KİTAPLAR SAYFALAR HİKÂYELER – 28 Eylül 2024 / Cumartesi
Cuma günü Bornova Kitap Günleri’nde KeKeMe Yayınevinin standında ve Edebiyat Dostları Derneği’nin standında bulundum. Aylar sonra dostlarla birlikte olmak güzeldi. Bir de söyleşimiz vardı. İyi ki Varsın Kanka öykü kitabının söyleşisiydi. Yirmi yazarlı öykü kitabının yazarlarından dört yazar güzel sunumlarıyla günümüzde dostluğun değerini düşündük. Dostluk nedir, hatırlayanlar vardır eminim. Katılım gerçekten çok güzeldi. Özellikle fuarın ilk günü olduğu düşünülürse harikaydı. Arkadaşım, kitaptaki öykümün bir okulun sınıfında öğrencilerin canlandırdığını söyledi. İlk önce şaşırdım. Sonra yirmi öykü içinden neden bu öyküyü seçtiler, diye sordum. Duygusal bir öyküydü. Sınıfta geçiyordu. Karakterim bir kız öğrenciydi ve kanser tedavisi görmüş sınıfına yeni dönmüştü. Daha neşeli bir şeyler yazmış olmayı isterdim. Ne yaparsın ki öyküde ya da romanda mutlaka bir düğüm olur; sonra çözersin ve mutlu sonla biter. Çocuk öykülerimde sonlarım mutlu biter. En azından bunu yapma özgürlüğüm var. Sırf çatışma yaratmamak için öykü çok az yazıyorum. Günlükler tam bana göre. Büyümeden çözülen düğümler. Çözülmeyenleri de çözülmüş, çözülebilirmiş gibi yazmak ne güzel. Yirmi öykü de birbirinden değerli. Öyle ki öyküleriyle ÇİFEL uygulaması yapılabilir. Çocuklar İçin Felsefe: ÇİFEL. Bundan sonra hayatımızda çok önemli bir yeri olacak felsefenin. Bir de okur atölyeleri yaygınlaşıyor. Bir kitabı seçip birlikte okuma saatleri de yapılmakta. Yazarlar ve okurlar için yeni yollar açılmakta. Bu yeniliği kucaklamak ve büyütmek gerek. Edebiyat Dostları Derneği de bu alanlarda çok değerli etkinliklere imza atmaya başladı. Bu dernek yalnızca yazarlara değil, okurlara da kucak açıyor. Yenilikler, arayışlar, çözümler…
Gün içinde az sayıda okur ziyareti oldu. Cumartesi için umutluydum ve yine bir söyleşimiz vardı. Edebiyat Dostları Derneği’nin etkinliklerle, imza günleriyle ve söyleşilerle fuara katkısı çok olacak. Hava çok sıcaktı. Cumartesi için heyecanlıydım. Yine dost yazarların söyleşisi olacak. Stantta bir süre bulundum. On ikiye giden genç bir delikanlı kitaplara bakıyordu. Aradığı kitaplar bizde yoktu. Yine de kitaplara bakmasını önerdik. Canım ya, uzun süre baktı sonra da alamayacağını söyleyip almadığı için özür dileyerek ayrıldı. Kitap kurtlarını tanırım. Daha sessiz olurlar. Kitaplarla sohbet etmeyi severler. Kitaplardan konuşmayı severler. Konu döner dolaşır kitaplara gelir. Aradığı kitapları söylesem önyargılı olunacağını düşündüğümden yazmayacağım. Ne okursa okusun, yeter ki okusun. Okur, basamaklardan çıkar gibi ilerler okur yolunda.
İki güzel genç kız geldi, yanlarında babaları vardı. Polisiye roman bakıyorlardı. Dokuzuncu sınıfa gidiyordu biri. Diğeri bir şey söylemedi. “Sıra Ahmet Ümit’e de gelecek, değil mi?” diye sormuş oldum. Babalarına baktılar. Kıkırdadılar. “Kim o? Hiç duymadım,” dedi biri. Diğeri de onayladı onu. Babaları bir cümle ile tanıttı yazarı.
Okul öncesi çocuklar geldi anneleriyle. Onların ellerine alıp resimlerine bakabilecekleri kitaplar yok ne yazık ki.
İstanbul’dan sonra İzmir yaz gibiydi. Güneş altında kaldık desem hiç de yalan olmaz. Bir de yol yapımı vardı ki trafik felç olmuştu. İstasyona kadar yürüdüm. Neyse ki az yürüdüm ama araçla gitmeyi isterdim. Trafiğin yoğunluğundan çekindim de yürüdüm. Araç da aynı sürede gidecekti nasıl olsa. Metro girişi çok kötüydü. Karınca yuvası gibiydi önü. İçeriye giren kadar çıkanlar da vardı. Neyse ki oturacak bir yer buldum. Çünkü metro tam benim durduğum yerde kapısı açıldı. Ne şans. Baş ağrım çoktu. Fuardan ayrıldıktan iki buçuk saat sonra evdeydim. Yemek yedim, çay içtim, ilaç içtim. Öyle yorgundum ki… Zaten arkadaşım çok yorgun göründüğümü söyledi. Perşembe günü İstanbul’dan gelmiştim ve uçak rötar yapmıştı. Ayrıca soğuk havadan yerden ateş yükselen bir havaya geçiş yapmıştım. Ne yazık ki…
Bu sabah kalkamadım. Kalktığımda da her yerim ağrıyordu. İlaç aldım. Gidemedim fuara. Evde bir ara klimayı çalıştırdık. Dışarı çıkmadık. Akşam bile hava sıcaktı. Fuara gidemediğim için üzüldüm.
Yayın yönetmenim ile telefonda görüştüm. Küçük Kelebek yirmi üç yıl sonra yeniden okurlarıyla buluşacak gibi görünüyor. Sevgi nedir? Birisini tanımadan sevmek mümkün mü, neden? Tanımadığı birisine yardım etmesi sevdiğini gösterir mi, neden? Böylece uzar gider masalımızın soruları; yani çocuklarla felsefe yapabileceğim bir öykü. Bir iki dosya okuyacağım bu arada. Neler yazıldığını görmek, yazmakta ilk adımları izlemek zevkli geliyor bana.
Bizim Çağ Edebiyat’ta bir yazım yayınlandı. Teyzem aradı. Yazımı okumuş ve çok beğenmiş. Akıcıydı dedi. Farklıymış. Ben okudum, yeterli bulamadım. Daha ayrıntılı ele alınabilir, her paragraf açılabilirdi. Neyse ki bunu yapmayı düşünmüyorum. Okur yolculuğu sayfamı kapattım. Çünkü yine yollara düştüm. Yazılacak yeni şeyler var. Yayınlanan yazımda sözcüklerle dans ettiğimi yazmıştım. Bu gece yalnızca sözcüklerin notalarıyla oyalandım. Buradaki küçük kütüphanemi hazırladım. Heyecanla sayfaları açıp tanışmayı bekliyorum. Pazartesi günü Dersler kitabını konuşacağız. Grup yazışmalarında herkes beğendiği yazdı. Roland unutulmaz bir karakter. Yazar ilk sayfalardan son sayfasına kadar heyecanı ve merakı diri tutmuş. Altını çizdiğim çok yer oldu. Yirmi sayfa kaldı bitirmeme ama bitmesini istemediğim için okumak istemiyorum. Arkadaşlar kitabı bitirip yazdılar: Roman aslında bitmedi.
Salı günü çocuk edebiyatı okumalarında da bir kitap üzerine konuşacağız. Konuşmalardan notlar alacağım. Bakalım neler söylenecek kitap hakkında.
Gün bitti.
Bir yanıt bırakın