YARATICI OKUMAK YAZMAK    11 Temmuz 2024 / Perşembe

YARATICI OKUMAK YAZMAK    11 Temmuz 2024 / Perşembe

Çocukların nasıl okuduklarını kendi çocukluğum üzerinden anlamaya çalıştım, üzerinde çalışma sürem sanırım iki aya yakın sürdü. Bu arada yaşıtlarıma özellikle de ilkokul ve ortaokul sıra arkadaşlarıma kendime sorduğum soruları yönelttim. Derken çemberi büyülttüm. Öğretmenlerimize -sınıf öğretmenimize ve ortaokul Türkçe öğretmenimize- sordum. Sıra arkadaşlarımla aynı koşullarda yetişmiş ve aynı eğitimi almıştım. Farkı görmek istiyordum. Onların okur yolculukları benim okur yolculuğum kadar duygusal olmadığı gibi içselleştirmemişlerdi. Öğretmenlerimizin önerdiği kitapları okumuştuk ama okul dışında okuduklarımız farklılaşmıştı. Erkek arkadaşımız ansiklopedi okuduğunu hatırlıyor yani bilim ve gerçeklik onda ağır basıyor olmalıydı. Kız arkadaşımız okumayı seviyor ve çok farklı türden kitaplara ulaşma olanağına sahip olduğu için farklı konularda kitap ve dergiler okumuştu: Fotoromandan dergilere kadar. Diğer arkadaşımızın da okumayı sevmek ve anlamak için adım olmuştu ama bizler hatta sınıf arkadaşlarımızdan hiçbiri ne eğitim fakültesini ne de edebiyat fakültesini tercih etmemişti. Diğer arkadaşlarımla görüşemedim. Sonuç olarak emekli olduktan sonra daha çok okumaya başlamışız.

Türkçe öğretmenimizin çocukluk ve ilk gençlik yıllarında edebiyatla iç içe olduğu sonucuna vardım. Gerçekten çok çok güzelmiş yaptığı okur yolculuğu ve aldığı bu eğitim öğrencilerine yansıtmıştı. Sınıf öğretmenimizin de lise eğitimi alırken bir roman yazdığını biliyoruz. Sınıf öğretmenliğinde okur yolculuğunu öğrencilerine yansıtmış. Bugün iki öğretmenimizin de okur yolculukları bizim yolculuklarımızdan daha sıkı olduğu kanısına vardım. Çevrelerindeki kişilere okuma alışkanlığı kazandırmak için hâlâ uğraşıyorlar. Üstelik onların sevebilecekleri kitapları öneriyor hatta veriyorlar. Edebi eserlerin dışında okumalarını da destekliyorlar. Bugün ne okuduklarından çok, okuyup okumadıkları önemli. Kişisel gelişim kitapları, aşk romanları… Günümüzdeki çocukların ve gençlerin de istediklerini okumaları gerektiği kanısındalar. Ben de imza günlerimde çocukların beğendikleri kitapların ebeveynleri ve öğretmenleri tarafından onaylanmadığını, bu nedenle çocukların ve gençlerin bu kitapları gizli okuduklarını öğrendim. Söyledikleri kitapları açıklamayacağım. Fantastik kitaplar elbette yaygın ama daha çok günlük hayatın içinde yaşanmayacak eğlendiri kitaplar yer almakta. Bir ara da hatta uzun yıllar, genç kızların günlüklerini okunuyor ve seviliyorlardı. Bugün de farklı değil fark yalnızca günlük yaşamın eğlenceli tarafı. Dram ve melodram değil, mizah ağırlıkta. Didaktik ve sıkıcı olmayan; bilgi ağırlıklı olmayan kitaplar. Her yeni kuşak farklı şeyler bekliyor kitaplardan. Çocukların ve gençlerin yazılanların gerçek olmadığını bilecek kadar akıllı yani masum ve saf değiller. Yaşıtlarıyla ilişkilerinde ve internet ortamında gerçekleri okuyor, izliyorlar zaten. Önemli olanın günlük hayatta sıkışmış ebeveynleriyle aynı olay ve durumlara yaşananlara aynı tepkileri vermemek için okumak. Biz de gençliğimizde farklı değildik. Belki de çeviri kitapların ağırlıkta olması talepler doğrultusunda üretmekten kaynaklanıyor. Genç yazarlar da yeni kuşaklara daha yakın oldukları için onları anlamaya çalıştıklarını ve farklı yazdıklarını düşünüyorum. Genç yazarlardan umutluyum. Edebiyatımıza yeni biçimler, anlatım teknikleri ve yaklaşımlarla ufuk açıcı olduğunu düşünüyorum.

Edebiyat öğretmeni arkadaşıma da sordu. Bu arkadaşım aynı zamanda editörlüğümü de üstlenmişti. Bana çok katkısı oldu. Birlikte çalıştık ve biraz öğrendiğim kanısındayım. Aslında ben de altı yıl öğrencilerime yazma atölyesi yapmıştım. Bugünleri pek ayrıntılarıyla anımsamıyorum. Bir ara onları da düşünecek yazacağım. Bu çalışmalarımın üzerinden yirmi yıldan uzun bir süre geçtiğinden hem ayrıntılarıyla anımsamakta hem de şimdiki okuma ve bugünün müfredatında yazma amaç ve hedeflerine uzak kaldığı için nasıl ele alabileceğimi henüz bilmiyorum. O çalışmalara katılmış öğrencilerimle konuşmak aydınlatıcı olabilir ama ben yine de şanslıyım çünkü yazdıkları kitapları okuyarak yaklaşık bir şey söyleyebilirim. Şimdilik kendi okur yolculuğuna başladığım ilkokul ve ortaokul yıllarımı anımsamak istiyorum. Yaşıt olduğumuz arkadaşlarıma da aynı soruları sordum. Benzer anımsamalarla ve izlerle karşılaştım. Fakat benim durumumun çok farklı olduğu ortaya çıktı. Benim gibi okuyan pek çocuk yok, çünkü ben her şeyi gerçek, her söyleneni doğru bilgi ve durum olarak algılamışım. Kaşağı öyküsü ve Kemalettin Tuğcu eserleri üzerimde çok ağır etkiler bırakmış. Edebiyat öğretmen arkadaşım benim gibi bazı çocukların olabileceğini ama çok az olduğunu kendisinin lise öğrencilerinden örnek verdi. Korkularım gerçekten çok ağırlık yapmıştı üzerimde. O yıllarda bakkal dediğimiz bugün marketleri olan yerlerde en fazla üç çeşit bisküvi olurdu. Çikolata da öyle. Lokum vardı, şekerlerden akide şekeri vardı… Benden iki yaş küçük olan kardeşimin üzerine titrediği anımsıyorum. Uzun süre yaramazlıklarını ben üstlenmiştim. Annem babam ölecek besleme olacağım diye korkmuştum. Okuyabilmem için define bulmamız gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Gerçekten de ilkokul sıra arkadaşlarım ortaokula devam edemediler. Aileleri okutmadı; en üzücü tarafı da çocuk yaşlarında okutmayacaklarını biliyorlardı. Özellikle kız arkadaşlarımın okulla ve meslekle ilgili bir gelecek hayalleri… Benim okuyacağıma inanan çok sevdiğim kız arkadaşım benim okuyacağımı çünkü annemin öğretmen olduğunu söylemişti ki bu düşüncesi bana tam olarak doğru gelmemişti. Ben de okuyamayabilirdim. Göndermezlerse… Kız çocukları okutulmuyor… Şimdi durum farklı mı bir şey söyleyemeyeceğim. Bildiğim çalışkan öğrencilerimin liseyi okudukları bazılarının da üniversitede okudukları. Ben farklıymışım demek ki. İyi öyle avunayım. İnandığım…

On yıl önce çocuklara okuduklarının gerçek olmadığını, yazarların iyi bir yalancı olduğu açıklandı. Bu bilgiye kaç çocuk ulaşabildi bilmiyorum. Bugün için de bilgim yok. Eğer ki didaktik, eğitici kitaplar hâlâ varsa  çocukların nasıl bir okur olması gerektiği beklendiği düşünülmeli. Yine de ben o yıllarda yazdığım kitaplarda bunu aştığım kanısındayım.

Mayıs ayında kitap kulübünde okunmasını istediğim çocuk kitabı üzerine düşünürken kafam çok karıştı. Okuduğum kitaptan iki paragraf çıksa bir de bir cümle çok değerli bir kitap olacaktı benim için. Kitap ile ilgili yazdım. Ateşli bir konuşma yaptım, aslında yazdım ve grupta da okudum. Çok güzel bir kitaptı. Hayalinde canlandırabiliyordum ama yine de aması vardı. Pek ilgi çekmedi değindiğim yerler. Şaşırdım. Birkaç kişiye sordum. Çocuklara okutulmalı mı? Her çocuğun aynı okumayacağı söylendi. Kendimden verdiğim örnek de pek değerli bulunmadı.

Sonra düşündüm. Kitap kulüplerine katılmadan önce nasıl okuyordum? İtiraf etmeliyim ki öykü ve roman çok az okudum. Romanları tekrar okumayacağım için sevdiğim insanlara verdim. Daha çok eleştiri, kuramsal, araştırma, inceleme kitaplarımı değerli buluyor, onları tekrar okuyabileceğimi düşünüyordum. Bu kitapların birçoğunun satırları çizilmiştir.

Sonuç olarak ben yazarların doğru söylediklerine ve verdikleri derslere önem vermişim yıllarca. Bana çok şey kattıklarını düşünmüşüm. Bugün de gerçekten  yazarlar büyük insanlar benim için. Usta bildiğim yazarlar bir şekilde gerçekleri anlatır.

Yıllarca yazarlık atölyelerine devam ettim ve okudum, yazdım. Yazılarım öğretmenlikle ilgili oldu ama başarılı olamadım. Duygusal, melankolik, dramatik yazılardı. Metoforlarla anlatıyordum. Şimdi anlıyorum ki yalan değil, gerçekleri yazmak için uğraşmışım. Onların sesi olmaya çalışmışım. Kendileri yazsın istemişim ama bunu yapamayacaklarını bildiğim halde beklemişim. Çalışmıyorum şimdi, üzerinden yedi yıl geçtiği halde hâlâ uzaktan bakmayı başaramıyorum.

Bugünlük bu kadar. Bir başka zaman bu konuya eklemek istediklerim olursa diye bekleyeceğim. Sonra da yetişkinler nasıl yazıyor ve okuyor üzerinde duracağım. Katıldığım atölyeler, kulüpler üzerinde düşüneceğim. Hatta on haftalık bir atölye de ben vermiştim.

Bitti.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*