykusuzluk; kırmak dağıtmak istiyorum.”
İlaçlara devam. Aldığım önlemler gayet uygun. Önemli olanın erken fark etmek olduğunu söyledi. Anladım sanırım.
“Yazılarınız nasıl gidiyor?” “Günlük yazıyorum ama gerçek değil. Günlüklerin nasıl hikâye edeceğimi öğrenmeye çalışıyorum.” Gülümsedi. “Nerede kendim olduğunu fark ediyor, sonra o noktalarda değişiklikler yapıyorum. Yalan dolan bir şey. Daha çok okumaya çalışıyorum. Son zamanlarda okuduğum romanları çok sevdim. Günümüzü anlatıyorlar. Aslında geçmişin etkisiyle şekillenen kader…” Buna boktan kader dediğimi söylemedim. Buna rağmen “Şanslı bir kadınmışım.” dedim. Günümüzde çok yaygın kullanılan psikolojik destek verdiklerini söyleyen uygulamaların saçmalığını dile getirdim. “Benim gençliğimde parmakları bir araya getirip göğsümüze vurarak telkinde bulunurduk. Şimdi kafasına vuruyor danışanlar. Kuantum deniyor ama inanabileceğim bir sıçrama yaşamadığım için onu bıraktım. Benim zamanımda bunun hayatımıza nasıl yön verdiğini öğrenmek için fiziği de öğrenmek gerekiyordu. Şimdi ne yapıyorlar bilgim yok. Makaleler, araştırmalar, tezler okumayı seviyorum.”
İkimiz de yaşlanmıştık. “Yirmi yıl oldu değil mi?” Dosyama baktıktan sonra başını salladı. Aramızda on yaş fark varmış. Taksi şoförlerinin bana yaşımı anımsatan konuşmaları anlattım. Güldük. “Torunların geliyordur, değil mi?” diye sormuştu biri. “Çocuklarım genç.” diye yanıt vermiştim. Sanırım o erken evlenmiş ve hemen çocuk sahibi olmuştu. Torun görmesine de az kalmış olmalıydı.
Oradan ayrıldıktan sonra arkadaşımla buluştum. Mağazalara girmek istedim. Birkaç yere girdik ama beğendiğim parçaları denedikten sonra hayal kırıklığı yaşadım. Bedenimde sorun mu vardı? Arkadaşım bununla ilgisi olmadığını söylese de inanmadım. Bir yere oturduk ve bir şişe şarabı keyifle içtik. Bir süre görüşemeyeceğiz. Oradan kalktığımızda mağazalar henüz kapanmamıştı. Bir yere daha uğramak istedim. İşte sonunda beğendiğim bir şeyler oldu. Keyfim yerine geldi.
Erken ayrıldık. Kitap okumak için zaman vardı. İçki dokunmamıştı. Dersler romanını okumaya başladım. Neler olacağını merak ediyordum. Bir ara burnumun direği sızladı. Bitmesine elli sayfa kala kitabı kapattım. Yattım. Gözlerimden… Hayret okuduklarımdan mıydı? Sonlarda öğrendim ki bir aşk masalı var romanda. Belki de kadının kanser olmasından etkilendim. Abimi kanserden kaybetmiştik. Çok acı çekti. Son günlerinde yanına gittim. Geç kaldığım için çok üzüldüm. Beni metanetle karşıladı. Güldü ağrılarına rağmen. Artık yürüyemediğinde şikayetçiydi.
Roman gerçekten çok etkileyici. Bir karakterin iç seslerinden çok yaşamı, yaşamında rol oynayan küresel önemli olaylar anlatılıyor. Karakterinin söylediklerinin hepsini aydınlatıcı buldum. Ona katıldım. Edebiyat; yazarlar ve okurlar için de düşünceleri söylemiş. Birçok paragrafı işaretledim.
Ben on yedi yaşındayken, büyüklerin yanında çocuklarını kucağına alamayan bir kuşak vardı. Büyüklerinin yanında sigara ve içki içmeyen bir kuşak. Bana çok ilginç gelirdi. Babam onunla içmemizi isterdi. Nasıl içileceğini öğrenmemizi isterdi. Sarhoş olmamak. Yaptıklarını daha sonra anımsamayacak kadar çok içmemek. Dozunda içmek. Alkolik olmamak. Rakıyı severdi. Biz de rakıyla başladık. Beş kadının arasında kalmak zor olmalı, ama o zamanlar bunu düşünemiyordum. Son yıllarında kendi içine dönmüştü. Değişimlerimizi yani yaşlılığımızı sessizce izliyordu. Onlar savaştan çıkan bir ülkenin çocuklarıydı ve çocuk nasıl büyütülür bilmiyorlardı. Devir çok kötüydü. Darbeleri yaşamışlardı ve bizleri koruma iç güdüsüyle çabalıyorlardı. Kıbrıs Barış Harekatı’nda yedi yaşındaymışım. Ölüm nedir belki de o yaşımda öğrendim.
Gelecekte yaşanacak bir savaş ya da kıtlık… Babamın gizli korkusu olmalı. Biz yaşamak istediğimiz çocukluğu ve geleceği ve büyüklerimizden beklentilerimizi kendi çocuklarımız için yapmaya çalıştık. Onlar da kendilerince çocuklarını büyütecekler. Kaygılar devam ediyor. Onlara güzel bir dünya bırakamıyoruz. Güzel çocuklukları da olmadı çünkü başka şeyler bekliyorlardı. Başka şeyler beklemiyorlardı aslında. Sadece istedikleri şeyler vardı. Bizim gibi çalışmamak bunlardan biri. Bugün birçok iş değişikli yapıyorlar. Bu gelecek adına beni kaygılandırıyor. Bizim kadar bile çalışma hayatları olmayacak. Yeni kuşağın ucuz hatta asgari ücretle çalışacak duruma düşmesiyle onların yerini alacaklar. Bir de yapay zeka var. Asker olmayacak yakın gelecekte. Zaten gençler savaşa karşılar. Onların yerini dolduracak… Gizli yürütülen birçok yenilikler zamanı gelince onlara karşı kullanılacak.
Dersler romanının kulüp toplantısı haftaya yapılacak. Güzel bir toplantı olacağından eminim. Bizim Çağ Edebiyat da önümüzdeki hafta Yusuf Atılgan’ın öyküsü incelenecek. Bir de çocuk kitabı kulübü toplantısı var… Bu hafta sonu da İzmir’de Bornova Kitap Fuarı olacak. Hareketli bir dönem olacak. Feridun Andaç’ın atölyesini de merakla bekliyorum.
Bir yanıt bırakın