YA YOKSA GÜNLÜKLER / 4 Şubat 2022
Doğum günümün üzerinden dört gün geçmiş. Tavana bakıyorum. Odanın loş ışığı sakinleştiriyor. Gözlerimi bile kırpmadan bakmayı öğrenmişim. Katibe annenin en büyük dersini uyguluyorum. Sessizliği dinlemek. Oda ısısı çok güzel. Üşümüyorum. Makineden on beş dakika kalacağım. Bir saat ne zaman tamamlanacak? Ne zaman gelip beni bu odadan alacaklar. Öleceğim. Yaşattıklarımı yaşamadan ölmeyeceğimi biliyorum. Yaptıkların söylediklerin döner dolaşır ve seni de bulur.
Çok şanslıyım. Yirmi yıldır psikiyatrdan ve psikologlardan destek alıyorum. Geçmişle yüzleşmek gibi bir derdim yok. Bir yıldan daha geri gidemiyorum. Hayır on beş ay. Göğüs kafesimdeki dikiş izini elimle yokluyorum. Zaman zaman acıyor ya da ağrıyor. Hangisi anlamıyorum. Belki her ikisi de doğru.
Sessizlik. Dalgınlık değil boşluk. Boşluğa alıştım. Katibe anne oturup hiç kıpırdamadan gözlerini bir yere sabitleyip dakikalarca durabilirdi. Onu anlamazdım. Kitap okumasını söylerdim. Güzel kitaplardan söz ederdim. İstemezdi. Gözlerini kapatırdı. Bu iki kelimelik cümleden sonra yazacaklarım ancak benim yorumum olur. Gözlerini kapatır uyur gibi yapardı. Ben de onu rahatsız etmemek için salondan çıkardım. Boş durmak insanı yorar diye düşünürdüm. Gözlerini kapaması yani dinlendirmesi iyi bir şeydir.
Annem hiç boş durmaz. Sürekli hareket halindedir. Ben de öyleydim. Ama bugün Katibe annenin sessizliği dinlediği gibi dinlerken buldum kendimi. Yıllar sonra ondan öğrendiklerimi kullanabileceğim bir yer buldum: Hastane dinlenme odası.
Damar yolu açıldı ve radyasyon enjekte edildi. Bir saat dinlenme odasında dinleneceğim. Yürüyebilir miyim? Hayır kıpırdamamanız önemli.
Ne yapacağımı sormadım. Uyuyabilir miyim? Gece uyuyamadım da. Sormadım. Odadan çıktılar, maskemi indirdim. Gözlerimi tavana diktim. İki defa lavaboya gittim. Bir saat göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Şaşırdım.
Battaniyemi aldılar ve çekim odasına gittik. Vücudum fosforlum benim. Kaç renk göz kırptı içimden kim bilir? Makinadayken altı yüz kırka kadar saydım ve bu da bitti. On beş dakika demişlerdi. Odama geri döndüm. Sonra bir çekim daha olacağını söylediler. Bunun için de bir saat bekleyecekmişim. Bir saat de aynı geçti. Biraz ağladım. Ağlamamak olanak dışı. Bir çeşit yüzleşme söz konusu. Her şeyle herkesle ölümle yaşamla bile.
İki gün önce ultrason çekilirken doktora ağlamayacağım dedim. Kötü huylu çıkarsa ağlamayacağım. Önceden ağladıklarım sayılsın. İki kez memedeki kitle yüzünden doktora gittim. Giderken bir ağladım, dönerken bir ağladım. Sonuçları alınca rahatladım. Üstelik son olarak üç yıl önce gitmişim. Önemli değildir demişlerdi. Dedikleri çıktı. Şimdi yine söylüyorlar, önemli bir şey değildir. Kimse yakınına sevdiğine yakıştırmaz elbette. Bir de klasik laf var. Acaba ben de böyle söylemiş miydim? Kimin önce öleceği belli olmaz. Bir kalp krizi… O kalp krizini ben de yaşayabilirim. Meme yüzünden değil kalpten gitti derler. Bir de koronadan var ölüm. Bir arkadaşım babasını üç gün önce kanserden kaybetti. Ölüm değil de acı çekmek kötü. Çok acı çekmiş.
Katibe anne oğlunu kaybettiğini hatırlamıyor. Hiçbir şey hatırlamıyor. Beni de…
Aklım dışarıda bekleyen yakınımda. Oğlum. Bir saat sürecekti diye hatırlıyorum. Akşam internetten videoları izledik. Ne yapılacağını biliyorum biraz.
Bir on beş dakika da dört yüz elli ikiye kadar sayarak bitti. Bitti sonunda. Gidebileceğim. Ayakkabılarımı giydim, üzerime elbisemi geçirdim. Lavabodaki aynada kendime baktım. Kırmızı gözlerle bana bakıyordu.
Geldiiim, dedim oğluma. Erken geldiğimi söyledi. Yarım saat erken çıkmışım. Bir saat sürmüyormuş zaten. Nasılım? Süper. Ne yaptım bir saat. Babaannen gibi durup sessizliği dinledim. Bana bir şey öğrettiği için ona teşekkür ettim. Sessizliği mi? Sessizlik diye bir şey yok canım. Çok sesli bir koroydu. Ben de iyi bir şef olmak zorundaydım.
Radyasyon aldığım için hemen eve gitmem gerekiyordu. Ama arabayla köprüden geçerken aklım Melek’e takıldı. Şimdi Galata Köprüsünde oturmuş mendil satıyordur. Kız Kulesini görmek için Üsküdar’a gelmeyi hayal ediyor. Herkesin hayali gerçek olur mu? Olmalı. Sonuçta bir bilete bakıyor bu hayalin gerçekleşmesi.
Kaç gündür evden çıkmamışım. Çıkmadığımı da unutmuşum. Denizin üstü ışıl ışıl parlıyordu. Deniz trafiği yoğundu. Oğlum sağ şeritten yavaş yavaş gidiyordu. Aaa, dedim, Kız Kulesi. Eee? Karşısında da Galata Kulesi olmalı. Eee? Benim Melek şimdi onları düşünüyor olmalı. Bu hafta sonu oturup yazmalı. Bu arada bir saat beklerken düşündüm de günlük tutmaya karar verdim. Kuyruğu dik tutmak var.
Evren kullandığımız sözcükleri alır götürür ve sonra bize geri getirir. Sabırsız değilim, dediğinde değilim anlaşılmaz sabırsız anlaşılır ve öyle olursun. Evrene mesaj, yıldızlar ve reiki… Hepsi insanın içindeki hava su toprak olanı yansıtır. Evren sensin. Yıldızlar sensin. Toprak yeryüzü sensin. Kurduğun cümleler de senin inandıkların ve senin hikayendir. Nasıl bir hikaye anlatırsan hikayen o olur. İnanırsın. Dışarıdaki gerçekler senin kurduğun gerçekliği değiştiremez. Yani hikayeni.
Boğaz’a bakarken deniz gibi bir içimiz olduğunu düşündüm. Güneşte ışıl ışıl parlayan.
Haydi Üsküdar’dan gidelim. Kız Kulesi’ni ve Galata Kulesi’ni göreyim.
Üsküdar’a gittik. Fotoğraf çektirdik ana oğul. Bizim pek fotoğrafımız yok. Melek bu fotoğrafı görünce çok mutlu olacak. Elbette Kız Kulesi’ni gördüğü için mutlu olacak. Bütün çocukların okumalarına önem verirdim. Çalışma hayatım boyunca bunun için çalıştım. Ama şimdi… Melek… Hayır onun okula gitmesini istemiyorum. Köprü üzerinde bulduğu mutluluğu kaybetmesini istemiyorum. Kaç kişi köprüden geçerken yalnızlık duygusu hissetmez? Melek hissetmez örneğin. Çünkü köprüde Yüksel amca ile Ceki var. Hayatında iki insan olur da ikisi de aynı anda gider mi? Gider. Melek yalnız kaldı beş altı gün. Ne Yüksel ne de Ceki vardı. Zabıta memurları vardı onu kovalayan.
Eve geldik. Yolda aramadığım kişileri aradım. Her şeye hazırlıklı olmak istiyorum ama yine de olmayacağımı biliyorum. Benimkisi dik kuyrukluk. Sesimin çatallandığı, gözlerimin sulandığı oluyor. Bunları aşmam gerekiyor. Çok iyiyim aslında.
Sonunda oğlum soruyor. Hasta olduğuna yoksa seviniyor musun? Kurtulduğunu mu düşünüyorsun? Bunu bir saat beklerken ben de düşündüm. Taksi şoförü gençti ve halasıyla telefonda konuşuyordu. Kanser olduğunu söyledi ağlamaya başladı. Ben ne yaptım? Hiçbir şey. Ne demem gerektiğini bilemedim. Nasıl davranmam gerektiğini bilemedim. Taksiden inerken özel konuşmasını dinlemiş bir suçlu gibi indim.
Mehmet abim hastanedeyken nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Onu dinlemek en doğrusu olmalıydı. Öyle yaptım.
Selamlaştığım arkadaşlardan kanser olanlar vardı. Onlara nasıl davranılması gerektiğini bilmiyordum. Ama dinliyordum.
Kanser hastalığı ölümle yüzleşmek demek. Ben daha önce iki kez salya sümük doktora gitmiş biri olarak artık ağlamak istemiyorum. Çok ağladım. Yetsin bu kadar. Ben şanslıyım çünkü yüzleşmeyi yıllar önce yaptım. Tekrar tekrar yaşanmaz aynı şeyler. Şimdi bir iki yıllık bir geri dönüşler söz konusu olabilir. Onun dışında her şey yolunda. Hikayem belli. Yeni bir hikayeye gereksinmem yok. Ağlamadığım için böyle düşünüyorsun. Ama ağlıyorum da. Az ağlamalıyım, her şeye ağlamamalıyım.
Boynuna sarıldım. Seni özlüyorum. Gözlerimiz biraz daha kızardı. Kuyruğu dik tutacağız.
Ne şanslıyım. Beni seçtiği için çok şanslıyım. Bir fotoğrafımızı koydu sosyal medyaya. Seninle çekilmiş fotoğraf hiç paylaşmamışım, dedi.
Babişkosu aradı. Her şey yolunda teşekkür ederim. Bir saatlik süre içinde üniversite yıllarına döndüm el ele dolanıyor, gülüyorduk. Kırk yıl nasıl da geçmiş. Otuz dokuz. Buradaki doktoruma güveniyorum. Bana önerdiği için teşekkürler. Destekleri için teşekkürler.
Annemle konuştum. Sonuçlar salıya belli olacak. Arayacaklar. Kardeşlerimi aradım. Onları kaç yıllardır ne kadar çok yordum. Beyniydi, kalbiydi, göğsüydü derken…
Pet çekimleri için iki saat beklerken ne yaptım? Dinlenme odasında iki saat sessizliği dinlemek için direttim.
Salı gününü arkadaşın da umutla bekliyor bilesin. Çok sahici çok içten bir günlük sayfası ki insanı etkileyip ıçten içe kışkırtıyor.Keske ben de yazsaydım dedirtiyor. Hastanedeyken yazmaya çalışıyordum daha çok teknik şeyleri, unutmayalım diye. Sonra hasta yakınlarından biri dedi ki yazıp da ne olacak… Oysa şu anda senin günlüğü okurken gerçek olanca berraklıgıyla doğdu yeniden. Yazmak yaşamdır, yaşamaktır. Ogulcuğunla olan fotoğrafınız da çok güzel. Melek kızın hayalini de gördüm Kizkulesi’ nin oralardaydı. Bekliyoruz. Sevgiler arkadaşım.
Canım benim. Melek’i özledim ama seni de özledim. Umarım Melek kısa zamanda dünyaya gözlerini açar. Benim küçük kızım o. :)) Kitabın adını koydum. Galata Kulesi, Kız Kulesi’ne Âşık. Sevgiler canım. :)))