SİL BAŞTAN – 09 Şubat 2023/Perşembe

SİL BAŞTAN – 09 Şubat 2023/Perşembe

 

6 Şubat’ın ilk saatlerinde günlüğümü yazıyordum. Geç bir saatte yatmıştım. Sabah uyandığımda da Güneydoğu Anadolu’da 10 ili kapsayan deprem haberiyle karşılaştım. Arkadaşlarımın paylaşımlarını okudum. Uzun süre kendime gelemedim. Bir süre önce psikolojim için aldığım ilaçların dozunu arttırmıştım. Bu yüzden kendimi kaybetmedim. İlaçlara rağmen uyku sorunlarım başladı. Sürekli haberlere bakıyor, yazışmaları takip ediyordum. Her an İstanbul ve İzmir’de de deprem olabilirdi. Zaten yıllardır beklenen bir şeydi. Oturduğum binanın sağlam olduğuna inanıyorum. Ya inanmayanlar ne yapacaktı?

1999 depreminde İzmir’den geldiğimizin gecesi yakalandık. Otobüsü neredeyse kaçırıyorduk. Deprem saatinden de bir buçuk saat önce evdeydik. Belki de bir saat… Her an yolda yakalanabilirdik. Henüz yeni yatmıştım. Hafiften başlayan sarsıntıyla kendimi oğlumun odasına attım. Yatağına uzandım ve ona sarıldım. Planım vardı, pencereye yakın olmak. Eşim sarsıntı şiddetlenince kalktı ve mutfağa gitti. Kapıyı açtı. Oğlumu kucağıma aldım ve sokak kapısının önünde durdum. Zaman öyle yavaş geçiyordu ki, en ufak ayrıntı bile gözümden kaçmıyordu. Ayağımın altındaki yer kaymaya başladı ve büyük bir çıtırtı sesiyle ne yapacağımı şaşırdım. Yıkılıyorduk. Eğildim, altı yaşındaki oğlumun üzerine kapandım. Böyle bir depremi daha önce yaşamamıştım ve ne yapacağımı bilmiyordum. Yaşarken öğreniyormuş insan. Sarsıntıdan sonra evden çıktık. Yalova’daki arkadaşımızı ve eşimin kuzenini düşündük. Eşim onların yanına gitmek istedi. Olmadı. Ben sorumluyum çünkü onu desteklemedim. Yolların kapalı olacağını söylemiştim. Onların yaşadıkları evlerin yeni olduğunu ve bir şey olmayacağını… Oysa arkadaşımın evi yerle bir olmuştu. Eşi ve kendisi enkazdan çıkarılmıştı ama arkadaşımız ağır yaralanmıştı. Birkaç hafta dışarıda yattık hava güzeldi aylardan ağustos. Oğlum okula başlayacaktı ve dışarıda yatıp kalktığımız için pejmürde kıyafetlerle dolaşıyorduk. İş yerimiz de zaten artist gibi giyinmeye elverişli değildi. Oğlumun özel kolejde okumasını istiyordum. Eşim, oğlum ve ben görüşmeye gittik. Bize devlet okulunu önerdiler yanlış hatırlamıyorsam. Oturduğumuz mahalle çok iyi bir mahalleydi. 1990 yılında İstanbul’a gelmiş ve bir ev kiralamıştık. Yirmi beş yıl aynı evde yaşadık. Depremdeki seslere rağmen ve harcında gördüğümüz deniz kabuklarına rağmen… Deprem sonrası yapılan evlerden birini kiralamak istesem de bu olmadı. Küçük ilçelerden gelmiş, evimize yakın bir yerde küçük hayvan kliniğimizi açmış, şehirli olmuştuk. Adım ona yani. Adım ona diyorum çünkü… Bugün konuşulacak konu değil, değiş tonton.

1999 depreminden sonra yaraları sarmak, psikolojileri düzeltmek kaç yıl aldı hatırlamıyorum. Acaba unutmasam bugüne faydası olacak mıydı? Oturduğumuz apartmanın depremden hasar görmediği belirlenmişti ya unutmak normal olabilir de olmayabilir de. Bu da uzun konu. Bugün benim için olduğu kadar ülkemim de bir değişim noktasında olduğunu düşünüyorum. 6 Şubat öncesi ve 6 Şubat sonrası olacaktır. Hepimiz bir olduk, büyük bir başarı bu. Umarım destekler bundan sonra da sürer ve yeni yapılar depreme dayanıklı olarak yapılır. Korkuyorum. Sadece depremden yer sarsıntısından değil bu korku. Yaralar sarıldıktan sonra neler konuşuyor olacağız? Herkesin farklı bir anlatısı var. Ortak nokta Allah’a sığınmamız. Umut, inşallah… Kimden umut ediyor, bekliyoruz?

Bugün bir makale okudum. Beni çok etkiledi. Kendi yaşantımı görür gibi oldum. Arkadaşlarım da içinde sayılır bu durumun. Yakın çevrem. Oğlum, oğlumun babası, annem, kardeşlerim, yeğenlerim… Üzülüyorum sanırım. Sık sık düşüncelerimi bölüyor, “Hayır, bu gerçek olamaz,” diyorum. Kapatmalı mıyım bu pencereyi? Yoksa bir roman mı yazmalıyım? Oğlum on iki yaşındayken, kocaman bilgisayarın ekranda arka fonunu ayarladı. Bir yazı yazdı ki her gün bilgisayar başına oturduğumda bunu göreyim. “BU YIL ROMANINI YAZACAKSIN”

Aradan kaç yıl geçti. On sekiz… Çocuk öykülerinin dışına pek çıktığım söylenemez. Çünkü yaşadığım şimdiyi, şimdiyi ören geçmişi ve nereye doğru gittiğimi hiç bilemedim. Yazmak için bunları bilmem gerekiyordu. Buna inanıyordum. Günlüklerimi hep yazdım. Özelim ama roman olan tarzda yazdım. Hani benim de hayatım roman ama herkes bu romanı yaşıyor ve yazılmış. Tarih tekerrürden ibaret diyordum. Bugün böyle olmadığına benim için de 6 Şubat sonrası geçerli olduğuna inandım. Bugünün her şeyden uzak -yazmak ve okumak hariç- oluşuyla kafamı toparlayabilirim, diye düşünüyorum. Bir roman yazacağım ve günlüklerimi tutmaya devam edeceğim.

Yarın neye uyanacağımı bilmiyorum. Bugünün günlüğüne son verirken ve “Bitti.” derken gerçekten de bir şeylerin bittiğini yani bugünden yarına kalmış bir şey olmadığını biliyorum. Rutin olacak ama aynı şeyleri düşünmüyor olacağım. Yazdıklarıma anımsamalarla yeni baştan başlayacağım.

Artık her şeyi açıklayabilmek için olayları ben diliyle anlatmayacağım. Yaşayan kimse o anlatılmalı ve o olduğu da bilinmeli. Bazen de olaylar anlatıldıktan sonra onların duygu durumlarını okuyanlar çıkarabilmeli. Ben bipolar olarak acıları içimde hissediyordum. Benzer acıları yaşıyordum. Kullandığım ilaçlarla uzun aradan sonra şimdi beni ondan ayırabiliyorum. İlaç dozlarını arttırdım zaten. Yoksa zihnimi kontrol edemezdim. Daldan dala atlardım. Yine atlıyorum ve atlamaya da devam edeceğim. Çünkü bu atlamalardan ben sorumlu değilim. Okuduğum kitabı bırakınca, dinlediğim müzik bitince, dinlediğim haberi kapatınca, reklamlar sona erince… Her birinde farklı düşünüyorum ya. Gençlerle birlikteyken kuşak farklılığının düşündürdükleri, sadece bildiğimden yaptığım nostalji, Amerikan filmlerinden kalan romantik yanım… Gel de atlama…

Bugün son olarak söyleyeceklerim belli. Umarım acılar acil şifa bulur. Yaralılar tez zamanda sağlıklarına kavuşur. Ölenlere Allah rahmet eylesin. Hayatta olan yakınlarına da sabırlar diliyorum.

Bitti.

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*